GÜNAYDIN Değerli Okurlar,
Bugün, Refi’ Cevad Ulunay’ ın “Dağlar Kralı” adlı eserinde yer alan, Sultan II. Abdülhamit’ in Hamidiye Camii’ ndeki Cuma selâmlığını sizlerle paylaşacağım.
Bu arada belirtmeliyim; Dağlar Kralı anı, araştırma ya da bir roman değil. Refi’ Cevat Ulunay’ ın Meşrutiyet öncesi İstanbul’ u, hiçbir edebî kaygı taşımadan, kendine özgü tarzıyla yazdığı bir eserdir.
Şimdi tarih sayfalarını aralamaya başlayabiliriz.
***
… Cuma selâmlık resmi her zamanki gibi Hamidiye Camii’ nde yapılıyordu.
Caminin ortasında bulunduğu meydan her hafta olduğu gibi binlerce halkla dolmuştu.
Padişah’ ın geçeceği yolda Birinci Ordu’ nun seçme bölükleri süngü takmış, geçilmez bir duvar teşkil etmişti.
Ayrıca kırmızı fesleri, koyu lâcivert üzerine narçiçeği renginde şeritleri,
Bellerindeki silâhlıklara sokulmuş kasaturaları ile Arnavut Alayları,
Harbiye Mektebi’ nin tığ gibi zabit namzetleri,
Askerî Aşiret Mektebi’ nin yeşil yakalı talebeleri,
Bahriye Silâhendaz Bölükleri,
Siyah üzerine kırmızı göğüslükler, parlak gümüş kordonlar, parlak siyah rugenden yapılmış hamayıllı Ertuğrul Süvari Alayları,
Jandarma Bölükleri,
Beyaz sırma kordonlu komiserler, polisler saflar teşkil etmişlerdi.
Camiinin merdivenlerine karşı olan mahalde Harbiye Mektebi’ nin zâdegân sınıfı ( seçkin ailelerin/ aristokratların Harbiye’ye giden çocukları) ile şehzadeler, yanlarındaki tribünlerde ecnebi devletlerin sefirleri ve ecnebi misafirler bulunuyordu.
Halk arasında millî kıyafetleriyle Türkistan’ dan, Çin’ den, Filipin’ den, Cava’ dan, Hindistan’ dan, Madagaskar’ dan gelen Müslümanlar görülüyordu.
Saltanat arabasının geçeceği yoldan silâhşorlar koşuşuyor, saray yaverleri atlarını dörtnala sürerek salahiyetli adamlara emir getiriyorlar.
Sırma ve nişanlar dolu üniformaları ile teşrifatçılar birbiri ardınca gelen ekâbire yer gösteriyorlar.
Sedler, parmaklıklar, ağaçlar simsiyah insan kesilmiş.
Bando alafranga parçalar çalıyor.
Misafirlere, halka, limonata ikram ediliyor.
Birden her şey susuyor.
Saray’ ın kapısından İstabl-i Âmire Nâzırı Faik Paşa, demir kırı bir Arap atına binmiş olarak görünüyor.
Sırma cepkenli, dökme şalvarlı, rugen çizmeli Hasahır hademesi kollarını kavuşturmuş olarak ilerliyor.
Büyük üniformalarını giymiş saray erkânı yolun iki tarafına diziliyorlar.
Bando Hamidiye Marşı’ na giriyor.
Minarede Hamidiye Camii müezzinlerinden Selim Efendi, Ezân-ı Muhammedî’ ye başlıyor.
Müezzinin harika sesi, bandonun üzerinde dalgalanırken, şimşek gibi kumandalar aksediyor.
Pırıl pırıl süngüler yükseliyor.
Saray kapısından ejderha gibi dört at koşulmuş saltanat arabası görünüyor.
Sırma cepkenli, dökme şalvarlı, ipek kuşaklı kıranta arabaşıbaşı ayaktadır.
Her iki yanında sırmalı elbiseleri ile seyisler bulunuyorlar.
Arabanın etrafında yüksek rütbeli paşalar el pençe ilerliyorlar.
Bütün sefirler ve ecnebiler şapkalarını çıkararak eğiliyorlar.
Sultan İkinci Abdülhamit, biraz öne mâil kaameti, sırtında askerin giydiği aba kumaştan paltosu, göğsünde son harbe ait madalyası, kılıcına dayanmış olarak halkı selâmlıyor.
Karşısında ellerini kavuşturmuş Plevne müdâfii Gazi Osman Paşa oturuyor.
Saltanat arabası bir çark yaparak camiin merdivenlerine çıkacak sahanlıkta durdu.
İkinci Abdülhamit ayağa kalktı. Arabadan perona geçti, ağır ağır merdivenleri çıktı. Camekânlı kapıdan girmeden evvel dönerek halkı bir daha selâmladı, camie girdi.
(Kaynak: Refi’ Cevat Ulunay, Dağlar Kralı Balçıklı Ethem, Arba Yayınları, İstanbul, 1995, Sayfa 287- 288)
***
Arada bir tarih sayfalarını aralamakta yarar var.
Bugün, Sultan II. Abdülhamit’ in Cuma namazına gidiş törenini hatırlamış olduk.
Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.