Yani o anda ben de kelimeleri özenle seçmnek ve karşımdaki o genç bayanın yüreğini hoplatmamak için uğraşıyordum. ''Pembe yalan'' veya ''zevahiri kurtarma'' çabası mı desek acaba? Elbette gerçeği gizleyip karşınızdaki hastayı teselli babında ''bulutlarda uçuracak'' haliniz yok ya! Argo tabirle ''ver gazı, ver gazı'' gibi bir yola tevessül edecek halimiz olamaz elbette...Biliyorum her doğru her yerde söylenmez de burada o kural geçerli değildir yani... Muhatabınız  genç bir öğretmen, bir genç bayan... Elbette yaşlı olsa da yine değişmez tavır... Ve siz ona ciddi bir ''ön tanı'' koyuyorsunuz, ama bunu yumuşak ifadelerle anlatarak yüreğini kanatmamaya çalışacaksınız. Bu iş öyle kolay değildir elbette... Öyle damdan düşer gibi anlatılamaz, değil mi yani!
            Çektirmiş olduğum ultrasonografi raporunu incelerken bir yandan da o refleksi hareketimi yapmaktaydım. Neyi mi? Söyleyeyim, sağ elimin baş ve işaret parmakları arasına sıkıştırmış olduğum o siyah pilot kalemimi saatin dönüşü yönünde yuvarlamaktaydım. Bu bir enerji aktarması veya düşünmek için zaman kazanma çabası olabilirdi belki de...Ama karşımdaki ''mürekkep yalamış'' genç bir hasta tarafından göz hapsine alınmış olduğumu ve vücut dilimin okunmakta olduğunu nerden bilebilirdim ki!
            Okuyordum o raporu, ama aklımdaki o ifadeleri de düşünüyordum: ''Nasıl ifade etsem acaba?'' Ve hastaya dönüp şöyle diyordum: ''Bu ultrasonografi ile kesin tanı koymak zor... Bir kist mi, yoksa başka bir şey mi sorusunun net cevabını vermiyor. O yüzden başka bir tetkik isteyeceğim!'' Hastam endişeli bakışlarla soruyordu: ''Yani hocam yoksa kötü bir hastalığım mı var? Yani kanser falan yok bende değil mi?''
            Elbette soracaktı. Zoraki tebessüm ediyordum... ''Kanser demek çok iddialı bir ifade olur. Bir kitle ile kisti ayırmak için bilgisayarlı tomografi isteyeceğim, ama radyasyon alacağınız için evli mi, bekar mı olduğunuzu sormalıyım. Yani bilgisayar hamilelik durumunu soruyor da!'' Tebessüm ediyordu... ''Bekarım...'' Ve bilgisayarlı tomografiyi istiyorum. Böbrekleri inceleyeceyim. Birkaç gün sonra yine donuk bakışlarla tomografi raporunu inceliyorum. Okumadan önce de içimden şöyle diyorum: ''Keşke ön teşhisimde yanılsam, keşke dediklerim çıkmasa...'' Ama bu raporda da o kitle hakkında yine iç açıcı olmayan yorum var: ''Malignite şüphesi ekarte edilemedi. Hastaya MR yapılması gerekir!''
            Elbette hastam beni dikkatle izliyor ve arada da habire soruyordu: ''Hocam kötü bir şey yok değil mi?'' Onu panikletmemek gerekiyordu... ''Kesin teşhis için bu sefer MR çektirmek gerekiyor.''
Birkaç gün sonra MR sonucu da geliyor... Ben raporu incelerken bir yandan da geriliyorum elbette. Hastam da ''hocam ne olur, güzel bir haber verin. Hiç mi ümit yok?'' diye soruyordu.
            Ne yapabilirdim ki! Ortada kuyu var, yandan geç diyecek halim yoktu ya... Hastada bir ''malign böbrek tümörü''nün mevcut olduğu ayan beyan ortadaydı. Söylemeliydim, ama temkinli ifadelerle...
            ''Esen, bir böbrek tümöründen bahsediliyor.''
            ''Öyle mi! Yani kötü mü? Ameliyat mı edececeksiniz?''
            ''Sanırım bir ameliyat gerekecek, ama ben yapamıyorum. Bir eğitim hastanesine başvurmanızı önereceğim.''
            Ayağa kalkıyordu... ''Yani biraz ümitli konuşsanız!''
            ''Rahat olun, laparoskopik yöntemle sadece kitleyi çıkarırlar'' diyordum ve gözlerindeki nemi de farketmemek mümkün değildi elbette... Çıkarken sonucu bana bildirmesini de rica etmiştim. Aradan birkaç ay geçmişti. Ses seda çıkmayınca ben aramak zorunda kalmıştım. Merak bu ya...
            ''Evet, ben Esen'' diyordu, ''bir üniversite hastanesinde laparoskopik nefrektomi yapıldı. Patoloji raporuna göre bu bir böbrek kanseri, ama lenf bezlerine sıçrama yok. Yani böbreğin dışına sıçramamış. Buradaki doktorlar da zamanında teşhis edip yönlendirdiğiniz için size teşekkür edip selam gönderiyorlar.!''
            Swevinmiştim...''Esen'' diyordum, ''bana patoloji raporunu whatsappdan gönderebilir misin!''
            Ve gönderilen raporu incelediğimde mutlu oluyordum. Hakikaten lenf bezlerinde metastaz olmaması sevindiriciydi.
            Biraz sonra arıyordu tekrar... ''Size en kısa sürede uğrayacağım!''
            Neden mi yazdım bunu?
            Yazmayayım mı? Hep felaketleri yazacak değiliz ya! Biraz da mutlu sonla biten hayat hikayelerini paylaşalım dedim...