GÜNAYDIN/ TÜNAYDIN Değerli Okurlar;

Bugün son dakika öğrendiğim bir haberden söz edeceğim ama önce yıllar önce çekilen bir filmi hatırlayalım.

Hatırlar mısınız bilmem, 1978 yılında, Yönetmenliğini Alan Parker’ in yaptığı İngiliz- Amerikan ortak yapımı “Gece Yarısı Ekspresi “ filmi ortalığı kasıp kavurmuştu. Filmde 1970 yılında Türkiye’ de tutuklanıp hapse atılan Billy Hayes’ in öyküsünden yola çıkılarak yazılmış bir hikâye anlatılmaktaydı.

Amerikalı bir üniversite öğrencisi olan Billy Hayes, 1970 yılında turist olarak Türkiye’ ye gelmişti. İstanbul Sultanahmet’ te gitar çalıp eğlenen ve uyuşturucu kullanan hippiler arasında bir hafta geçirdi. Ülkesine dönerken Yeşilköy Havalimanı’ nda kuşağının içine sakladığı iki kilo esrarla yakalanınca tutuklandı, 30 yıl hapse mahkûm oldu, hapse atıldı. Bir şekilde hapisten kaçtı ya da kaçırıldı.

Billy Hayes, 1978'de “Midninght Express” adını verdiği kitabında Türkiye günlerini anlattı. Kitap büyük ilgi gördü. Senarist Oliver Stone da, Hayes’ın abartılarına yenilerini ekleyip hayal ürünü bir senaryo yazdı. Malta'da çekilen 2.5 milyon dolar bütçeli filmde Türkiye ile ilgili birçok olumsuz bölüm vardı. Senarist Stone, Oscar ödülü aldı, Yönetmen Alan Parker’ in yıldızı parladı.

Filmde doğru olan bölümler de vardı ama büyük kısmı hayal ürünüydü. Ne var ki, tüm dünyada gerçek zannedildi. İş işten geçtikten sonra Senarist Oliver Stone, 2004’te Türkiye’ye geldi, “Ülkenizde pek çok kalp kırdım” diyerek özür diledi. Hayes da pişmanlığını dile getirip 2016’ da “Midnight Return” adlı belgeselle hatasını telefi etmeye çalıştı ama artık çok geçti.

Günümüzde ABD, okuyup- yazan ve dünyayı tanıyan herhangi bir Amerikalıya Türkleri ve Türkiye'yi sorun, genellikle küçümseyerek (sonradan tamamen hayal ürünü olduğu açıklanmasına rağmen) "Haaa, o Geceyarısı Ekspresi filminin geçtiği ülke değil mi?" der; ya da (yapılan propagandaların etkisinde kalarak) sözde Ermeni soykırımı konusunu gündeme getirir veya buna benzer ifadeler kullanır. Türkiye, insan hakları konusunda Amerikalının gözünde suçlu kabul edilir. Türkiye cezaevlerindeki uygulamalar, insanlık dışı olarak algılanır. Türk polisinin demokratik bir ülkeye yakışmayan davranışlar içinde olduğu iddia edilir.

Oysa, insan bir başkasına lâf etmeden önce kendi kapısının önünü süpürür. Bugün, Amerikan cezaevlerinde yaşanan olaylar filmlere, dizilere konu oluyor. Seyrettiniz mi, bilmiyorum. ABD'de, hapishanede geçen, "Esaretin Bedeli" (The Shawshank Redemption) isimli bir film vardı. Suçsuz olduğu halde suçlu muamelesi gören bir bankacının, hapishanede, hapishane yetkilileri tarafından gördüğü kötü muamele anlatılıyordu.

Kimin oynadığını hatırlamıyorum (Robert Redford olabilir) "Hapishane Müdürü" isimli bir başka filmde de, ABD hapishanelerinde geçen çirkin olaylar ele alınmıştı. Halen, bir çok ABD dizisinde de, bu tür pislikler sergileniyor.

Gelelim yazımın başında sözünü ettiğim 12 Ekim 2021 tarihli son habere…

ABD ne yapacağını bilmiyor! Kamuoyunun kötü şöhretiyle tanıdığı ABD'deki New York Hapishanesi'nde işler çığırından çıktı. Geçen yıl bir düzine mahkûmun öldürüldüğü hapishane 50 yıl içindeki en tehlikeli zamanlardan birini yaşarken, cinayet ve intiharların ardından adeta cehenneme döndü. Çoğu akıl hastalığından mustarip 4 bin 800 mahkûmu barındıran cezaevinde mahkûmların kontrolü tamamen ele geçirdiği ve içeri kimlerin girip çıkacağına bile karar verdikleri öne sürülüyor.

Hapishane şu anda Queens ve Bronx ilçeleri arasındaki bir adada bulunuyor. New York Times’ ta yer alan habere göre mahkûmlar kontrolü tamamen ele geçirmiş durumdalar. Bıçaklama ve darp olayları ile baş edilemiyor. Gardiyanlar ise işe gitmeyi reddediyor.

Krizin giderek derinleştiği hapishane için çözüm arayışları sürüyor.

Amerikalılar herhangi bir Türk ile karşılaştıklarında hemen Gece Yarısı Ekspresi’ nden söz ediyorlar ya, işte onlara verilecek cevap:

“Al Sana Gece Yarısı Ekspresi!”

Günüz aydınlık ve esenlik dolu olsun!

NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!