Şunu itiraf edeyim, bir samimi itiraf zira…Bu yazıyı yazmamak için duygularımı, kızgınlıklarımı uzun süre frenledim. Hatta şöyle de düşündüğüm oldu günlerce… ‘’Yazsan ne değişecek ki! Bu bir kültürel altyapı, bu bir terbiye meselesi! Bu bir aile terbiyesi!’’

Hep şöyle düşünmüşümdür: Pozitif ol, umut veren, toplumun ufkunu açan yazılar yaz. Kötü insanlardan uzak dur! Bakın cümlelerimin sonuna kocaman bir ünlem işareti koyuyorum ki duygularım, sitemlerim iyice anlaşılsın…

Amma da uzun bir giriş oldu değil mi! Şimdi haklı olarak diyeceksiniz ki ‘’kardeşim ortada kuyu var yandan geç oyununu oynama da dilinin altındaki baklayı çıkar!’’ Tamam çıkarıyorum ve duygularımı, düşüncelerimi ifşa ediyorum işte! Neyi mi yazacağım? Şu trafik meselesini yazacağım. Bunu toplumumuzun bir kesimini aşağılama anlamında algılamayasınız. Zira ben toplumumla, halkımla öteden beri barışık bir insanımdır, bilenler bilir. Ama kusurları da yazacağım elbette. Hele de İstanbul’a gittiğimde bu ‘’trafik fecaati’’ne yakından tanık olurum ve esef ederim. Hele de Avrupa’ya gittiğimde oradaki trafik düzenine, insanların yoldaki karşılıklı saygısına şapka çıkarırım. Bunu derken de yanlış anlaşılmayayım. Bu da o medeniyetin bir artısı..Ben körükörüne bir Batı hayranı değilim. Yeri geldiğinde emperyalist ve vahşi Batı Medniyetini de en ağır şekilde tenkit eden birisiyim, ama trafik kurallarına uyma konusunda da bizden üstünler. Bunu kabul edelim. Seneler önce bir üroloji kongresi vesilesiyle Stokholm’e gitmiştim ve son gün otobüsle havaalanına hareket ediyoruz. Yol bomboş, ama İsveç’li şoförümüz seksen kilometreyi geçmiyor. Bazı meslektaşlarımız şoföre soruyrlardı: ‘’Biraz hızlı gitseniz ya!’’ O da tebessüm ediyordu: ‘’Seksen kilometreyi aşarsam öyle bir ceza gelir ki maaşımın bir kısmı gider!’’ Demek ki cezaların terbiye edici bir yönü de varmış. Hele de bizdeki o yol verme kavgaları…Aman Allahım bu ne vahşilik! Evet ‘’vahşilik’’ terimi belki biraz ağır oldu, ama demeden de geçemeyeceğim.

Şimdi gelelim bu yazıyı yazmama vesile olan o ‘’katil bakışlara!’’ Ne? Katil bakışı mı dedim! Evet adeta katil gibi bakıyordu direksiyondaki o iki ayaklı canlı. Belki de ‘’hayat süren bir leş!’’

O gün ameliyat günümdü ve bir an önce hataneye yetişmeliydim ve ameliyatlara bir an önce başlamalıydım. Bir kavşağa gelmiştim ve en son şeritteyim. Önümde uzun bir konvoy vardı. Aynadan görünce irkilmeden edemedim desem abartmamış olurum. Sağımdaki yarım arabalık aralıktan bir arabanın farlarını görüyordum. Beni sağlamak istiyordu ve habire korna çalıyordu. Hani geçeceği kadar bir yol mersafesi, yeterli bir alan olsaydı derdim ki ‘’çeksin gitsin, cehenneme kadar yolu var!’’ Sonra sağlasa bile önümde uzun bir konvoy var ve sağ şetik tümüyle kapalı. Elbette saaağlayamadı. Biraz ilerleyince bu sefer soladı ama kesişen yolda da konvoy var. Yanımdan geçerken yavalşadı ve bana ağır kelimeler kulanarak bağırıp el kol hareketi yapmaktaydı. İki genç vardı. Hem suçlu, hem de güçlü derler ya! ‘’Ulan sen benim kim olduğumu biliyor musun! Beni ne sandın!’’

Elbette korkmuştum o an. Zira bir katil bakışıydı bu…’’Adam sandım’’ diyordum. Vay sen misin böyle diyen. Yavaşlamıştı. Nerdeyse arabadan inip bana saldıracaktı. Elimle işaret ediyordum…’’Plakanı aldım ve hemen polise bildiriyorum!’’ Biraz korkar gibi olup hızla uzaklaşıyordu o ‘’hayat süren leşler.’’

En tehlikeli ve eğitilemeyen insan tipi ile karşılaşıyordum…Yaptığı davranışın hata olduğunu kabul etmeyen insan kadar tehlikeli bir insan yoktur diye düşünürüm hep…Boşuna dememişler: ‘’Acemi katır kapı önünde yük indirir!’’ Veya ‘’kork korkmazdan, utan utanmazdan!’’

Tam yazıya son verirken iki gün önce televizyonda izlediğim o ‘’trafik kazmaları’’aklıma geldi. Bir baba ve ilkokul öğrencisi yolda belli ki minibüs beklemekte. O sırada önlwerinden bir cip öyle bir hızla geçiyordu ki nerdeyse baba ve oğula çarpıyordu. Adam haklı olarak el işerti yapıyordu: ‘’Hızlı gitmesene!’’ O da ne? Biraz sonra o cip geri geri geliyordu ve içinden siyah giyimli ‘’iki kazma’’ inip adamı tokatlıyordu. Bu ‘’kazma’’ sıfatı sunucuya aitti ve çok hoşuma gitmişti. Ben olsam ‘’hayat süren iki leş’’derdim.

Efendim? Ağır bir sıfat mı oldu? Olsun, bence bir sakıncası yok efendim!