Bir ülkenin şahlanarak küllerinden doğmasının üzerinden 100 yıl geçti. 
40 yıl önce de bu topraklara gelip yüz sürmüştüm. 40 yıl sonra yine oradayım. 
13 Eylül 1921 tarihinde 22 gün ve gece sürerek 100 km uzunluğunda bir alanda cereyan eden Sakarya Meydan Muharebesi ile Yunan ordusu mağlüp edildi.. Yunan ordusu, Ankara'nın 50 km kadar yakınından geri püskürtüldü..
13 Eylül 1683 tarihinde II. Viyana Kuşatması ile başlayan Türk geri çekilmesi yine bir 13 Eylül günü bu savaş ile durmuş, yeniden ilerleme başlamıştır. Bu yönden bu savaşın sembolik önemi de Türk Tarihi açısından çok fazladır.
Sakarya Meydan Savaşını bizzat yöneten Mustafa Kemal Atatürk, ünlü "Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça vatan terk olunamaz." sözünü bu savaşa atfen TBMM'de söylemiştir. 
Kazanılan Sakarya Meydan Muharebesinden sonra Türk ulusu bütün gücünü büyük taarruz için birleştirdi. 30 Ağustos 1922 tarihinde ise yine bizzat Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yönettiği büyük taarruzla Yunan Silahlı Kuvvetlerine kesin ve net bir darbe vurularak İzmir’den denize döküldü.
Tarihi unutturmak isteyenlere  bu kısa hatırlatmayı yapmayı gerekli gördüm.
Nice kahramanlık destanlarının yazıldığı, her karışının kanla sulandığı bu topraklarda hala duman tüttüğünü görüyorum. Anılar o kadar taze ki…
Vatanı için, bize özgür yaşayabileceğimiz vatan bırakmak için canını veren, kanını akıtan bu emsalsiz kahramanlara dil uzatanların dilleri kopsun.
Bu toprakları herkesin gezip görmesini arzu ediyorum. İçinde vatan sevgisi olmayanlar bu kahramanları asla anlayamaz.
Bana göre 30  Ağustos Zaferi için ben bir başka  bakış açısı ortaya koymak istiyorum;
“Son 30 yılda yeniden yoğunlaşan Ön-Türk araştırmaları, Türklerin Anadolu’daki varlık tarihini kökten değiştiriyor. Yıllar süren okuma ve araştırmaları sonucu yayına hazırladığı ‘Ön-Türkler’ kitabını okuyucuyla buluşturan Doktor Akif Poroy, Türklerin bilinmeyen tarihine ışık tutuyor.
Hakkari’den İstanbul’a kadar Anadolu’nun dört bir yanında bulunan kaya yazıları, damgalar, yazıtlar, anıtlar ve dikilitaşlar ışığında, Türklerin Anadolu’da en az 10 bin yıldır yerleşik olduğunu iddia eden Poroy, şu açıklamaları yapıyor:
“TÜRKLER 10 BİN YILDIR ANADOLU’DA”
“Buluntulara, DNA ve karbon testlerine göre Türkler 10 bin yıldır Anadolu’da. Ön-Türkler milattan önce 8000’lerden itibaren, iklim şartları ve kuraklık nedeniyle dalgalar halinde Orta Asya’dan Anadolu’ya, oradan da Avrupa’ya göç etmeye başladılar. Sümerler, Truvalılar ve Etrüskler Ön-Türklerdir. Hatta Bizans da ilk dönemlerinde Türkçe konuşuyordu. Kitapta son 30 yılda yapılan araştırmalardan, bulunan yazıt, damga ve duvar yazılarından yola çıkarak bunu aktarmaya çalışıyorum.”
Bizi Anadolu’dan söküp atmaya kalkan zihniyet asırlardır çalışsa da başarılı olamamıştır ve olamayacaktır.
Atatürk’ün önderliğinde yaptığımız Kurtuluş Savaşı yüzyıllara vurulan bir mühür gibidir. 
Bu açıdan baktığımızda Atatürk’ün  sadece yaşadığımız yüzyılın değil yüzyılların komutanı ve devlet adamı olarak tarihteki yerini aldığını söylemek hiç de abartılı bir ifade olmaz.
Burada  Atatürk’ün Türk tarihine verdiği önemi ve Yalova’da bu konuda yaptığı çalışmaları hatırlatmakta fayda var sanırım.
“– Türk tarihini islamiyetten çok önceye götürme çalışmaları, tarih devrimi Yalova’da filizlendi ve şekillendi.
– Türk Tarihinin Ana Hatları iki cilt olarak burada yapılan müzakereler sonucu şekillendi ve basıldı.
– Okullardaki tarih kitaplarını burada bizzat inceler ve yön verirdi. Atatürk’ün bu konudaki görüşleri şu cümle ile ifade edilmektedir: ”Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.”
– Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu Yalova’da yapılan çalışmalardan sonra kuruldu.”
Kurtuluş Savaşı’nın en kanlı günlerinin yaşandığı toprakları gezerken aklımdan ilk geçenler bunlar.
Buradan daha eski tarihimize doğru kültür yolculuğum sürecek.
10 bin yıldır Türkler’in bulunduğu bu coğrafyada o kadar çok belge, bilgi var ki. 
Her geçen gün yeni belgeler gün yüzüne çıkıyor.
Böyle şanlı bir ulusun ferdi olmaktan gurur duyuyorum.
Yüce önderimiz Atatürk’ün bir sözüyle bitirmek istiyorum. 
“Ne mutlu Türk’üm diyene”