Bir milletin varlığını sürdürmesi ve yücelmesi için diğer bireylerle birlikte çalışmaya, bu çalışmayı ve bilinci diğer kuşaklara da yansıtmaya “ Milliyetçilik” deniyor. Bu tanıma göre, milliyetçiliğin en önemli öğesi ise millet olmaktır. Milletin tanımına girmeden önce, millet ile halk arasındaki ayrımı görelim.
Yaygın bir anlayışa göre millet, tarihsel ve felsefî bir kavram; halk ise daha sınırlı bir zaman kesitini, özellikle içinde yaşanılan günü kapsayan sosyolojik bir kavramdır. Örneğin: Türk Milleti denildiğinde, tarihten gelen ve geleceğe uzanan bir kavram açıklanmaktadır. Oysaki Türk Halkı denildiğinde, günümüzde Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları somut bir şekilde bu kavramın kapsamı içine alınmış olmaktadır.
En gelişmiş toplum düzeni olarak millet, insanlık ailesi içinde belirli nitelik ve şartları olan, tarihî aşamalardan geçerek oluşmuş gerçek bir düzeni ifade eder. Millet, her şeyden önce ortak bağları olan bir insan topluluğudur. Millete batılı anlamda yer ve değer verme, ırk ve din birliğinden ayrı ve farklı şekilde kıymetlendirme, Türk millî mücadele hareketi ile beraber başlamıştır.
Ulus kelimesi, bugün millet kelimesiyle eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Bazı bilim adamlarına göre, Ulus Moğolca kaynaklıdır. Moğollar bunu şehir manasında, ahali ve kabile manasında kullanmışlardır.
Millet, toplum hayatında erişilen son merhaledir. İlk çağlarda bir siteler medeniyeti olduğu gibi, bugün de bir milletler medeniyeti vardır. İnsanlığın en ileri şekli olan millet, modern medeniyetin temeli olan gerçek cemiyettir. Diğer deyimle şuurlu topluluktur.
Milletin temeli irade ve istiklâlle çizilmiş belirli bir tarih şuuruna dayanan vatan ve vatandaki maddî ve manevî kıymet kaynaklarıdır. Millet, her şeyden önce, sınırları tarihte hazırlanmış ve mücadelelerle çizilmiş bir vatana dayanır.
Millet ve vatan kavramları birbirlerinden ayrılamazlar. Aynı gerçeğin iki yüzü, aynı bütünün iki parçasıdırlar. Milletin oluşmasında, vatan birliğinin yanı sıra dil, din, ırk, kültür ve ideal birliğinin de önemli rolü ve yeri vardır.
Bazılarına göre millet olmanın baş şartı, aynı dili konuşabilmektir. Ortak anlaşma vasıtası olarak dil, millet varlığına en kuvvetli bir basamak teşkil eder. Ancak, dilin millet olmanın baş şartı olarak kabul edilmesi, her zaman doğru sayılamayacak bir görüştür. İsviçre’de üç ayrı dil konuşulur ama bütün İsviçreliler bir millettir.
Buna karşılık aynı dili konuşan pek çok Arap milleti vardır. İranlılar ile Tunuslular aynı dili konuştukları halde, aralarında büyük farklar vardır. İkisi de ayrı birer millettir. Dil, din, ırk ve kültür bakımından oldukça homojen olan Araplar, bir devlet içinde birleşemedikleri gibi, kurmuş oldukları farklı devletlerin birbirleriyle çatışmaları bir yana; aynı devletler içinde de farklı çıkarların kimi zaman çok kanlı çatışmalara yol açtığı görülmektedir.
Bazı anlayış biçimlerine göre, bir topluluğun millet sayılabilmesi için ırk birliği yetişir. Bu da eksik bir görüştür. Bugün aynı ırktan olmadıkları halde milletlik nitelikleri tartışılmaz topluluklar varır. Çeşitli ırk, dil ve kültürlerin sentezini yapmış olan İsviçre ve ABD halkı, oldukça uyum içinde görülebilmektedir.
Kimileri de millet olmanın baş şartı olarak din birliğini kabul eder. Bu savunulamayacak bir görüştür. Örneğin Japonlar’ ın içinde pek çok din vardır. Yine ABD’de pek çok din yanlıları bir arada aynı millet olarak yaşamaktadırlar. Ama aynı dinden oldukları halde Müslümanlar, ya da Hristiyanlar tarihin hiçbir döneminde tek millet olamamışlardır. Olmaları da mümkün değildir!
Millet, arz ettiği özellikler itibariyle ırk, kavim ve ümmetten ayrılır. Irk, biyolojik bir vakıadır. Millet ise daha çok tarihsel bir varlıktır. Millet, kavim demek de değildir. Kavim, müşterek bir vatana yerleşmemiş, müşterek bir tarih şuuru ile ayrı kültür yaratmamış göçebe veya yerli dil ve soy birlikleridir. Kavim, milletin doğuşunda ham madde vazifesi görür.
Millet, ümmet de değildir. Aynı dinî inançta olmak bir millet olmak için yeterli olmaz!
Irk, dil, din, kültür ve ideal birliği başlı başına bir topluluğu millet yapmaya yetmemektedir. Aynı toprak parçası üstünde yaşayan insanların millet olması için ilk şart, ortak bir geçmişe, kader birliğine, ortak bir gelecek hedefine sahip olmaktır.
ATATÜRK, milleti şöyle tanımlamaktadır:
“ …Zengin bir hatıralar mirasına sahip bulunan, beraber yaşamak konusunda ortak arzu ve istekte samimi olan, sahip bulunan mirasın korunmasına beraber devam etmek hususunda iradeleri ortak olan insanların birleşmesinden meydana gelen topluma millet denir.” “ Millet, dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirlerine bağlı vatandaşların oluşturduğu siyasi ve sosyal bir toplumdur.” “ Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.”
Gene ATATÜRK’ e göre, millet olmayı sağlayan unsurların doğal sonucu, ortak bir millî düşünce, ideal ve en önemlisi ortak dilin ortaya çıkmasıdır. Gerçi dil birliği millet olmanın ilk şartı değildir ama insanları pek çok bakımdan birbirlerine bağlayan resmî dilin pek çok millette tek olduğunu da unutmamak lâzımdır.
Belli bir ırka, mezhebe, siyasî görüşe dayanmayan, kendini içtenlikle Türk sayan herkesi kapsayan milliyetçiliğimiz, gerek kalkınmada, gerek zaman zaman düşülen bunalımları gidermede en kesin etkili çare olmuştur ve olacaktır.
ATATÜRK’ ün geliştirdiği milliyetçilik anlayışı bugün, büyük Türk Milleti’ni birlik içinde ileriye götürecek en önemli itici ve kaynaştırıcı güçtür. ATATÜRK’ ün, 29 Ekim 1933 günü, Onuncu Yıl Nutku’ nu “Ne Mutlu Türk’üm Diyene!” şeklinde bitirmesi, son derece anlamlıdır.
ATATÜRK, ” Ne Mutlu Türk Olana” dememiştir. “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” sözü ise ırkçılıktan tamamen uzak, ayrımcılık içermeyen; Türk halkının kökeni ne olursa olsun, birlikte yaşama istencini oluşturan, çağdaş bir olgudur.
Bu tanım içinde, Türk devletinin vatandaşları arasında etnik ya da diğer herhangi bir nedenle siyasal veya hukuksal ayrım söz konusu değildir.
İlkokulda okurken, Türk Bayrağı altında, “Türk’üm, Doğruyum, Çalışkanım, Yasam Küçükleri Korumak, Büyükleri Saymaktır” diye başlayan Öğrenci Andı’ nı okumaktan çok büyük gurur duyuyordum. Aynı duyguları şimdi de aynı heyecan ve gururla yaşıyorum.
Ne Mutlu Türk’ üm Diyene!