GÜNAYDIN Değerli Okurlar,
Medenî Kanun’ un Türk kadınına sağladığı haklar, eski kanunla karşılaştırıldığında aradaki büyük fark açıklıkla görülebilmektedir.
Artık sıra kadının siyasî haklarına gelmişti.
3 Nisan 1930 tarihinde yürürlüğe giren Belediye Yasası ile Türk kadınına belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.
Köy ve İhtiyar Heyeti seçimlerinde kadınlara oy hakkı 26 Ekim 1933’ te çıktı.
5 Aralık 1934’ te ise Türk kadınına milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanındı.
Kadının seçim hakkı gibi erkekle eşitlik davasında, daha önemlisi de temel insan hakları arasında başta gelen bu hakkı, Türk kadınına dünya kadınları arasında bazı Avrupa ülkelerinden hemen hemen yarım yüzyıl önce verilmiştir. Uygarlık mücadelesinde bu ileri bir aşamadır ve övgüyle karşılanmalıdır.
Şimdi düşünelim. Türk kadını Atatürk’ ün emanetine ne derece sahip? Bu emaneti nereye götürüyor?
Türk kadını için TBMM’ ne girmek gerçekten önemli bir haktı. Ancak kadının Meclis’ e girişi, kanaatimce arzulanan yeterli bir atılım, istenen derecede bir artı değer getirmedi ülkeye… Getiremedi… Ve bu olay daha çok bir gösterim, bir vitrin olayı, bir göstermelik dekor olarak kaldı.
8 Şubat 1935’ te yapılan ilk genel seçimler sonucunda, 18 kadın milletvekili Meclis’ e girdi. Ancak genel nüfusumuzun artışına rağmen TBMM’ deki kadın milletvekili sayısı istenilen oranda değil.
Konuya iyimser taraftan bakmak isterseniz, Türkiye’ deki kadın hakları hiç de kötü durumda görünmüyor. Hele hele kadın hakları ve özgürlükler konusunda hayli ileri bir ülke sayılan, 1789 devriminden sonra yayınladığı Fransız İnsan Hakları ve Yurttaşlık Bildirgesi ile övünen Fransa’ da bile kadınlara oy hakkının Türkiye’ den 10 yıl sonra verildiğini düşünürseniz, gerçekten de öyle… Kötü değil!
Ama bir de madalyonun öteki yüzü var. Türk kadını siyasal alandan ekonomik yaşama, eğitimden sağlığa kadar pek çok alanda istenilen yerde değil.
Türk kadınının hızını kesen iki önemli etken var diye düşünüyorum. Biri yüzyıllar boyunca uygulanan baskının kadınlarımızın genlerine yerleşen ürkütücü etkisi… Öbürü, Atatürk’ ün yaptırım gücü dolu elinin, bir talihsizlik olarak, Türk kadını üstünden erken çekilişi…
Türkiye’ de kadına verilen önemin gelişim süreci yarım kalmış diye de düşünülebilir.
Bakıyorum da, 1923 öncesinin, kadını adeta bir koyun sürüsü gibi görmek isteyen ve nüfus sayımına bile katılmasını çok gören zihniyeti yeniden hortladı.
Günümüzde o kadar açık ve net olarak görülebiliyor ki, çağdaş uygarlığa ulaşabilmemiz ancak Türk kadınının elindedir. Zira Türk kadını ne kadar çağdaş, ne kadar aydın ve ne kadar uygar olursa, onun çocukları da o derecede çağdaş ve aydın olur.
Kadın ne kadar baskı altında, kişiliksiz ve hurafelerin esiri olursa, onun çocukları da o derecede ezik, kişiliksiz ve çağdışı olur.
Bu da toplumun çöküşü demektir.
Atatürk diyor ki:
“Kadınlar eğer ulusun gerçek anası olmak istiyorlarsa, erkeklerden daha aydın ve erdemli olmaya çalışmalıdırlar.”
“Ey kahraman Türk kadını, sen omuzlar üstünde göklere yükselmeye lâyıksın!”
Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.
Tüm inananların bayramlarının, kendi inançlarınca hayırlı ve hayırlara vesile olmasını diler; şanlı bayrağımızın özgürce dalgalandığı vatanımızın birlik ve bütünlüğünün sonsuza dek bozulmaması temennisiyle, en derin saygılarımı sunarım.
GÜNÜN SÖZÜ: “ATATÜRK’ Ü ANLAMAK; DÜNÜ BİLMEK, BUGÜNÜ YAŞAMAK, GELECEĞİ GÖREBİLMEKTİR.”
NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!