GÜNAYDIN Değerli Okurlar,

Cumhuriyet'in ilânından 16 gün önce, 13 Ekim 1923 günü, Ankara başkent ilân edilmişti.

Zaman zaman, belirli bazı odaklar, ısrarla İstanbul’un cumhuriyet öncesi siyasî konumuna gelmesi için çaba sarf ediyorlar.

Özellikle bazı televizyon kanallarında, İstanbul’un önemini anlatan programlar yapılıyor. Mısırlı, Suudi Arabistanlı bazı gazeteci ve yazarlar, İstanbul’un tarihî misyonunu tekrar yüklenmesi gerektiğini, Türk televizyonlarında açıklamaktan kaçınmıyorlar.

En acısı nedir, biliyor musunuz?

Bugün, Türk halkının çok büyük bir çoğunluğu, bir başkent nasıl olmalı, hangi faktörler başkent seçimine etki eder, başkent neden İstanbul’dan Ankara’ya nakledildi vb. konularda en ufak bilgi sahibi değil.

Tarih, okullarda geçmek için not alınması gereken bir ders olmaktan öteye geçemedi.

Hem tarihimizi bilmiyoruz, hem küçük görüyoruz, hem de öğrenmek için en ufak gayret göstermiyoruz.

Varsa yoksa hamaset…

ATATÜRK’ ün öğretmenler için söylediği bir sözü hatırladıktan sonra, konumuza dönelim.

ATATÜRK, şöyle diyordu:

“ Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle mütenasip bulunacaktır.”

Şimdi, artık konumuz olan Ankara’nın nasıl başkent olduğuna gelelim.

Başkent, bir devletin beynidir. Tıpkı insanın bütün sinir sisteminin beyinde toplanması gibi, devletin bütün birimleri de başkentte toplanır. Devlet Başkanı, Meclis, Hükûmet, Bakanlar ve Bakanlıklar, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Sayıştay, Yargıtay başkenttedir.

Başkent, devletin yönetim merkezi, karargâhı, düşünen beyni, çarpan kalbidir.

Yasalar başkentte çıkarılır, kararlar başkentte alınır. Emirler başkentten verilir. Başkent, ülkenin gelecek kuşaklarını da etkileyebilecek, bütün ülkeye damgasını vurabilecek bir durumdadır.

Dolayısıyla başkent, ülkenin en güvenli yerinde olur.

Bunun için başlangıçta nehir veya deniz kıyılarında kurulan başkentler, sonraları daha içerilere taşınmıştır.

Örneğin: Rusya’nın başkenti önceleri Baltık Denizi kıyısındaki Petrograd (Bugün Leningrad)’dı, sonraları daha içeride olan Moskova’ya taşındı.

Hindistan’ın başkenti deniz kıyısındaki Calcutta’dan, ülkenin iç kısımlarında bulunan Yeni Delhi’ye taşındı.

Pakistan’ın başkenti Karaçi’den  İslâmabad’a,

Brezilya’nın başkenti Rio de Janerio’dan Brasilia’ya,

Avustralya’ nın başkenti Sidney’den Canberra’ya alındı.

Görülen o ki, yakın çağlarda başkentler önceleri deniz kıyılarında kurulmuş, sonraları bu başkentler emniyetsiz bulunarak bırakılmış ve ülke içlerinde yeni başkentler seçilmiş.

Türkler, tarih içinde çeşitli devletler kurmuşlar ve çeşitli başkentler seçmişlerdi.

Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkenti önceleri İznik idi, sonra Konya oldu.

Orhan Gazi, Osmanoğulları’nın başkentini Bursa yapmıştı.  Bu devlet çok geçmeden Marmara Denizi’ni atlayıp Avrupa kıtasında genişlemeye başlayınca, başkentini de Bursa’dan Edirne’ye kaydırdı. 1453’te İstanbul fethedilince de, başkent burası oldu.

Türkler, tarih içinde çeşitli devletler kurmuşlar ve çeşitli başkentler seçmişlerdi.

İstanbul da bunlardan biriydi. Engin tarihi, eşsiz güzelliği, iki kıtanın kavşak yerindeki konumu ile imparatorluklar başkentiydi.

Üç başlı bir başkentti İstanbul:

Payitaht-ı Saltanat-ı Seniyye,

Makarr-ı Hilâfet-i İslâmiyye,

Merkez-î Hükûmet-i Osmaniyye idi.

“ Pay-i taht”, tahtın ayak dibi, tahtın bulunduğu yer demektir. İstanbul, Osmanlı tahtının bulunduğu şehir, saltanat merkezi, hilâfet merkezi ve Osmanlı hükûmet merkeziydi.

Coğrafî bakımdan da rakipsiz bir konumdaydı; imparatorluğun ortasında yer alıyordu.

Doğuda Anadolu, batıda Rumeli ve orta yerde başkent İstanbul…

Devletin jeopolitik dengesi böyle kurulmuştu.

(DEVAM EDECEK)

***

Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.

NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!