“Dil ve konuşma bozuklukları, yalnızca yaşamın erken dönemlerinde görülen bir durum değildir.”
Bu vurgu, özellikle inme sonrası ortaya çıkan dil ve konuşma bozukluklarını anlamak açısından önem taşımaktadır. Toplumda engellilik denildiğinde çoğunlukla işitme, görme ve hareket kısıtlılığı akla gelse de edinilmiş dil ve konuşma bozuklukları da yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerinde sıklıkla karşılaşılan bir engellilik alanıdır. Erişkin çağda sonradan gelişen engellilik nedenleri arasında yer alan inme, yalnızca motor işlevleri ve dengeyi değil, iletişim becerilerini de etkileyebilmektedir.
İnme sonrası hangi dil ve konuşma bozuklukları görülebilir?
İnme sonrası iletişim farklı bileşenlerde etkilenebilir:
- Afazi: Beynin dil ağlarının etkilenmesine bağlı olarak ortaya çıkan, konuşma, anlama, okuma ve yazmada güçlükle seyreden edinilmiş bir dil bozukluğudur. Birey söylemek istediklerini tam olarak ifade edemeyebilir, söylenenleri anlamakta zorlanabilir veya yazılı dili kullanmada güçlük yaşayabilir.
- Dizartri: Konuşma için gerekli kas gruplarındaki nörolojik etkilenme sonucunda sesletimin bozulduğu, konuşmanın bulanık, yavaş veya anlaşılması güç hale geldiği motor konuşma bozukluğudur.
- Bilişsel-iletişim bozukluğu: Dikkat, bellek ve yürütücü işlevler gibi bilişsel alanlardaki bozulmanın, konuşmanın içeriğine, sürekliliğine ve sosyal uygunluğuna yansıdığı durumdur. Konu takibinde güçlük, ayrıntılara takılma, uygun sözel tepki üretmede zorluk ve pragmatik becerilerde bozulma görülebilir.
Bu bozukluklar çoğu olguda eşzamanlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle “inme sonrası dil ve konuşma bozukluğu” denildiğinde, tek bir tanıdan ziyade bireyin iletişim profilinin bütüncül biçimde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Görülme sıklığı nedir?
Farklı çalışmalarda, inme geçiren bireylerin yaklaşık üçte birinde afazi geliştiği; yatan inme hastalarında afazi ve dizartri birlikte ele alındığında iletişim bozukluğu oranlarının daha da yükseldiği bildirilmektedir. Bu bulgular, inme sonrası ortaya çıkan engellilik tablosunda dil ve konuşma bozukluklarının kayda değer bir paya sahip olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, klinik uygulamada çoğu zaman motor yetersizlikler daha görünür olduğundan, iletişim güçlükleri görece ikinci planda kalabilmektedir.
Günlük yaşam ve katılım üzerindeki etkileri nelerdir?
İnme sonrası dil ve konuşma bozuklukları, bireyin günlük yaşamını ve toplumsal katılımını çok boyutlu olarak etkileyebilir. Örneğin:
- Sağlık hizmeti alırken şikâyetleri ve gereksinimleri ifade etme,
- Telefonla randevu alma veya bilgi isteme,
- Banka, e-Devlet ve benzeri resmî işlemleri yürütme,
- Aile içi iletişim ve sosyal etkileşimi sürdürme,
- İşe geri dönüş ve mesleki rolü devam ettirme
süreçlerinde güçlükler ortaya çıkabilir.
Afazi tanılı bireylerde günlük yaşam aktivitelerinde bağımlılığın arttığı, iş yaşamına dönüşte zorlanmaların yaşandığı ve depresyon riskinin yükseldiği bilinmektedir. Bu açıdan bakıldığında, inme sonrası dil ve konuşma bozuklukları yalnızca “konuşmanın anlaşılır olması” ile sınırlı bir sorun değil; bağımsızlık, istihdam ve toplumsal katılım üzerinde etkisi olan bir işlevsellik alanıdır.
Engellilik ve haklar bağlamında neden önemlidir?
Dünya Sağlık Örgütü’nün Uluslararası İşlevsellik, Yetiyitimi ve Sağlık Sınıflaması (ICF), engelliliği bireysel bozukluk ile çevresel ve tutumsal faktörlerin etkileşimi olarak tanımlar. İnme sonrası iletişim alanında etkilenme yaşayan bir bireyin:
- Bilgilendirme metinlerini okuyamaması,
- Standart formları tek başına dolduramaması,
- Hızlı ve karmaşık sözlü açıklamaları takip etmekte zorlanması,
- Uygun iletişim desteği sunulmadığında kamu hizmetlerine erişimde güçlük yaşaması
durumunda, konu yalnızca tıbbi bir bozukluk olmaktan çıkar; haklara ve hizmetlere erişim açısından da bir engel haline gelir.
Engelli hakları perspektifinde, iletişim bozukluğu olan bireylere sade dil, yazılı destek, görsel materyaller veya alternatif–destekleyici iletişim araçları sağlanması; erişilebilirlik çalışmalarının önemli bileşenlerinden biri olarak ele alınmalıdır.
Dil ve konuşma terapistlerinin rolü nedir?
Dil ve konuşma terapisti, iletişim, dil, konuşma, ses ve yutma bozukluklarının önlenmesi, değerlendirilmesi, tanılanması ile terapi sürecinin planlanması ve yürütülmesinde görev alan, ilgili mevzuat kapsamında mesleki eğitim almış sağlık meslek mensubudur.
İnme sonrası dil ve konuşma bozukluklarının değerlendirilmesi ve rehabilitasyonunda dil ve konuşma terapistleri (DKT), temel meslek grubudur. DKT’ler:
- Bir sağlık profesyoneli olarak önleyici sağlık yaklaşımları ve toplumu bilgilendiren ekibin içinde yer alır.
- Afazi, dizartri ve bilişsel–iletişim bozukluklarını yapılandırılmış testler ve işlevsel iletişim görevleriyle değerlendirir,
- Bireyin ve ailesinin önceliklerini dikkate alarak, yalnızca test skorlarına değil, gerçek yaşam gereksinimlerine dayalı hedefler belirler,
- Sözcük bulma, anlama, cümle kurma ve okuma–yazma alanlarında dil odaklı müdahalelerin yanı sıra; jest, yazılı anahtar sözcükler, çizim, iletişim defteri ve tablet uygulamaları gibi telafi edici stratejiler geliştirir,
- Gerektiğinde alternatif–destekleyici iletişim (AAC) çözümlerini planlar,
- Aile ve bakım verenleri iletişim stratejileri konusunda bilgilendirerek, terapiyle kazanılan becerilerin günlük yaşama aktarılmasını destekler.
- Bireylerin ihtiyaçlarına yönelik ilgili sağlık personeline yönlendirme yapar ve bilgilendirir.
Bu yaklaşımların temel amacı, dil ve konuşma performansının yanı sıra bireyin işlevsel iletişim düzeyinin ve toplumsal katılımının artırılmasıdır.
Multidisipliner ekip neden gereklidir?
İnme sonrası engellilik çok boyutlu bir yapıya sahiptir; motor, duyu, biliş, duygudurum ve iletişim alanlarını eşzamanlı olarak etkileyebilir. Bu nedenle rehabilitasyon sürecinde ilgili uzman hekimlerin ve dil ve konuşma terapistlerinin yanı sıra ergoterapistler, fizyoterapistler, hemşireler, diyetisyenler, psikologlar ve sosyal hizmet uzmanları birlikte görev alır.
Her disiplin, bireyin farklı bir işlev alanını desteklerken, dil ve konuşma terapisi bu bütünün iletişim boyutuna odaklanır. Uygun ekip organizasyonu, inme sonrası bireyin yalnızca klinik bulgularını değil, yaşam kalitesini ve toplumsal katılım düzeyini de olumlu yönde etkileyebilmektedir.
Neler yapılabilir?
İnme geçiren bireylerin ve yakınlarının, süreç boyunca aile hekimi ve ilgili uzman hekimlerle düzenli izlemde kalması, önerilen tıbbi ve rehabilitasyon programlarına uyum göstermesi önemlidir. İnme sonrası konuşma, anlama veya ifade etmede belirgin bir değişiklik fark edildiğinde, dil ve konuşma terapistinden değerlendirme ve gerektiğinde terapi desteği alınması, sürecin erken döneminden itibaren önem taşımaktadır.
Buna ek olarak, sağlık ve sosyal hizmet sisteminde destekleyici olabilecek bazı alanlar şu şekilde özetlenebilir:
- Hastaneler ve rehabilitasyon merkezlerinde, afazi ve dizartri hakkında sade dilli, görsel destekli broşür ve bilgilendirme panolarının bulundurulmasının değerlendirilmesi,
- Yerel yönetim ve kamu kurumlarında kullanılan formlar ve bilgilendirme metinlerinin, mümkün olduğunda sade dil ve açık yapı ilkeleri doğrultusunda düzenlenmesine yönelik iyileştirmelerin göz önünde bulundurulması,
- Aile ve bakım verenlere yönelik, inme sonrası ortaya çıkan konuşma ve anlama güçlüklerinin tanınması ve dil–konuşma terapisine erişim yolları hakkında bilgilendirici kısa oturumlar veya yazılı materyallerin planlanmasının düşünülmesi.
Bu tür düzenlemeler, mevcut sağlık ve sosyal hizmet uygulamalarını tamamlayıcı nitelikte olup, inme sonrası iletişim güçlüğü yaşayan bireylerin günlük yaşama katılımını destekleyici bir çerçeve sunabilir.
Sonuç olarak, dil ve konuşma bozuklukları, “yalnızca yaşamın erken dönemlerinde görülebilen bir durum” değildir; inme sonrası dönemde erişkin ve yaşlı bireylerde sık görülen, iletişim, bağımsızlık ve toplumsal katılım üzerinde etkisi olan bir engellilik alanıdır. 3 Aralık Dünya Engelliler Günü, bu alandaki gereksinimlerin daha görünür hale getirilmesi ve inme sonrası dil ve konuşma bozukluğu yaşayan bireyler için bütüncül destek modellerinin hayata geçirilmesi açısından önemli bir hatırlatıcı niteliği taşımaktadır.
Not: Bu yazı genel bilgilendirme amacı taşımaktadır; inme sonrası dil, konuşma veya yutma güçlüğü yaşayan bireylerin, kendi klinik durumları için mutlaka hekim ve dil ve konuşma terapistinden bireysel değerlendirme ve danışmanlık almaları gerekmektedir.
İnme Sonrası Dil ve Konuşma Bozuklukları Hakkında Yanlış Bilinenler
1. “Konuşamıyorsa muhtemelen hiçbir şeyi anlamıyordur.”
İnme sonrası afazide ifade etme ve anlama her zaman aynı düzeyde etkilenmez. Bazı bireyler söylenenleri büyük ölçüde anlayabildiği hâlde kendini sözel olarak ifade etmekte güçlük yaşayabilir.
2. “Bir süre bekleyelim, konuşması kendiliğinden düzelir.”
Spontan iyileşme görülebilse de, yapılandırılmış dil ve konuşma terapisi olmadan iletişim becerilerinin istenen düzeye gelmesi çoğu zaman mümkün değildir. Erken değerlendirme ve uygun zamanda başlanan terapi süreci önemlidir.
3. “Dil ve konuşma terapisi sadece çocuklar içindir.”
Dil ve konuşma terapistleri; inme, travmatik beyin hasarı, Parkinson hastalığı, demans gibi durumlara bağlı dil, konuşma ve iletişim bozuklukları olan yetişkin ve yaşlı bireylerle de çalışmaktadır.
4. “Hafif konuşma bozuklukları için terapiste gerek yoktur.”
Hafif düzeydeki bozukluklar bile telefon görüşmesi, iş görüşmesi, resmî işlemler gibi durumlarda belirgin güçlük yaratabilir. Bu nedenle, günlük yaşamı etkileyen her düzeydeki iletişim sorunu için profesyonel değerlendirme önerilmektedir.
5. “Konuşma bozukluğu olan bireyle konuşmak yerine, tüm işlerini yakınları yürütmelidir.”
Yakınlarının destek olması önemli olmakla birlikte, bireyin kendi iletişim becerilerini kullanmasına fırsat verilmesi ve uygun iletişim stratejilerinin öğrenilmesi, rehabilitasyon sürecinin önemli bir parçasıdır.
Uzm. Dkt. Harun Ayas
Dil ve Konuşma Terapisti
Seçilmiş Bilimsel Kaynaklar
- World Health Organization. International Classification of Functioning, Disability and Health (ICF). Geneva: WHO; 2001.
- Feigin VL, et al. World Stroke Organization (WSO) Global Stroke Fact Sheet 2025. International Journal of Stroke. 2025.
- Mitchell C, Gittins M, Tyson S, et al. Prevalence of aphasia and dysarthria among inpatient stroke survivors: describing the population, therapy provision and outcomes on discharge. Aphasiology. 2021;35(7):950–960.
- Wu C, Qin Y, Lin Z, et al. Prevalence and impact of aphasia among patients admitted with acute ischemic stroke. Journal of Stroke and Cerebrovascular Diseases. 2020;29(5):104764.
- Ali M, Galli F, Brady MC, et al. Predictors of poststroke aphasia recovery: a systematic review-informed individual participant data meta-analysis. Stroke. 2021;52(5):1778–1787.
- Brady MC, Ali M, VandenBerg K, et al. Complex speech-language therapy interventions for stroke-related aphasia: the RELEASE study incorporating a systematic review and individual participant data network meta-analysis. Health and Social Care Delivery Research. 2022;10(28).
- Song W, Wu M, Wang H, et al. Prevalence, risk factors, and outcomes of dysphagia after stroke: a systematic review and meta-analysis. Frontiers in Neurology. 2024;15:1403610.