GÜNAYDIN Değerli Okurlar,
Ankara Ticaret Odası (ATO)’ nın 2006 yılında yayımladığı “Su Raporu” nu bilgi için paylaşmaya devam ediyorum.
Türkiye’nin altındaki ülkelerden birinin, 1980’li yıllarda, GAP’ın ilk barajı olan Karakaya’nın geciktirilmesi için yapımcı İtalyan firmaya rüşvet verdiği ortaya çıktı. Rüşvet skandalını, Emniyet Genel Müdürlüğü Organize Suçlar ve Kaçakçılık Dairesi ortaya çıkardı. 19 Şubat 2002 tarihli Sabah Gazetesinin haberine göre, Karakaya Barajı’nı yapan şirketin mühendisi, bir yemekte, Emniyet Teşkilâtı’ ndan bir görevliye Türk olduğunu bilmeden, inşaatın 5 yıl geciktirilmesi karşılığında Türkiye’nin altındaki bir ülkeden rüşvet aldıklarını anlattı. Durum bir raporla yetkili makamlara bildirildi. Yapılan araştırma sonucunda rüşvet olayı ortaya çıkınca İtalyan firmasıyla yapılan anlaşma iptal edildi.
Türkiye, Irak ve Suriye ile su sorununu çözmek amacıyla 1988 yılında Barış Suyu Projesi’ni gündeme getirdi. Proje, toplam kapasiteleri 16 milyon metreküp olan Seyhan ve Ceyhan nehirlerinden günde 6 milyon metreküp suyun Ortadoğu’ya akıtılmasını sağlamaya yönelikti.
Bu projede iki boru hattı öngörülmekteydi. Birinci boru hattı 2.900 kilometre uzunluğunda olacaktı ve Suriye, Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman’a günde 2.500 metreküp içme suyu taşınmasını sağlayacaktı. İkinci boru hattı ise 2.700 kilometre olacak, Suriye, Filistin, İsrail, Ürdün yolu ile Suudi Arabistan’a su taşıyacaktı. Her iki proje 1988 yılı fiyatlarıyla yılda 2. 2 milyar metreküplük içme suyu teminini öngörmekteydi ve toplam maliyeti 19 milyar dolar olacaktı.
Ancak İsrail’in de kapsama alınması ve vanaların Türkiye’nin elinde bulunacak olması nedeniyle Arap ülkeleri projeye itiraz ettiler.
Manavgat Çayı Projesi, günde 500 milyon metreküp suyu denizde tankerlere yükleyerek yurtiçi ve yurtdışı ihtiyacı karşılamak üzere plânlandı. Bu amaçla kıyıdan yaklaşık 3 kilometre mesafede iki adet tanker dolum tesisi inşa edildi. Proje için 147 milyon dolar harcandı. Projenin yılda 300 milyon dolar gelir sağlaması hesaplandı.
İsrail’le suyun satışı konusunda anlaşma da imzalandı. Anlaşmaya göre, Türkiye, İsrail’e her yıl 50 milyon metreküp olmak üzere 20 yıl boyunca su satacaktı. Arap ülkeleri, Türkiye’nin İsrail’e su satmasına karşı çıkarak, anlaşmanın imza sürecinde tepki gösterdiler. Ortadoğu ülkelerince Türkiye’ye karşı politik bir malzeme olarak kullanılan proje, İsrail ile Suriye arasında da sorun oluşturuyor.
İsrail ile Türkiye arasındaki anlaşma devletlerarası statüde olduğu için TBMM’de onaylanması gerekiyor. Suyun nasıl nakledileceğinin ve satış fiyatının belirlenememesi nedeniyle İsrail’e su satışı henüz gerçekleşmedi. (Önemle tekrarlıyorum, Rapor 2006 tarihli…)
Manavgat Çayı İçme Suyu tesislerinden KKTC’nin de yararlanması gündemde… Bu arada Libya da Manavgat Suyu’ na talip oldu. Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen’in Libya gezisinde gündeme gelen konu, Ağustos ayında yapılacak Türkiye-Libya Karma Ekonomik Komisyon Toplantısında ele alınacak.
Manavgat Çayı İçme Suyu tesislerinden henüz su satılamadığı için çayın suyu denize akıtılıyor.
TÜRKİYE SU KONUSUNDA NE YAPMALI?
Türkiye, yerüstü ve yeraltı su kaynaklarını çok iyi değerlendirmek ve korumak zorundadır.
GAP Projesi’nin başarısını artırmak ve kaynağı verimli olarak kullanmak için gerekli önlemler alınmalıdır.
Su kaynaklarının korunması ve kullanımında disiplinler arasında sıkı bir işbirliği sağlanmalıdır.
Bölgede su nedeniyle yaşanma ihtimali bulunan savaşı önlemek için Türkiye’nin başını çekeceği bir organizasyona ihtiyaç vardır.
Türkiye, su konusunda bölgesinin özelliklerini ve kendi ihtiyaçlarını da dikkate alacak çözüm önerileri hazırlayarak bunları uluslararası kamuoyuna açıklamalıdır. Aksi takdirde bölgenin su sorununa çözüm adı altında dayatmacı politikalara maruz kalması kaçınılmazdır.
Türkiye, su sorununu ulusal çıkarlarına uygun şekilde çözümleyebilmek için su konusunda yapılacak olan zirve ve konferansların düzenlenmesinde inisiyatifi elinde bulundurmalıdır.
Türkiye, aktif bir su politikası izleyerek, uluslararası platformda ve BM çerçevesinde kendi lehine uluslararası kamuoyu yaratmalıdır.
***
Ankara Ticaret Odası (ATO)’ nın Su Raporu özetle yukarıdaki gibi…
Şimdi, eski tarihli bir gazete haberini de konuyla ilgili olduğu için aşağıya alıyorum:
“… Türkiye’ nin AB’ ye üyeliği için müzakerelerin başlamasını tavsiye eden ilerleme raporu açıklandı. Raporda en çarpıcı ifadeler ise Türkiye’ nin su kaynaklarıyla ilgili. Suyun Orta Doğu’ daki stratejik öneminin giderek arttığı belirtilirken, Türkiye’nin, su kaynaklarını ve barajlarını uluslararası yönetime bırakmayı kabul etmesi ve bu amaçla da İsrail ile işbirliği yapması isteniyor. AB’ nin bu konuda yeni politikalar geliştireceği ifade ediliyor. Özetle, AB İsrail’ in de katkısı ile Türkiye’ nin su kaynaklarını, barajları ile birlikte kontrol etmek istiyor.”
“ … 2. İsrail- Filistin “ Orta Doğu’ da Yaşam İçin Su” konferansı bu gün ( 11 Ekim 2004) Antalya’ da başlayacak. Konferansta İsrail, Filistin, Türkiye, Ürdün, Amerika ve çeşitli Avrupa ülkelerinden 150’ yi aşkın uzman, İsrail, Filistin ve Ürdün başta olmak üzere Orta Doğu’ da yaşanmakta olan su sıkıntısını ele alacaklar.”
“… İsrail- Filistin Bilgi ve Araştırma Merkezi (IPCRI) ve İsrail ile Filistin’ in ortaklaşa işbirliğiyle kurulmuş olan sivil toplum örgütlerince organize edilen toplantının sponsorluğunu da BM, Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü ile İngiltere Hükûmeti üstlendi.” ( Akşam, 11 Ekim 2004)
***
Son Söz: Günümüzde Orta Doğu’ da yaşananları bir de bu gözle izlemenizi öneririm.
Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.