Mondros Ateşkesi’nin 30 Ekim 1918’de imzalanmasından sonra, tüm yurtta olduğu gibi Yalova yöresinde de bir otorite boşluğu doğmuştu. İşte bu ortamda, Akköylü İbo olarak tanınan İbrahim Ethem etrafına topladığı adamlarla bir müfreze kurdu.

İbo, türlü din, dil ve mezhepten oluşan bu müfreze ya da çetesiyle yörenin hâkimiyetini ele geçirdi.

İbo’nun kurmuş olduğu ilişkiler sebebiyle, bölgeye İngiliz ve Yunan askeri çıkmadı. Köyler arasında dinî ya da etnik kökenli çatışmalar da olmadı. Oysa bu sırada (1918 – 1920 arası) Anadolu yer yer işgal edilirken, sarayın ve işgal güçlerinin desteklediği millî mücadele karşıtları, sık sık ayaklanıyordu.

Ankara Hükûmeti, Batı Anadolu’da bulunan birlikleri düzene sokmak için 24/25 Haziran 1920’de, bu birlikleri Batı Cephesi Komutanlığı adı altında birleştirdi; komutanlığına da Ali Fuat Paşa’yı atadı.Batı Cephesi Komutanlığı’na atanan Ali Fuat Paşa’nın yaptığı ilk işlerden biri, Bursa bölgesindeki birliklerden bir Ertuğrul Grubu kurmak ve komutanlığına da Albay Kâzım Bey’i getirmek oldu.

Ertuğrul Grubu, kendi bölgesini savunmakla birlikte, bölgedeki asayişi sağlamakla da yükümlüydü.

Ertuğrul Grubu bölgesinde bulunan Yalova’da, bu sırada önemli bir gelişme oldu; Yalova’da, bir Askerî Polis Teşkilâtı kuruldu.

Osmanlı’nın başkenti, Osman Bey’in almak için 10 sene savaştığı fakat oğlu Orhan Bey’e nasip olan Bursa kenti, 594 yıl sonra, 8 Temmuz 1920 günü, önemli bir direniş göstermeden Yunan kuvvetlerinin eline geçti.

Bu sıralarda, Ertuğrul Grup Komutanlığı sorumluluk sahasında bulunan Yalova ve civarında, Akköylü İbo’nun sindirici bir baskıyla sağladığı görünürde bir sükûnet mevcuttu. Bölgede herhangi önemli bir olay olmuyor, değişik din ve ırktaki çetelerin faaliyetlerine rastlanmıyordu.

Oysa doğuda Karamürsel bölgesinde ve güneyde de Gemlik bölgesinde çok büyük hareketlilik gözleniyordu. Karamürsel, zaman zaman İngiliz ve Yunanlılar tarafından işgal ediliyor, Gemlik bölgesinde ise Yunan birlikleri bulunuyordu.

Yalova yöresi, İbo’nun kontrolünde kendine özgü bir dönem yaşarken, Sevr Antlaşması’nın 10 Ağustos 1920’de imzalanmasıyla olayların boyutu değişti. 

Ağustos ayının sonlarında, İbo’nun tuzağa düşürülerek esir alınmasıyla birlikte, Yalova ve civarında Yunan işgali başladı. Bu, aynı zamanda civarda bulunan Rum ve Ermenilerle Müslüman Türkler’in aralarının açılmasının da başlangıcı oldu. Yunan Silâhlı Kuvvetleri’nin işgali bir yandan, halkın kurduğu çetelerle olaylara karışması bir yandan, bölge bir anda kan gölüne dönüştü.

Çeşitli çetelerin amansız saldırılarına karşı, önce canlarını, sonra köylerini korumak için bir araya gelenler, küçük küçük müfrezeler oluşturdular.

Bölgede, Yunan askerinin işgaliyle oluşan ortamda güç ve kaynak bulan azınlık ve etnik çetelerine karşı ilk müfreze Burhaniye Köyü’nde kuruldu. Bu müfreze, Rum, Ermeni ve işgal kuvvetleriyle işbirliği içinde bulunan ayrılıkçı etnik çetelerin köylerine girmesine izin vermedi. Bölgeye hâkim, yaklaşma yollarını tıkayan kritik bir arazi kesimi olan Duman Tepe’yi elinde bulundurdu.

Rasim Koçal:

“...5 Ekim 1920 günü, komşu köyümüz Beşpınar’ı  Orhangazi’nin Yeniköy Ermenileri basarak 2 kişiyi şehit ettiler ve yağmada bulundular. Artık sıra bizim köye gelmişti. Biz de köy çevresindeki tepelere üçer nöbetçi koyarak, müdafaa ve mücadele hazırlığına giriştik.Aradan 2 gün geçmişti. Orhangazi Ermenilerinden tahminen 150 kişi, Dumantepe mevkiinden köyümüze düğüne gelir gibi geldiler. Nöbetçilerimiz bunlara ateş açtı. Onlar da karşılık verince biz bütün köy halkı ateş sahasına gelerek müsademeye başladık. Ermeniler bozuldu ve geri çekildiler. Biz de hâkim bir tepe olan 800 rakımlı tepeyi işgal ettik. “

Bu olay önemlidir. Zira tespit edilebildiği kadarıyla, Yalova’da Akköylü İbo’nun yakalanmasından ve Yalova’nın işgal edilmesinden sonra ilk organize harekettir. Köylüler bilinçli bir şekilde bir araya gelmişler ve teşkilatlanmışlardır.

Yunanlıların Yalova’yı işgallerinden sonra, köylerde meydana gelen önemli bir direniş de Paşaköy’de oldu. Paşaköylüler, bir araya gelerek Yunan askeri birliklerinin köylerine girmesine izin  vermediler.

24 Ekim 1920 günü, Gediz Taarruzu’nun başladığı sırada, Karamürsel’de de Yunan mezalimi başladı.

Yunanlılar, 2 Kasım 1920’de Karamürsel’i boşaltırken, o ana kadar yaptıkları cinayetler yetmiyormuş gibi, bölgede tanınmış kişileri yanlarına aldılar ve Tavşanlı’da hepsini şehit ettiler.

Yunanlıların Karamürsel ve civarında yaptıkları katliam0 inanılmaz bir insanlık dramıydı. Müslüman Türkler, göz göre göre katledilmişlerdi. Bu olay cevapsız kalamazdı. Bölgede bulunan Türk köyleri derhal silâhlanarak, Rum ve Ermeni köylere saldırmaya, bir bakıma misilleme yapmaya başladılar.  Rum ve Ermeni köyleriyle etraflarında bulunan Müslüman Türk köyleri arasında amansız bir kıyım başladı.                                                                       

Devamı Yarın