Önümüzde iki tane önemli pazar günü var. 16 Nisan ve 23 Nisan.

16 Nisan Pazar günü Anayasa değişikliği hakkındaki 18 maddelik,  Meclis tarafından kabul edilen ve Cumhurbaşkanınca onaylanan kanun halk oylamasına sunulacak.

23 Nisan ise hepimizin bildiği, yüz yıla yakın kutladığımız, Ulusal Egemenlik Çocuk Bayramı. Yani 1920 yılında TBMM’nin açıldığı gün.

23 Nisanın iki anlamı var, birincisi Çocuk Bayramı oluşu. Atatürk gençleri ve çocukları sever, onlara çok değer verirdi. Yurt gezilerinde okullara uğrar, ders dinler, öğrencilerle konuşurdu.

“Bugünün küçükleri, yarının büyükleridir” diyen Atatürk, bayram süresince yönetimin çocuklara bırakılması geleneğini başlatmıştı.

Çocuk Bayramının bir amacı da savaş sırasında yetim ve öksüz kalan çocukları sevindirmekti. Yoksul olanlar diğer arkadaşlarıyla bir örnek yeni kıyafetlerle bu bahar şenliğine katılır, mutlu bir gün yaşarlardı.

Ne yazık ki bu ruh son yıllarda giderek zayıfladı ve unutulup gitti. Şimdilerde sıradan bir gün haline geldi.

23 Nisanın diğer yanında Ulusal Egemenlik var. Saltanatın kaldırılışını ve Cumhuriyetin kuruluşunu gerçekleştiren Türkiye Büyük Millet Meclisi 1920 yılının 23 Nisanın da açıldı. Bayram olması nedeni ise egemenliğin Padişahtan alınıp halka verilmesidir.

Atatürk İstiklal Savaşını hiçbir zaman tek adam yöntemiyle veya komutanlar cuntasıyla sürdürmemiştir. Anadolu’ya geçtiğinde tek güvendiği milletti. Gücünü milli iradeden alıyordu. Ne Saraya ne de Padişaha güveniyordu. O günlerde ortaya atılan İngiliz ve Amerikan Manda söylemlerine tamamen karşıydı.

Başarılı olmayı “Hakimiyeti Milliye” (Ulusal Egemenlik) olarak görür. Halkın bu amaç doğrultusunda bilinçlendirilmesini hedefler. Erzurum Kongresi günlerinde emperyalistlerin sömürge düzenine karşı olduğunu açıkça ortaya koyar. Bunları, Mazhar Müfit Kansu’nun “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber” adlı eserinde görüyoruz. Bakın o kaynakta Atatürk ne diyor;

“İstanbul bir Amerikan Mandasıdır tutturmuş gidiyor. Bu olmayacaktır. Türkiye tam istiklale sahip olacaktır. Öyle bir Manda istenecek ve verilecekmiş ki, hükümranlık (egemenlik) hukukuna, hariçte temsil hakkımıza, kültür bağımsızlığımıza, vatan bütünlüğümüze dokunulmayacakmış. Buna ve böylesine Amerikalılar değil çocuklar bile güler. Her şeyin başında Amerikalılar kendilerine hiçbir menfaat temin etmeyen böyle bir Mandayı niçin kabul etsinler. Amerikalılar bizim kara gözümüze mi aşık olacaklar? Bu ne hayal ve gaflettir? HAYIR Paşalar, HAYIR. HAYIR Beyefendiler HAYIR. HAYIR Hanımefendiler HAYIR. Manda yok ! Ya İstiklal Ya Ölüm !”