Yıllardır süregelen ve bitmeyen o kadim tartışmaya girmeyeceğim elbet. Hani o Yalova’nın neyi meşhur, Yalova ne şehri, Yalova’nın kimliği ne gibi soruların sorulduğu ve cevapların her geçen gün, gündeme ve rüzgâra göre değiştiği meşhur tartışmaya…

Bu arada büyüklerim belki tartışmayı “kadim” olarak nitelendirdim diye bana kızabilir ama Yalova’nın şehir olma tarihini ele alarak, ilk günden bugüne bu tartışmanın bitmediğini göstermek için uygun bir kelime bence.

Bugün bu tartışmaya bir son vermeyeceğim elbette, sadece bir süredir hem şehir içinde, hem de şehrin dışında karşılaştığım durumlar, eleştiriler ve gerçekten üzüntü ile dinlediğim anılar beni bu tespiti yapmaya mecbur bıraktı.

Yalova ne ile meşhur dersek; “Türlü”sü ile diyebilirim artık.

Neden türlü dediğimi, bence açıklamaya da gerek yok ama yine de söyleyeyim; bildiğimiz üzere, çeşit çeşit, çok ve değişik gibi anlamları olan türlünün bir de yemeği var, yemekte fasulye, domates, patlıcan, biber, bamya, kabak, kırmızı et gibi birbirinden bağımsız, tadı, dokusu değişik, aslında her biri kendi başına yemek olacakken, belki sayılarının azlığından, belki nitelik yetersizliğinden dolayı, karışıp tek bir yemek olan, tadı da hepsinden olan ama hiçbirine benzemeyen bir yemek olarak karşımıza çıkıyor.

Elbette türlüyü çok sevenler de var, varlığını sorgulamadan kabullendiği için fikri olmadan yiyenler de var, sorgulayıp, neden her şeyi karıştırıp ayrı ve özel tatların önünü kesiyoruz diye karşı çıkanlar da var. Her fikre saygımız elbette var.

Burada altını çizeceğim şey ise; sadece bu karışıklıktan, bu kaos ve kaostan doğan düzen ile yönetilen şehrin gidişatından değil; aynı zamanda eskinin çok güzel anılan bir şehrinin, bugünlerde ihanet ile güvensizlikle de anılıyor olmasından bahsedecek olmam…

Duvar yazılarında ve sosyal medyada sıklıkla görmüşsünüzdür; tabi biraz esprili biraz da ironik sözler bunlar ama; “İhanetin Başkenti Yalova” sözü; ilk duyduğumuzda hemen şiddetle tepki vereceğimiz ve kabul etmediğimiz hatta kullanmaktan imtina ettiğimiz bir söz. Üzücü olan kısım ise; sanırım yavaş yavaş, suyu azar azar ısıtılan kurbağa duyarsızlığında, bu sözün hayatımızın içine karışmasına, bu sözün hakkını verircesine yaşamamıza izin veriyor oluşumuz.

İçindeyken belki de anlamakta güçlük çektiğimiz bu durumu, şehrin dışına çıktığımızda, tokat gibi vuruyorlar yüzümüze, ticaretinden, insanın değişimine, her alanda şu sorular geliyor kulağınıza;

“Bu kadar güzel bir şehirde, neden insanlar böyle davranıyor? Neden esnafı böyle? Neden ticaret böyle? Neden siyasiler, yönetenler böyle? …bizim burada hâlâ güvene dayalı iş yapabiliyoruz, her şeyi konuşup, şehrin ve insanın faydasına kararlar alıyoruz, ama Yalova çok karışık, türlü olmuş adeta…”

Tabi ki dışarıda, “Hayır öyle değil aslında…” diye başlayan cümlelerle şehrimizi doğal bir refleks olarak koruyoruz ama içten içe de üzülmeden edemiyoruz. Şehrin içinde bile artık, bu düzenden bıkan ve ben Yalovalı değilim diyen birçok insan türedi. Bir şekilde Yalova’daki düzenden, sistemden ayrılarak kendi hallerinde yaşamaya çalışan insan sayısı hayli artmış durumda.

Bu üzücü ve vahim durumu daha somut anlamak için, münferit örnekler vermeme gerek yok ama bazı hatırlatmalar sanırım yeterli olur. Yalova’daki tartıştığımız şeylere, yaşanan güncel olaylara ve sorunlara ve tabi ki bunların taraflarına bakarsak her şey ortaya çıkıyor aslında. Tabi bunları düzelmesi için yapıcı eleştirilerle dahi dile getirdiğimizde, bize küsen siyasiler, il başkanları, müdürler, ticaret insanları olabiliyor. Olsun, doğrudan, haktan ve adaletten üstün hiçbir mertebe yoktur diyerek, vazgeçmiyoruz söylemlerimizden.

Yalova siyasetine baktığımızda mesela, parti içinde bile ayrılan gruplar, her geçen gün değişen lobi faaliyetleri, birbirine karşı olan ama menfaatleri gereği birleşen partililer, imar ve inşaat işleri söz konusu olduğunda büyük bir koalisyon görmek mümkün.

Kültür, Sanat ve Turizm çalışmaları hep bir ayağı eksik giden işler, Kültür ve Turizm müdürlüğü yıllardır bütçesiz ve dar bir sokakta neredeyse metruk bir binada çalışıyor. En basiti bir resim sergisi açmak isteseniz, müdürlüğün şövalesi dahi yok. Kültür işleri derseniz yıllardır tartışılan bir konu, hem yeterli olmaması hem de oradan yapıldığı iddia edilen yolsuzlukların söylentileri hiç bitmiyor.

Spor faaliyetlerine gelince, yıllardır ha oldu, ha olacak denen bir futbol serüveni, futbol takımı üzerinden yapılan siyasi kavgalar, salon ve tesis eksiklikleri, siyasilerin ve yönetenlerin takımlara ve tesisleşmeye yeteri kadar sahip çıkmaması hep konuşulur durur.

Tam bu noktada şehre hayal dahi edilmesi zor bence neredeyse bir mucizeyi yaşatan basketbol takımı adeta yeni bir umut aşıladı. Dünyanın en iyi takımlarının olduğu lige, Avrupa şampiyonlukları yaşamış takımların olduğu lige çıktı basketbol takımı. Tam bu noktada heyecanımız doruktaydı tabi, siyasisi, esnafı, herkes birleşecek, dünyanın takip ettiği ligde TRT’de ve Tivibu platformlarında yayınlanan maçlarda herkes bu takım çatısı altında birlik olacak demiştik. Halkın ilgisi de gerçekten güzelken, duyduğumuz bazı olaylar, takımın gelişmesine, takımın ve dolayısıyla şehrin, Yalova’nın gelişmesine engel olan bazı siyasilerin olduğu iddiaları şehre adeta bomba gibi düştü. Bu şüphesiz ki, şehre ihanetten başka bir şey değildi. Eğer bu iddialar gerçekse, Yalova’nın da tam bir yengeç sepeti olduğu tescillenmiş olacak ve o güç sahipleri kendileri ile birlikte şehri de karanlığa sürükleyecekti.

Yazımız fazla uzamasın diye, halk ve yönetenleri ayrı kutuplara düşüren; millet bahçeleri, imar planları, üniversite, tarım arazileri, camilerin yer seçimleri, basın ilişkileri, ihale şekilleri gibi konulara girmeyeceğim hiç, zaten Yalova’da yaşayan, sokaklarında gezen herkes her şeyi biliyor. Evet, HERKES HER ŞEYİ BİLİYOR…

Sonuç olarak, bu kaostan, bu herkese göre yeniden, sıfırdan planlanan işlerden, herkesin birbirini geri çekmesinden, insanı ve şehri düşünmeyen, anlık menfaat ilişkilerinden ve dışarıda kötü bir izlenim vermekten bir an önce kurtulmalıyız.

“İhanetin başkenti Yalova’nın meşhur yemeği; türlüdür.” Sözünü bir daha asla kullanmamak ve aklımıza dahi getirmemek için yapılması gereken şey çok basit. Herkesin tek derdi, birlikte kalkınma, birlikte büyüme ve birlikte gelişme olmalı ve herkes işleri kolaylaştırmak için ne yaparım diye düşünmeli ve bunu insani ve vicdani olarak, doğa ile bitki ile deniz ile hava ile hayvan ile barışık bir şekilde, bugünü değil yarını, yarınları düşünerek yapmalı. Bunu yapmak, inanın, oyunlar kurup, işleri engellemeye çalışmaktan çok daha kolay.

Lütfen hem kendinizi, hem de şehrimizi tarihe karanlık sayfalarda yazdırmayın, dünyanın en güzel coğrafyalarından ve güzel bir tarihe sahip Yalova’mız hak ettiği değeri görsün ve dünyada konuşulan şehirler arasına girsin.

Bunu yapmak elimizde, bunun için kimseye de ihtiyacımız yok. Bırakalım artık karmakarışık, her şeyden biraz konarak yapılan yemekleri, Yalova’mıza has lezzetlerle birlikte, hep birlikte, bayram sofrası gibi masalara oturalım…

Yazımı son bir soru ile bitireyim, lütfen bunu kendinize sorun;

“Bu hayali gerçekleştirmek çok mu zor?”