GÜNAYDIN Değerli Okurlar,
Toplumumuzun bir kesiminde her olayı dinî gerekçelerle açıklamak gibi bir alışkanlık var. Afetlerde de durum böyle…
Peki, ya aklı kullanmak, düşünmek ve sorgulamak? İşte orada tıkanmalar oluyor! Oysa sorgulamak bir hakikat arayışıdır! İnsan araştırmadan, sorgulamadan ve akıl yürütmeden bir karar verebilir mi? 
Şimdi biraz düşünelim!
Afet; insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, insanın normal yaşantısını ve eylemlerini durduracak veya kesintiye uğratacak, imkânların yetersiz kaldığı olaylara verilen genel bir addır.
Mitolojik anlatımlara göre ise, yazılı tarih öncesi dönemlerde, tanrı ya da tanrıların, tanrı buyruklarını uygulamayanları cezalandırmak için meydana getirdiği büyük felâketlerdir.
Amacım, tarihin değişik dönemlerinde, dünyanın dört bir yanında meydana gelen çeşitli afetlerin inanç sistemlerindeki durumunu ele almak değil!
Yapmak istediğim, doğal afetleri tarihî gerçeklik adına anlayabilmeye çalışmak, olaylara akıl ile yaklaşmak!
Örneğin tufan da bir afettir. Mezopotamya dışındaki kültür, din ve inanç sistemlerindeki (birbirlerine benzemez) tufan efsaneleri ayrı tutulduğunda; Mezopotamya’ daki tufan efsanesinin Sumerliler’ de doğup oradan sırasıyla Akadlılar’a, Babilliler’ e, Asurlular’a ve onlardan da semavî dinlere ulaştığı görülüyor. Kısacası semavî dinlerdeki Tufan olayının Gılgamış Destanı’ ndan kaynaklandığı da söylenebilir. 
Değişik kültür, inanç sistemi ve dinlerdeki tufan, bir felâket getirmesine rağmen, arkadan yeni bir doğuş öyküsü de içeriyor. 
Her tufan öyküsü aynı zamanda yeni bir hayatın da başlangıcı… Efsanelere göre, ilâh/ ilâhlar tarafından, zayıf inançlı ya da inançsız insanlara ceza olarak yaratılan tufanlar, insanlığı temizleyip arıtıyor ve taze bir başlangıca vesile oluyor.
Burada insanın zihnini kurcalayan kısa bir soru soralım:
Sadece Mezopotamya’ da bulunan Akadca ve Sumerce tabletlerden yola çıkarak, eğer böyle bir tufan yaşandıysa, ölümsüzlüğe ulaştığı söylenen Utnapiştim ve karısına ya da Ziusudra’ ya ne oldu?
İnsanoğlu, sorguladıkça vardır. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik, düşünmesi ve sorgulamasıdır!
Budizm kurucusu Gotama şöyle der:
“ Bir şeye, duydunuz diye inanmayın, atalarınız inanmış diye inanmayın, ben söyledim diye inanmayın; kendi gördüğünüz, denediğiniz, doğru bulduğunuz şeylere inanın!”
İslâm dininin şu güzelliğine bakın, Kuran-ı Kerîm diyor ki:
“Aklınızı kullanmıyor musunuz?” ( Bakara/ 44)
“Düşünen bir toplum için birçok deliller vardır.” (Bakara/ 164)
“Allah size işte böyle ayetlerini açıklar ki, düşünüp hakikati anlayasınız.” (Bakara/ 242)
Düşünelim!
Konudan sapmadan, düşünmeye ya da değerlendirmeye devam ediyoruz.
Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.
NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!