GÜNAYDIN Değerli Okurlar,
Bu gün, insanın- insanlığın inanç dünyasından pek bilinmeyen bir sayfayı açmak istiyorum.
Arkeolojik araştırmalar Avustralya’ da 40 bin yıldır insan yaşadığını göstermektedir.
Genel olarak Aborjinler olarak adlandırılan Avustralya yerlilerinde yaratıcı geçmiş, ayinler yoluyla günümüzde yeniden canlandırılır ve insanlar ile hayvanların yaşamı güvenceye alınır-dı.
Efsane ve ayinler, yaşamın zaman ve mekânla sınırlı olmadığını gösteren Altjira’ yı oluşturur.
Aborjinler, insanoğlunun dünyadaki konumunu “Altjira” kavramı çerçevesinde açıklarlar.
Altjira, “Yeryüzünün Şafağı” ya da “Düş Görümü” anlamında kullanılır; Avustralya yerli dillerinde Altjiranga, Wongar ya da Djugurba olarak da bilinir, başlangıcı belirli, ama önceden görülebilir sonu olmayan mitolojik dönemdir.
İnanışa göre efsanevî yaratıklar bu dönemde yeryüzüne biçim vermiş, çeşitli canlıları yaratmış ve insan yaşamını başlatmışlardı.
Bu efsanevî yaratıkların ruhları ölmüş ya da dönüşüme uğramış olsalar bile, sonsuza değin yaşar; çeşitli canlılar ve doğal varlıklar bu yaratıkların belirtileridir.
İnsanlar, doğaüstü yaratıklar ve öteki canlı ve cansız nesneler karşılıklı bağımlılık ilişkisi içinde birbirine destek vermektedir. Bu yüzden insanoğlu hiçbir zaman yalnız değildir. Kendilerini bu topluluğun bir parçası olarak gören Aborjinler, kan bağını da insan dışındaki gerçek ve bilinmeyen dünyayı kapsayacak biçimde geniş tutarlar.
Bu efsanevî süreç boyunca, doğal çevre bazı efsanevî varlıkların eylemleriyle biçimlenir ve insanileşir.
Bunların, yerel toplum düzenini ve “yasaları” düzenlediğine inanılır.
İlk insanların bu varlıklardan, özellikle de “ulu bereket analarla babalar” dan geldiği kabul edilir.
Tam burada ilginizi çekeceğini umduğum bir konuya gelelim.
40 bin sene boyunca diğer kıt’a yaşayanlarıyla irtibatta olmayan, Museviliği, Hristiyanlığı ve Müslümanlığı tanımayan Avustralya yerlileri yani Aborjinlere göre ilk insan Ber- rook- boorn’ dur.
Onu yaratan tanrı ise her şeyin başlangıcı sayılan, yaratılmamış kabul edilen ve tüm canlıları sevip gözeten Baiame'dir.
Baiame iyi biridir, Aborjinler tarafından “Yüce Ruh Baba” olarak bilinir.
Baiame, Ber-rook-boorn'u ve karısını güzel bir yerde yarattıktan sonra yakınlarında bulunan ve arıların yaşadığı 'yarran' denen kutsal bir ağaca işaretini bırakır.
“'Bu topraklarda size bahşettiğim her şeyden dilediğiniz gibi yiyebilirsiniz; ama o benim ağacım” diyerek onları uyarır.
“Oradan bir şey yerseniz size ve sizden sonrakilere kötülük musallat olur” der.
Ber-rook-boorn'un karısı günün birinde dal toplarken kutsal ağacı görünce önce ondan korkar ama ağacın dibinde o kadar çok dal vardır ki içindeki ses oradan var gücüyle kaçmasını söylese de onu dinlemez.
Hem zaten Baiame dallarla ilgili bir şey söylememiştir. Ağacın dibindeki dalları toplarken yukarıda bir vızıltı duyar ve başını kaldırınca arı sürüsünü görür.
Sonra da ağacın gövdesinden süzülen balı…
Daha önce balın tadına bir kez bakmıştır ama burada birkaç öğüne yetecek kadar bal vardır. Tatlı ve parlak damlalar güneşte ışıl ışıl görünür.
Ber-rook-boorn'un karısı en sonunda dayanamayıp ağaca tırmanır.
Tam o anda yukarıdan soğuk bir rüzgâr eser ve devasa sihay kanatları olan şeytanî bir siluet onu arar.
Baiame'nin kutsal ağacı emanet ettiği Narahdarn adındaki yarasadır bu.
Kadın yere düşer ve mağarasına gidip saklanır.
Ama iş işten geçmiş, Narahdarn'la simgelenen ölüm dünyaya salınmıştır.
Yarran ağacı bu felaket yüzünden ağlar.
***
Aborjinlerin dinî inançlarını incelerken, Ber- rook- darn’ ı görünce aklıma (çıkış yeri Sümerlere kadar giden) Âdem ile Havva geldi.
Bilmem siz ne düşünürsünüz?