Bahara yeni çıkmıştık. Ben bahçede çiçekleri suluyordum, karşı komşumuz Hüseyin Bey “Bu dünyanın işi bitmez. Hele gel de kahveyi beraber içelim” diye seslendi. Sevdiğim, öğretmen emeklisi komşumuzun eşi de öğretmen emeklisiydi.

Eşim; “benim işim çok sen git, selam söyle” deyince ben yalnız gittim. Hava çok güzeldi, Sevil hanımın yaptığı kahveleri içerken ben; söz yine dönüp dolaşıp memleketin haline gelecek diye düşünüyordum. Komşumuzun bu kez farklı bir konuda dertli olduğunu anlamam uzun sürmedi ve başladı anlatmaya:

Bitişik komşularımızın çifte vatandaş olduğunu siz de biliyorsunuz. Geçen gün ikinci sınıfa giden oğulları sanki sünnet kıyafeti giymiş, başında fes, feste ve giysisinin önünde “Ben Osmanlı Torunuyum” yazıyor. Pencerelerinde Türk Milliyetçisi olanların simgesi üç hilalli ülkücü bayrağı hep durur, hiç inmez. Osmanlı torunu olmak ve Türk milliyetçisi olmak bir arada ne demekse… Ne kendileri ne çocukları karşılaşınca selam vermeyi, hatır somayı bilmezler.

Farkındayım, bize de davranışları aynı. Sanki kendilerini bizden üstün ve uygar hatta zengin gören bir havaları var. Eşim anlattı, iyi anlaştıklarını sandığı şu aşağıdaki evdeki komşular da Almanya’dan çifte vatandaş. Onlara da “bizim Paris’te de evimiz var” diye hava atıyorlarmış. Almancı olan komşular hemen mesafe koymuşlar. Eskisi gibi pek görüşmüyorlarmış.

Sonuçta bitişik evlerde oturan iki komşuyuz. Geçen gün bahçede çalışıyorum, o da bahçeye çıktı ne selam ne sabah… “Nasılsınız” diye ben laf attım. “Çok yorgunum, Brezilya, Meksika yani neredeyse Güney Amerika’nın tamamını dolaştım” Dedi. Hayırdır, oralarda ne işiniz var deyince; “oralardaki büyük şirketlere mali danışmanlık yapıyor, uluslararası yatırımları anlatıyor, şirketleri yönlendiriyorum” dedi. Şaştım kaldım. Oysa bana daha önce de uluslararası çalışan bir mimar olduğunu söylemişti.

Bana da kuyumculuk, mücevher ve takı işi yaptığını söylemişti. Bu tipler böyle, eğitim ve kültür yoksunluklarını böyle örtmeye çalışıyorlar ama daha çok göze batıyor, daha çok dikkat çekiyorlar.

Bunlar “iki arada bir derede” denir ya, işte tam öyleler. Bulundukları ülkeye tam uyum sağlayamıyor, kendi öz kültüründen zaten kopuk; aslında bunların yardım ve desteğe ihtiyaçları var. Ama ülkemizin çökmüş durumdaki ekonomik hali, sahip oldukları üç beş avro, onları bizim burada kral yapıyor. Zavallılar şunun farkında olamıyor; ekonomik çöküş yaşayan ülke kendi öz vatanı ve kötü ekonomik koşulların ezdiği de kendi öz kardeşleri…

Burnu havalı bu gibiler tam olarak aşağılık kompleksi içinde çırpınıyor. Geleneklerimizden ve öz kültürümüzden kopuyorlar ve çocukları da öyle yetişiyor. Kendisine sorarsan “Paris’te evi var ama o çocuklarını burada okutmak için” burada da ev yapmış. Belki fark etmişsinizdir, her gün elime eldiveni geçirip, kapı önüne poşetle sokak hayvanları için bıraktıkları yemek artıklarını topluyorum. Kendileri bunu görüyor umurları bile olmuyor. Sokak hayvanları bu poşetleri parçalıyor, kirli poşet rüzgarla oradan oraya savruluyor veya kargalar alıyor, ya terasa ya bahçeye bırakıyor.

Malum seçim ortamındayız ya çağışım yaptı. Genel seçim öncesi sınırdaş olduğumuz Bursa’nın, İnegöl ilçesinden bu komşumuzun milletvekili aday adayı olduğunu, ilçenin her yanına asılmış resimli afişlerinden öğrendim. Şaşırdığım şey de şu oldu; bu komşumuz tam bir milliyetçi. Gönül verdiği, yüreğinde taşıdığı partisi “MHP” de zaten seçime giriyor, ama bu koşumuz dinci parti AKP’den aday adayı oluyor. Merak edip öz kimliğine baktım. Fransa-Paris’te yaşadığını Türkçe, eğitimini ve işini Fransızca yazmış. Sanki kimse Fransızca bilmiyor ve ilginç olan da bırak herhangi bir üniversiteyi, bir yüksek okul bile okumamış. Bizdekine benzer bir meslek okulunda “lise değil, çıraklık okulu gibi” okumuş.

İyi dersin de kapısında iki tana son model arabaları var.

Olsun; arabası iki değil üç olsun. Cebinde tomar tomar avrolar, Paris’te bir değil on evi olsun. Bizi tüm Avrupa kıskanıyor, başımızda dünya lideri ve yukarıda da Allahımız var!

Ülkemizin hali…

Evet yine her zamanki konuya döndük. Şimdi iki komşu vatanı kurtarır, ekonomiyi rayına oturtur, emeklilerimizin bir kısmını uçaklara bindirir, diğer bir kısmını da tur gemilerine bindirir dünya seyahatlerine göndeririz.

İlk savaş uçağımızı yaptık ya, şimdi adını tartışıyoruz KAAN mı yoksa KAĞAN mı? Büyük Millet Meclisi başkan vekili MHP millet vekili Celal Adan genel kurul kürsüsünde konuşan milletvekilinin mikrofonunu “lazca” konuştuğu için kapatıyor. Diğer yandan Sayın Cumhurbaşkanımız yerel seçim için partisine oy isterken Diyarbakır halkını; sesi sonuna kadar açık mikrofondan Kürtçe selamlayıp, yine Kürtçe hatır soruyor; ama mikrofonu kapatmaya kimsenin gücü yetmiyor…

Bir tuhaf ülke olduk Antep, Hatay, Bursa, Yalova hatta Trabzon caddelerinde, parklarında Türkçeden çok Arapça konuşan erkekleri entarili, kadınları çarşaflı Araplar dolaşıyor. Yine Arap ülkelerinden plakalı lüks araçlarda Araplar ve Arap harfleriyle ve Arapça yazılı işyeri tabelaları; bizim olanlardan çok daha fazla var. Sorarsan ekonomimiz çok düzgün ve bu nedenle tüm dünya bizi kıskanıyor ya… Bizim ülkemizin en güzel ve en yaşanılacak yerleri bunlara parsel parsel neden satılıyor? Arkadaş eğer gerçek vatansever Türk, gerçekten inançlı bir Müslüman isen; dinine ve diline gösterdiğin hassasiyeti vatan toprağın için de da göstereceksin. Yabancıya satmayacaksın

Bak komşum dil ve vatan konusu onların pek umurunda değil; ama din konusunda körü körüne bir hassasiyetleri var. Cebinden çıkardığı yüz auro üç bin küsur lira ediyor.

Geçen gün yine bahçedeyim, komşumuz kendi sokak kapısından girdi. Benim bahçede olduğumu görüyor ama ne selam, ne sabah…yok… Bir tepem attı, sorma. Selendim ve dönüp bakınca da “Siz nasıl insansınız komşum? Çok şükür Türk’üm ve müslümanım diyorsan da niye selamsız sabahsız, geçiyorsun? Eşin ve çocukların da aynı… Böyle komşuluk olur mu, yoksa siz Türk ve Müslüman kimliğinizi Fansa’da mı unutup geldiniz?” diye iyi bir ders verdim ve biraz rahatladım. Bana sadece “haklısınız” diyebildi. Ben de içimden “oh be” deyip biraz rahatladım.

Oh olsun da ben bu insanlar için gerçekten üzülüyorum. Özenip araba, eşya; hasılı onları zengin gösterecek renkli, pırıltılı şeylere para akıtırlar ama ömürleri boyu bir kitap alıp okumazlar. Kitap için para vermezler, ancak ev için dekor unsuru olarak kalın ve renkli görünümlü kitap almış olabilirler ama onun da sayfasını açıp bakmazlar. Dedim ya; ben bu insanlara sadece acıyorum. Kahve ve sohbet için teşekkür ediyorum. Bize de bekleriz…

NOT:

Değerli okurlarım; yerel seçim sonuçları yeni umutların yeşerdiği “Atatürkçü, laik ve hukukun üstünlüğü ilkeleriyle yönetim” ilkelerine dönüş için büyük bir adım olmuştur. Hele Yalova’mızda hukuksuzca gasp edilen Belediyemizin geri alınmasında emeği olan herkesi de yürekten kutluyor, teşekkür ediyorum