GÜNAYDIN Değerli Okurlar,

108 sene önce bugün, 9 Aralık 1917’de, Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık açısından büyük bir önemi olan Kudüs, İngilizler tarafından işgal edildi ve kentte Osmanlı hâkimiyeti son buldu.

Kentin ilk hükümdarlarının adları M.Ö. XIX ve XVIII. yüzyıldan kalma Mısır metinlerinde ve M.Ö. XIV. yüzyıldan kalma Amarna mektuplarında geçmektedir.

Bu belgelerden edindiğimiz bilgilere göre Kudüs Kralı, öbür Arami site devletlerini de egemenliği altına almak istiyor ve bu arada Mısır firavunlarına vergi veriyordu. İbraniler’in Kenan ülkesine girdiği sırada (M.Ö. XIII. yüzyılda), Kudüs Kralı, istilâcılara karşı koymak amacıyla bir konfederasyonun başına geçmişti.

Yebusiler denen karışık bir halkın yaşadığı Kudüs’ü M.Ö.1000 yıllarında Hz. Davut ele geçirdi ve Yahudi Krallığı’nın başkenti yaptı. Kudüs, İsrail ve Yahuda kabilelerinin ayrıldığı bölge üzerinde bulunduğundan, bu çok yerinde bir seçimdi. Davut, Kudüs’ün krallık toprağı olduğunu ilân etti ve kenti, İbrani birliğinin temeli yaptı; Musa Yasaları’ nın saklandığı sandığı Kudüs’e getirtti; böylece Kudüs’ü tüm İsraillilerin dinî merkezi yaptı.

Hz. Davut’un oğlu Hz. Süleyman kenti genişletti ve Birinci Tapınak’ ı inşa ettirdi. Böylece Kudüs, hem krallık sarayının bulunduğu yer, hem de tek tanrılı dinin kutsal merkezi oldu.

Bundan sonra Kudüs, zaman zaman değişik ulusların saldırı ve işgallerine uğradı. M.Ö.40’ta Roma Senatosu, Herodes’ i Yahuda Kralı yaptı. Herodes’ in 36 yıllık hükümdarlığı sırasında Kudüs büyük bir gelişme gösterdi ve genişledi. Dinin ve zorunlu haccın merkezi, hükümdarın ve Sanhedrin’ in (Yahudi Yaşlılar Kurulu) bulunduğu yer olarak büyük bir metropol oldu.

M.S. 66’da Yahudiler Roma’ya karşı ayaklanınca, Romalılar kente girip, M.S.70’de Tapınak’ la birlikte neredeyse her yeri yaktılar, yıktılar.

M.S. 313’te Hristiyanlığı resmen tanıyan Büyük Constantinus’un annesi (Yalova Hersek doğumlu) Helena, 326’da Kudüs’e giderek, burada ünlü tapınaklar inşa ettirdi. Böylece kentin Hristiyanlığın kutsal merkezi olarak geliştiği yeni bir dönem başladı.

Bu dönem 614’teki Sasani istilasına kadar devam etti. 638’de Hz. Ömer Kudüs’ü aldı. 691’de Abdülmelik bin Mervan, Kubbetü’s-Sahra’ yı inşa ettirdi.

1099’da kenti Haçlılar ele geçirdiler ve bir krallık kurdular.

Yahudilerle Müslümanlara kenti yasaklayan Kudüs Krallığı’na 1187’de Selahattin Eyyubi son verdi.

XIII. yüzyıl ortalarından itibaren Yahudiler, yeniden kente gelerek kendi mahallelerini kurmaya başladılar.

1517’de Yavuz Sultan Selim’in Kudüs’ü fethetmesiyle 400 yıllık Osmanlı egemenliği başladı. Kanunî Sultan Süleyman döneminde kent büyük bir gelişme gösterdi; yeni surlar, medreseler, imarethaneler yapıldı.

1838’de ilk olarak açılan İngiliz konsolosluğunu Fransa, Avusturya, Prusya, Rusya, Sardunya, İspanya ve ABD konsolosluklarının açılması izledi. Bu durum, doğal olarak buradaki Hristiyan halkın güçlenmesine yol açtı.

Birinci Dünya Savaşı’nda, 1917’de İngilizler, Kudüs’ ü ele geçirdiler. 1948’de İngilizler buradan çekilince Kudüs, İsrail ile Ürdün arasında bölüşüldü. 1948 Arap- İsrail Savaşı’ndan sonra ise Eski Kent ve Doğu Kudüs’ün bazı bölümleri Ürdün’de, Batı Kudüs de İsrail’de kalmak üzere paylaşıldı.

İsrail, Kudüs’ü başkent ilân etti. Haziran 1967’deki Altı Gün Savaşı’nın ardından İsrail, Doğu Kudüs’ü de işgal etti. 1980’de çıkarılan özel bir yasayla Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğu yeniden vurgulandı. Bu girişim uluslararası düzeyde kabul görmediğinden, kentin statüsü anlaşmazlık konusu olmaya devam etmektedir.

Kudüs’ ün tarihi konusunu neden ele aldığıma gelince…

Bir video izledim. Bir vatandaş ağzından burnundan ateş fışkırırcasına, Millî Mücadele’ nin önderi ve Türkiye Cumhuriyeti’ nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK hakkında olur- olmaz ithamlarda bulunuyor, onu Birinci Dünya Savaşı’ nda Filistin cephesinden kaçmakla suçluyordu. Ona göre, Kudüs’ ün düşmesinin nedeni Mustafa Kemal Paşa’ nın bu tutumuydu.

Esasen burada tarih yazmak istemiyorum ama öyle olaylar oluyor ki, yazmadan da duramıyorum. Bu vatandaşımızla aynı fikirde olanlar varsa, belki bu yazdıklarım, onların bilgi dağarcığına küçük bir katkı sağlar.

Mustafa Kemal Paşa, 7 Ağustos 1918’ de 7’ nci Ordu Komutanlığına atandı. 28 Ağustos 1918 günü Halep’ e, 1 Eylül 1918 günü Nablus’ a gelerek görevini teslim aldı. Bu safhada değil düşmanı geri atmak, taarruzlarını durdurmanın bile imkânı kalmamış; 19 Eylül 1918 günü başlayan taarruz sonunda, cephe yarılıp birlikler Şam’ a doğru çekilmeye başlamışlardı.

Gazze Kasım 1917’ de, Kudüs ise zaten Aralık 1917’ de İngilizlerin eline geçmişti.

Türk askeri, cephede savaşırken, cephe gerisinde yerel halk askerlerimize pusu ve sabotaj düzenliyor, ikmal noktalarımızı havaya uçuruyordu. Senelerce bu toprakları işgal etmek isteyen düşmanlara göğüs geren Türk askerinin burada arkadan vurularak öldürülmeleri çok acıdır. Şam’ da ise her yere hatta valilik binasına İngilizler daha gelmeden önce dört renkli, kırmızı- yeşil- siyah- beyaz Arap isyan bayrakları asılmıştı.

30 Eylül 1918 günü, Şam’ da yaşayan binlerce Türk ailesini, savunmasız kadın, çocuk ve yaşlı taşıyan tren, Şam- Rayak demiryolu hattı üzerinde bulunan Rabova Boğazı’ ndan geçerken, boğazın iki tarafında pusuya yatmış yerel halkın oluşturduğu isyancılar tarafından önce bombalandı, daha sonra ağır makineli tüfeklerle tarandı. Bu saldırıda binlerce Osmanlı askeri ve ailesi acımasızca öldürüldü.

Katliam zamanla unutuldu gitti. Bırakın o masumları anmayı, Rabova katliamını bilen bile kalmadı. Birinci Dünya Savaşı’ nda, muharebe alanlarında binlerce şehit verdik. Binlerce esir değişik ülkelerdeki esir kamplarına gönderildi. Çoğu oralarda hayatını kaybetti, ne yazık ki isimlerini bile bilmiyoruz.

Unutmayalım, tarihini unutan milletlerin coğrafyasını başkaları çizer.