GÜNAYDIN Değerli Okurlar,

Kentler, yeryüzünde insanlığın yüzlerce, hatta binlerce yıllık kültürlerinin yaratıldığı ve doyasıya yaşandığı yerlerdir. Kentleri diğer yerleşmelerden ayıran sadece fizikî büyüklükleri değildir. Kültür birikimi de sosyal ve ekonomik yapısıyla birlikte, yerleşim yerlerine gerçek bir kent olma niteliğini kazandırmıştır.

Kültürel kimlik, aynı zamanda o kentin kişiliğidir. Kapalıçarşı’yı ya da Topkapı Sarayı’nı görmeden İstanbul, Kaleiçi’ni görmeden Antalya, Yeşil Külliyesi’ni ya da Ulucami’yi görmeden Bursa, Balıklıgöl’ ü görmeden Şanlıurfa görülmüş sayılmaz.

Örneğin Yalova’ yı görmeye gelen bir yakınınıza en önce nereleri göstermek istersiniz? Öncelikle Yürüyen Köşk’ü ya da Karaca Arboretum’ u değil mi? Bana kalırsa gecelemek isteyen birine önce Termal’ i gösterir, sonra da Çamlık Oteli öneririm.  

Ama ne yazık ki, Çamlık Otel’ in bir süre önce hizmet dışı bırakıldığını duymuştum. Nedenini bilmiyorum ama çok şey söyleniyor.

Karaca Arboretum ise aldığım duyumlara göre sadece bir kişinin himmetine emanet edilmiş; her geçen gün elden çıkıyor. Yalova’ nın yerel ve/veya merkezî yönetim kadrolarının bu konuda daha duyarlı olmaları ve bu değerlere sahip çıkmaları gerekmez mi?

Şehrin en güzel yerinde, Gazipaşa Caddesi’ nde ( bu caddenin tarihî bir anlam ifade eden adını kim, neden değiştirmek ister, anlamak mümkün değil) deniz kenarında, Donanma Tesisleri’ nin içler acısı halini hiçbir yetkili görmedi mi? Birinin mutlaka buraları işaret etmesi mi gerekir?

Gazipaşa Caddesi’ ndeki tarihî çınar ağaçlarının neden ve nasıl elden çıkarıldığını bilenler unutmadı.

Yalova- Termal arasındaki tarihî Çınarlı Hıyaban’ ın ya da Çınarlı Yol’ un ağaçları her geçen gün azalıyor, farkında mısınız? Üstelik bir de bu yolu ve etrafındaki ağaçları korumak için özel düzenlemeler varken!

Tüm kentler, kendilerini tarihî, coğrafî ve kültürel değerlerinden oluşan kimlikleriyle tanıtırlar.

Bugün uygar dünya, kentlerinin kimliklerini korumak; tarihî, coğrafî ve kültürel karakterlerini yaşatmak için her türlü çabayı gösteriyor.

Hollanda’nın başkenti Amsterdam’da İmar Yönetmeliği, “Bu kentte, tarihi çevre ile uyumsuz bina yapılamaz” maddesiyle başlıyor.

İtalya’da, Cenova kentinde eski mahalleleri yıkmamak için, motorlu ulaşım yolları bile kentin altından tüneller açılarak geçiriliyor.

İngiltere’de, Londra’nın belki de yarısını kapsayan iki- üç katlı sıra evler yıkılıp, yerlerine yirmi- yirmi beş katlı apartmanlar dikilemiyor.

Eski Roma, eski Viyana, eski Londra’nın göbeğine gökdelenler dikilemiyor.

Buraları oldukları gibi korunuyorlar. Buralarda, trafiğe elverişsiz diye evler yıkılıp, sokak ve caddeler genişletilmiyor. Aksine tarihi yerler olduğu gibi korunurken, çok katlı binalar ve geniş yollar, eski kentlerin dışındaki yeni yerleşim yerlerine yapılıyor.

İsveç, Norveç, Finlandiya, Kanada gibi ülkelerde doğaya ve sosyo- kültürel çevreye nasıl değer verildiğinin üzerinde bile durmuyorum; gören gözler ne olduğunu çok iyi görüyor.

Bizde ise, Avrupa’daki yaşıtlarından hiç de geri olmayan eski kentlerimizin kültürel kimlikleri neredeyse tümüyle yok edildi, gitti. Yeni ve modern yapılaşma özentisiyle, kültürel ve tarihi kimlik yok edildi, yok edilmeye devam ediliyor. Kimileri bu yok oluşu, bu kültürsüzleşmeyi, bu çirkin ve anlamsız betonlaşmayı tek sebebe bağlıyorlar: “Kalkınmak…” Bu gerekçe hiçte mantıklı değil; uygarca da değil!

Uygar ülkeler bizden kat kat ileri düzeyde olan teknolojik olanaklarını, kimliklerinin köklerini kazımak için değil, tam tersine, kültürlerini yaşatmak ve böylece daha güçlü uygarlıklara ulaşmak için kullanıyorlar.

Bir şehir ile ilgili plânlama yapılırken, önce o şehri ve gelişmişlik derecesini çok iyi bilmek gerekiyor.

Bunun için nüfus artış hızı, sanayi nüfusu, işçi ve işveren nüfusu, eğitim düzeyi, sağlık olanakları ve finansal gelişme gibi göstergeler ele alınabilir.

Üretim rakamları, uluslararası boyutta kalkınmanın göstergesi kabul edilmesine rağmen, tüketim potansiyeli de kentlerin daha gelişmişlik göstergesi olabilmektedir.

Bu bağlamda Yalova için önemli olan; fert fert refah düzeyini artırıcı, işsizliği minimuma düşürücü ve netice olarak gelişmişlik düzeyini artırıcı kalkınma aracının neler olabileceğini tespit etmektir.

Umarım, gelecek kuşakların ihtiyaç duyacağı kaynakların varlığını ve kalitesini tehlikeye atmadan “SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇEVRE” yi koruyabilir ve geliştirebiliriz.

Umarım yavrularımızdan emanet aldığımız Zümrüt Yalova’yı, gelecek nesillere teslim ettiğimizde, saygı ile karşılanır, hayırla anılırız.

GÜNÜN AÇIKLAMASI:

“…Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızı gerçekleştiren ve Cumhuriyeti kuranların soyu İzmirli Hasan Tahsin, Gaziantepli Şahin Bey, Kahramanmaraşlı Sütçü İmam, Erzurumlu Nene Hatun, Kastamonulu Şerife Bacı’dır! Bu şanlı soy, yurt sathında Kuvayı Milliye olmuş, bizi 100 yıllık Cumhuriyetimize kavuşturmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti’nde şeriat hayali 29 Ekim 1923’te sönmüştür. Şeriat rejimine karşı Cumhuriyet ve devrimleri savunmak hukuku ve Anayasa’yı savunmaktır. Bu yolda ilerlemeye kararlılıkla devam edeceğiz.” (ÇYDD,20/02/2024)