GÜNAYDIN Değerli Okurlar,
Osmanlı döneminde Tanzimat’ tan Cumhuriyet döneminde Atatürk’ e gelinceye kadar her alanda olduğu gibi, öğretim ve eğitim alanında da ikilik vardı.
İslâmî öğretim ve eğitimle millî ve laik öğretim ve eğitim bir arada uygulanmak istenmişti.
Atatürk Devrimi ise, laiklik prensibinin icabı olan yalnız millî ve laik bir eğitim ve öğretim sistemini gerçekleştirmiştir.
Bu mahiyette bir sistemin gerçekleşebilmesi için de mevcut dinî eğitim ve öğretim müesseselerinin kaldırılması, eğitim ve öğretimin millî ve laik olan bir temel üzerine oturtulması şarttı. Çünkü mevcut din ağırlıklı eğitim ve öğretim, millî duyguların gelişmesine engel olmakta, ümmetçilik milliyetçiliği boğmakta idi.
Atatürk, bunu 1 Mart 1924’ te TBMM açış konuşmasında açıkça belirtmişti. Zaten o tarihe kadar yaptığı çeşitli konuşmalarda millî ve laik bir öğretim ve eğitimin lüzumu üzerinde ısrarla durmuştu.
25 Ağustos 1924’ te Ankara’ da toplanan Muallimler Birliği Genel Kongresinde delegelere “ millî ahlâkımız, medenî esaslar ve hür fikirlerle beslenmelidir. Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür nesiller ister” demesi dikkate değer.
Atatürk’ ün millî ve laik bir eğitim ve öğretim sistemi hakkındaki görüşleri nihayet 3 Mart 1924 tarihli ve 429, 430 sayılı kanunlarda ifadesini bulmuştur.
Çünkü bu iki kanunla Şer’iye ve Evkaf Vekâletleri kaldırılmış, “Tevhid-i Tedrisat” yani öğretimin birleştirilmesi ve laikleştirilmesi sağlanmıştır.
Şer’ iye ve Evkaf Vekâletine bağlı olan ve dinî esaslar üzerine eğitim ve öğretim yapan medreseler kaldırılmış ve her derecedeki okullar Millî Eğitim Bakanlığı’ na bağlanmıştır.
Atatürk daha sonra, 22 Eylül 1925’ te Samsun’ daki Ticaret Mektebi’ nde öğrencilere hitaben yaptığı konuşmada,
“… Dünyada her şey, medeniyet için, maneviyat için, hayat için, başarılı olmak için en hakikî mürşit ( en hakiki yol gösterici) ilimdir, fendir. İlmin ve fennin dışında mürşit (yol gösterici) aramak gaflettir, cehalettir, dalâlettir (sapkınlıktır). Cumhuriyetimizin yeni nesle vereceği terbiyenin millî terbiye olduğunu katiyetle ifade ederim” diyerek laik millî eğitim ve öğretimin lüzumunu bir kere daha kuvvetle belirtmiştir.(Prof. Dr. Nail Kubalı, Türk Devrim Tarihi, sayfa 157- 158)
Bugünkü yazımızı, T.C. Anayasası’ nın 42’ nci Maddesiyle bitirelim:
“Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. …Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz. Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz. İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır. Devlet, maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımı yapar. Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır. Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür. Bu faaliyetler her ne suretle olursa olsun engellenemez. Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. “
***
YÜREKTEKİ ATATÜRK SEVGİSİ
Bir gün, otistik çocukların okuduğu okulda, ilginç bir olay yaşanmış..
Okulun öğrencilerinden bir otistik çocuğun annesi, okulda rehber öğretmen olarak görev yapan öğretmene dert yanmış.
Okulun öğrencilerinden olan oğlu Ali’nin, normalde çok su içen bir insan olmasına rağmen, üç haftadır ağzına bir damla bile su koymadığını söylemiş.
Anne, çocuğunu haline bir anlam veremiyor ve sağlığını kaybedeceğinden endişe ediyormuş.
“ Bize bir şey söylemiyor, bir de siz sorun” demiş.
Rehber Öğretmen, çocukla konuşmuş.
Anlaşılmış ki, bir gün öğretmen sınıfta “ ATATÜRK, içimizde yaşıyor” demiş.
Ve küçük çocuk da, ATATÜRK boğulmasın diye su içmiyormuş.
Sırf bu yüzden günlerdir su içmemiş.
Nihayet, Rehber Öğretmen, çözümü bulmuş ve Ali’ye kenara çekerek demiş ki:
“ Biliyor musun, ATATÜRK çok iyi yüzücüdür.”
Bundan sonra, küçük çocuk su içmeye başlamış.
***
Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.
NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!