GÜNAYDIN Değerli Okurlar;

Ortadoğu’ da kan gövdeyi götürüyor. Yaşanan olayları yer yer canlı görüntülerle oturduğumuz yerden izliyoruz. Ekranda gösterilen haritalara bakarken, aklıma Birinci Dünya Savaşı’nda Ortadoğu’ da ve Arap Yarımadası’ nda yaşadıklarımız geldi.

İşte bu ortamda gel de tarih sayfalarını aralama… Bugün biraz Şerif Hüseyin’ den söz etmek istiyorum.

1854’ te İstanbul’ da doğan Şerif Hüseyin’ in tam adı Seyyid Hüseyin bin Ali El- Haşimi’ dir. Kaynaklarda çelişkili bilgiler olmasına rağmen Hz. Ali'nin oğlu Hasan'ın soyundan geldiği için Şerif unvanı taşıdı ileri sürülmektedir.

Osmanlı idarî yapısında Mekke ve Medine, Hicaz olarak adlandırılıyor ve Osmanlı Padişahı tarafından atanan Emir tarafından yönetiliyordu. Hüseyin bin Ali de, ( Sultan II. Abdülhamit’ in özel siyaseti gereği uzun yıllar İstanbul’ da tutulduktan sonra) 1908’ de bölgeye Emir olarak atanmıştı.

Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’ nda Doğu’ da Ruslarla, Çanakkale’ de İngiliz ve Fransızlarla, Sina ve Filistin ile Irak, Hicaz ve Yemen’ de İngilizlerle savaşıyordu. Mısır’daki Büyük Britanya Yüksek Komiseri Sir Henri McMahon, 1915 yılı sonlarında, Hicaz Şerifi Hüseyin’e Büyük Britanya’nın Arapların bağımsızlığını tanımaya hazır olduğunu bildiren bir mektup yazdı.

Osmanlı Ordusu, 1916’ da Mısır’ da İngilizlere karşı Kanal Harekâtı’ na başladığında, Mekke Şerifi Hüseyin de İngilizlerin teşvik ve desteğiyle Osmanlıya isyan etti ve kendisini "Arap Memleketlerinin Kralı" ilan etti. Ancak İngiltere ve müttefikleri bu unvanı uygun görmeyerek, Ocak 1917’ de onu bağımsız bir yönetici ve resmen "Hicaz Kralı ve Otoritesi" olarak tanıdılar.

Araplar, (İngiliz Casus Lawrens’ in katkılarıyla) Hüseyin’in liderliğinde, demiryoluna sabotajlar yaptılar, baskınlarla Türk askerlerine saldırıp, Sina yarımadası üzerinden Şam’a doğru yürüyen İngiliz birliklerinin önünü açtılar.

Sonuçta Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’ ndan yenik olarak çıktı, galip devletlerarasında bulunan İngiltere, Araplara verdiği bağımsız devlet kurma sözünde durmadığı gibi, Fransa ile birlikte Arap ülkelerini paylaştılar;  sınırları kendi çıkarlarına göre çizdiler. Bölgedeki halkları birbirlerine düşürdüler. Filistin’de Yahudi Devleti’nin kurulmasını sağladılar.

Görünürde Şerif Hüseyin Hicaz Kralı olmuş, oğlu Ali Veliaht ilân edilmiş; Ortanca oğlu Abdullah için Ürdün’ de bir Emirlik oluşturulmuş; En genç oğlu Faysal Irak kralı olmuştu.

Ne var ki, Şerif Hüseyin’ in hükümdarlığı kısa sürdü.

Arabistan şeyhlerinden Vehâbîlerin reisi Abdülaziz bin Suud, İngilizlerle anlaşarak, Şerif Hüseyin üzerine yürüdü, Hüseyin dayanamadı, Hicaz Krallığı yıkıldı, bölge Vehabilerin eline geçti.

Şerif Hüseyin, Suudilerin desteklediği İhvan tarafından Taif’ te yakalandı; İngilizler tarafından ailesi ve Veliaht oğlu Ali ile Kıbrıs adasına sürgün edildi. Daha sonra oradan ayrılarak, Ürdün Kralı olan oğlu I. Abdullah'ın yanına yerleşti ve 1931'de orada öldü.

Ürdün’ ün başına Emir olarak getirilen büyük oğlu Abdullah, 20 Temmuz 1951’ de, yanında torunu (sonradan Kral olan) Hüseyin varken, Mescid-i Aksa’ da uğradığı suikastta bir Arap’ ın hançer darbesiyle öldürüldü.

Abdullah’ın yerine oğlu Tallal bin Abdullah geçti.  1909 yılında Mekke'de dünyaya gelen, 1929 yılında İngiliz Askeri Akademisi’nden mezun olan  Tallal, tahta çıkışından bir sene sonra, şizofreniye yakalandı. Tutulduğu Şizofreni hastalığı görevini aksatmaya neden olunca 11 Ağustos 1952 tarihinde Ürdün Meclisi tarafından tahttan oğlu lehine feragat etmesi temin edilerek emekliye ayrıldı. 1952 yılında yerine 16 yaşındaki oğlu Hüseyin geçti.

Kral Tallal bundan sonraki 19 yılını İstanbul Ortaköy Şifa Yurdu'nda tedavi ile geçirdikten sonra 7 Temmuz 1972 tarihinde İstanbul'da bir kalp krizi sonucu vefat etti. Amman'daki Kraliyet Kabristanı' nda toprağa verildi.

Tallal’ ın yerine geçen Küçük Kral Hüseyin, 17 kez suikast teşebbüsünden kurtuldu, lenf kanserine yakalandı; 7 Şubat 1999 tarihinde öldü. Eşi Aliye de bir helikopter kazasında hayatını kaybetti.

Şerif Hüseyin’ in Irak Kralı olan diğer oğlu Faysal, (bir iddiaya göre İngilizler tarafından) zehirlenerek esrarengiz bir şekilde; Faysal’ ın oğlu Gazi de, bir geziden dönerken arabasının bir ağaca garip bir şekilde çarpmasıyla öldü.

Gazi’ nin oğlu 2.Faysal henüz çocuktu. Yerine yeğeni Abdülillah Naiplik etti. 2. Faysal çocukluktan çıkıp Kral olduktan sonra, 1958’ de Irak’ta patlayan ihtilâl genç kralı, yeğeni Abdülillah’ı anneleri ve kardeşlerini ayaklar altında sürükleyerek ezdi.

Konuyu küçük bir hatırayla sonlandıralım.

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 2’ nci Dünya Savaşı’ nın sürdüğü 1942 yılında, Sayın Feridun Cemal Erkin’ i, nabız tutmak ve gerekli temasları kurması için Ortadoğu’ ya gönderir. Ürdün Kralı I. Abdullah, Amman’ da kabul ettiği Erkin’ ne, babası Şerif Hüseyin ile yaşadığı bir olayı anlatır:

“Babam çok ıstırap çekti. Bir gün saray bandosu bahçede konser veriyor. Hava sıcak, pencereler açıktı. Bir ara bando hepimizin bildiği İzmir marşını çalmaya başladı. Babamın birçok eski hatıralarının canlanmasını önlemek için pencereyi kapattım. Bunun üzerine bana dedi ki:

-Evlât, neden kapatıyorsun? İzmir marşının eski günleri bana hatırlatmaması için değil mi? Ben velinimetime ihanet etmiş âsi bir kulum, günahım büyüktür. Kral olacağımı sandım, Tanrı beni sürgünlüğe düşürdü, hasta oldum, buraya sığındım. Pencereyi aç, şu marşı dinleyeyim, duyduğum vicdan azabının şiddeti, o eski hatıraların canlanması ile büsbütün artsın. Bu dünyada çektiğim ıstıraptan artan vicdan azabıyla büsbütün ağırlaşsın, ta ki Cenab-ı Hak bu günahkâr kulunu dünyada affederek, ahirette daha büyük cezadan korusun…” (Feridun Cemal ERKİN, “Dışişleri’nde 34 yıl”, cit.1,s.126, TTK.)

Günümüzde Ortadoğu karmakarışık...Emperyalist devletler yine iş başında, yine yeni sınırlar çizme peşinde… Ortadoğu’ daki rejim değişiklikleri ve bölgedeki hareketli dinamikler bölge ülkelerini çok hesaplı hareket etmeye zorluyor.

Umarım tarihten ders alınıyordur.