GÜNAYDIN Değerli Okurlar,
Ege Adaları, Türk Kurtuluş Savaşı’ ndan çok önce tamamen elden çıkmıştı.
Osmanlı Meclis-i Mebusanı’ nın 28 Ocak 1920’ de kabul ettiği Misâk-ı Millî hudutları içinde Ege Adaları yer almaz. Çünkü Misâk- ı Millî, Birinci Dünya Savaşı’ nın ateşkesle bittiği sırada Osmanlı ordusunun bulunduğu yerleri “vatan” olarak tanımlıyordu. Lozan’ da yapılan mevcut durumun tespitidir.
Adalarda Ortodoks Hristiyan halk çoğunluktaydı. Girit, Rodos ve Midilli Adaları dışında diğer adalarda bu nedenle Müslümanların ibadeti için yapılmış ibadethane bulunmamaktaydı ya da çok az yerde mevcuttu. Olayların rasyonel bir şekilde değerlendirilmesi için bu gerçeğin farkında olmak gereklidir!
Lozan’ da, daha önce elden çıkmış olan Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan Adaları ile Asya kıyısına 3 milden yakın olan ada ve kayalıklar elde edilmiştir. (Başka bir ifadeyle Müttefiklerin tüm Ege Adaları’ nı Yunanistan’ a bırakmak için büyük baskı yapmalarına rağmen, Türkiye elinde olmayan üç adayı ele geçirmeyi başarmıştır.)
Sadece Meis Adası ise günün ağır koşulları ve uluslararası alanda karşılaşılan ağır baskılar nedeniyle, tüm itirazlarımıza rağmen geri alınamamış; buna karşılık da ağır kapitülâsyon zinciri kırılmış; Edirne bölgesinde Karaağaç ve kuzeyde Meriç ile Arda Nehri arasında bulunan üçgen şeklindeki alan Türkiye Cumhuriyeti’ ne devredilmiştir.
Meis Adası görüşmeleri sırasında: Fransızların Meriç sınırını tartışmaya açtığını; İngilizlerin Türk tez ve iddialarını tamamen reddettiğini; Bağlaşıkların Türkiye’ den savaş tazminatı istemekte direndiklerini ve İtalya' nın buna öncülük ettiğini; Yunanistan’ ın savaş tazminatı vermek istememekte direndiğini ve hatta savaş tazminatı vermek yerine Yunan ordularının Trakya’ yı ele geçirmek üzere Trakya bölgesinde hazırlık ve yığınak yaptığını; İstanbul ve Boğazlar’ da düşman donanmalarının bulunmakta devam ettiğini, unutmamak gerekir.
Lozan Antlaşması, yenilgiye uğratılarak görünürde parçalanan, ama yıkıntıları üzerinde yükselerek dünyanın en güçlü uluslarına karşı koyan ve hemen hemen bütün ulusal isteklerini elde eden Türk Milleti’ nin ölüm- kalım savaşının son aşamasıdır.
İsmet(İNÖNÜ) Paşa, Türkiye’ nin Lozan’ da elde ettiği başarıyı 23 Ağustos 1923 günü TBMM’ de şöyle özetlemişti:
“… (sonuç) mütecanis, yeknesak bir vatan; bunun içinde dışa karşı olumsuz kayıtlardan ve devlet içinde devlet ifade eden iç imtiyazlardan kurtulmuş bir durum; savunma hakkı kesin, kaynakları bol ve hür bir vatan... Bu vatanın adı Türkiye’ dir. O Türkiye’yi bu antlaşmalar ifade ve izah etmektedir.”
1920 yılında imzalanan Sevr Antlaşması ile Kıbrıs ve Ege Adaları üzerinde hiçbir hak iddia edilmeyeceği kabul edilmişti.
Lozan’ da bu fiili durumu kabul etmekten başka seçenek yoktu.
Prof. Dr. İlber ORTAYLI’ nın tespitini hatırlayalım:
“ (Balkan Savaşlarından önce) Batı Trakya büyük ölçüde Türklerin elindeydi. Balkan Savaşı’ nda 1878 sonrasından daha kötü bir duruma düşürüldüğü ortadadır. Bir yandan da İtalya Güney Ege’ de 12 Adaları, Yunanistan ise kuzeyde yukarıdan Midilli başta olmak üzere Kuzey Ege Adaları’ nı almış ve elimizde kala kala Gökçeada (İmroz) ile Bozcaada kalmıştır.”
Türkiye, Lozan’ da direnmesine rağmen Osmanlı döneminde elden çıkan Meis Adası’ nı geri alamamış(Madde 15); buna karşılık İmroz (Gökçeada, Bozcaada, Tavşan Adaları ile Asya kıyısından 3 milden az bir uzaklıkta bulunan tüm adalar ve kayalıkları elde etmeyi başarmıştır.
Tabi buna, Yunanistan’a bırakılan adaların askerden ve silâhtan arındırılmayı başarmış olması da eklenebilir. (Lozan Antlaşması, Madde 12, 13 ve Ek XV)
Günümüzde “Lozan’ da adalar verildi” diye düşünenlerin Meis Adası’ nı geri almak için yapılan mücadeleyi ve Türk heyetinin karşılaştığı uluslararası baskıyı çok iyi incelemeleri gerektiğini, düşünüyorum.
Ulusal basında, son yıllarda Yunan adalarının askerî üs haline getirilişi ve burada devlet yetkilileri tarafından yapılan etkinlikler hakkında çeşitli haber ve fotoğraflar yer alıyor.
Yunanistan’ ın Ege Denizi’ nde FIR Hattı zorlamasının, karasularının ve kıt’a sahanlığını artırma isteğinin, adalara askerî birlik yerleştirip silâhlandırmasının; kendisine verilmemiş, Türkiye’ ye ait olduğu belli olan ada ve adacıkları işgalinin hiçbir haklılığı ve hukukî karşılığı yoktur.
Elbette Yunanistan’ ın arkasını ABD ve AB’ ye dayayarak, Türkiye’ ye her hareketini kabul ettirebileceğini sanması kabul edilemez.
Günümüzde denizlerin sadece yüzeyi değil, tabanı da ekonomik bakımdan büyük değer kazanmış olduğundan Ege Denizi sorununun boyutları da çok genişlemiştir.
Geçmişte ve günümüzde yaşananlar, gelecekte yaşanabilecekler düşünüldüğünde Lozan Barış Antlaşması’ nın Türkiye’ ye sağladığı haklara sahip çıkmak gerektiği gerçeği ortadadır.
Lozan Antlaşması konusunda ciddi ve doğru kaynakları okumak, strateji ve diplomasi konularında insanın ufkunu açar.
Asla unutulamaması gerekir ki, ulus olma bilinci, millî birlik ve beraberliğimizle davaya inancımız, gelecekte en önemli silâhımız olacaktır.
Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.
NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!