Bafeus Muharebesi’nden önce Osman Gazi, Bursa ve Kocaeli bölgesindeki Türkmen beyleri arasında “primus inter pares” ( benzerleri arasında birinci ) konumundaydı. Ancak Bafeus’ ta elde ettiği zafer, saygınlık kazandırarak onu bölgede karizmatik bir bey, hanedan ya da devlet kurucusu durumuna getirdi.

Sayın İnalcık, 1299’da hükümranlık işareti olarak Osman Gazi adına hutbe okunmadığını, aksine Bafeus Muharebesi’nden sonra Selçuklu Sultanı II. Alaeddin tarafından kendisine tabl ( davul), âlem( bayrak) , bir at, bir kılıç ve hil’at-ı şahane( ödüllendirmek için birine giydirilen değerli kumaş veya kürkten yapılmış kaftan ) gönderildiğini, ileri sürmektedir.

Neşrî Tarihi’nde de, Bafeus zaferinden sonra “ hemen divan toplandı, o gece şahlık kaidesi ve emirlik gereğince Nevbet-i Osmanî vuruldu” denilmektedir.

Prof. Dr. Halil İnalcık, bunu “...Taktiklerindeki üstünlüklerinin yanı sıra, Osmanlı hükümdarlarının Anadolu’dan topladıkları sayısız Gazi ya da profesyonel Türkmen gazinin sadece ganimet beklentisiyle Osmanlı Sancağı altında savaşmaya koşarken, Bizans ve Balkan hükümdarlarının hazinelerini boşaltacak kadar büyük miktarlar ödeyerek, Türkopoller de dâhil olmak üzere paralı asker bulmak zorunda kalmalarıydı” diye açıklar.

Sonuç olarak Osman Gazi, İznik kuşatması ve Roma/ Bizans İmparatoru II. Andronikos Palaiolgos’un yardım ordusuna karşı kazandığı zaferle, sınır boylarında yaşayan Türkmenler ve liderleri arasında benzersiz bir şöhret ve karizma/ büyüleyici özellik elde etti; Bu zafer önderlik ve egemenlik açısından ona ve evlâtlarına kalıcı bir meşrulaşma zemini hazırladı.

Türk ananelerinde hakanlığa namzet olan birinin zafer kazanması gerekir. Bu tanrının ona bir kut( hakanlık) vermesi şeklinde tasvir edilir. Bu olay Bafeus zaferiyle gerçekleşmiştir. Osman Beg’ den sonra oğlunun hiç itirazsız beylik tahtına oturması, yani hanedanın kurulmuş olması bu zaferledir. Orta Çağ’ da hanedan demek devlet demektir. Bunu temin eden de Bafeus zaferidir. Devlet-i Âliyye-i Osmaniyye (Yüce Osmanlı Devleti)’ nin çekirdeğini oluşturan aşiret, Ertuğrul Gazi zamanında Söğüt ile Domaniç arasındaydı; Bafeus Muharebesi’ nde kazanılan zaferle, aşiret olmaktan çıkarak, kendisine katılanlarla birlikte hızlı bir şekilde devlet düzenine geçti.

Sayın İnalcık’ın tespitine göre, “ Bazı derlemeciler, imparatorluğun meşrulaştırılması için Selçuklu Sultanı’ nın Osman’ı kendi halefi olarak kabul etmesini bile yeterli görmemişler ve ‘ ilâhi teyid’in bir işareti olan kılıç ya da zafer hakkında geri dönerek ve onu ‘ muayyed min indillâh ‘ (Allah’ın desteklediği hükümdar ) olarak kabul etmişlerdi.”

Osman Gazi’ nin, Yalova- Hersek’ te, 27 Temmuz 1302 tarihinde kazandığı Bafeus Zaferi’ nin Osmanlı Devleti’ nin kuruluşundaki önemini değerlendirirken, uç toplumunda Osman Gazi’ nin manevî destekleyicisi, hukukî ve sosyal hayatı örgütleyici olarak ahîler ve (İslâm hukuku ve dinî kuralların uygulanmasında söz sahibi olan fıkıh bilgini) fakîhlerin rolünü göz ardı etmemek gerekir.

Osman Gazi, farklı geleneklerden gelen ve daha önceleri merkezî otorite ile sorunlar yaşayan abdallar, ahîler ve fakîhlerden aralarında bir ahenk kurarak devletin kurumlarının oluşmasında yararlandı.

Osmanlının veraset sisteminde “unigenture” (topraklarını her taht değişiminde tek bir varisin tam denetimi altında bir bütün olarak muhafaza etme)ilkesini uygulaması, onu, diğer beyliklerden ayıran önemli bir özellik olarak ortaya çıkar.

Osman Gazi, sahip olduğu karizmatik kişiliğiyle, yönetimde izlediği iyi niyetli, dürüst ve gönül alıcı davranışıyla beyliği bir çekim merkezi haline getirdi.

Akınlarda görev alan (Gazi Mihail, Gazi Evranos gibi) gazilerin Hristiyan kökenli olanlarının da bir sorun teşkil etmemesi; gazalarda üstün olması, tarım topraklarının ve otlakların artması beyliğin zenginliği ve saygınlığını artırdı. Bu da onun egemenliğinin gelişmesinde ve liderliğinin benimsenmesinde çok önemli bir rol oynadı.

Osman Gazi’ nin liderliğinde Osmanlılar, başlangıçta küçük bir aşiret olmalarına rağmen, coğrafî konumlarının sağladığı avantajdan yararlanarak Batı’ ya doğru genişlerken, çevrelerindeki Türk- İslâm beylikleri arasındaki yıpratıcı kavgaların dışında kaldılar.

Anadolu’ da umut verici bir istikrar odağı olarak belirginleştikçe, öbür beyliklerin hanedanlarını evlilikler ve ittifaklarla kendi çevrelerinde toplamayı da başardılar ve giderek güçlenerek büyüdüler.

Osman Gazi, devlet güçlenene kadar kendisinden daha kuvvetli durumdaki Türkmen komşularıyla herhangi bir çatışmaya girmedi; beyliğini Roma/Bizans aleyhine geliştirme politikası izledi.

Osmanlının avantajı Roma/ Bizans’a yakın oluşuydu. Anadolu’ daki diğer Türk beyliklerinin etkinlik ve gaza alanlarının bir sınırı vardı. Diğer beylikler fethin sınırına geldikçe, gazileri Osmanlı güçlerine katılıyordu. Zira Osmanlının Roma/Bizanslılarla önce Anadolu’ da, sonra Avrupa yakasında yürüttüğü ölüm kalım savaşı, kutsal savaşa neredeyse sınırsız olanaklar vaat eder görünüyordu. Bu gelişme Osmanlılar’ ın işine geldi, çünkü böylece sayıları artmaktaydı.

Osmanlı tarihi üzerine araştırmalarıyla tanınan Avusturyalı tarihçi Paul Wittek, The Rise of the Ottoman Empire adlı eserinde diyor ki:

“…Gerçekten diğer Türk beylerinden çoğunun aksine, Osman’ ın soyundan gelenler, bir devlet yaratmak ve istikrarlı süreklilik gösteren yönetim kurumları oluşturmayı erkenden akıl ettiler.”

Osman Gazi ve ardılları, fethedilen yerlerdeki Hristiyan halkı “zimmet” statüsünde değerlendirerek, yerlerinde bıraktı; uyguladıkları hoşgörü politikasıyla onları korumaya aldılar. Bütün inanç ve ırklara aynı şekilde davrandılar.

Böylece Osmanlı giderek güçlendi, büyüdü ve tüm dünyada varlığını hissettiren bir devlet oldu.

Şimdilik bu kadar...

Yalova tarihine ilgi duyanlara küçük bir katkıda bulunmak istedim.

Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.