GÜNAYDIN Değerli Okurlar,

Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde, Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a gelmişti. O, Harbiye Nazırı olmak ve orduyu toparlamak istiyordu. Ancak, kısa süre sonra girişimlerinden olumlu bir sonuç alamayacağını anladı. Artık, tek çözüm yolu Anadolu’ya geçerek, esasen yer yer ayaklanan halkı işgal kuvvetlerine karşı teşkilâtlandırmak ve her cephede savaş vererek özgürlük ve bağımsızlığı kazanmaktı. Bunun için Şişli’de, şimdi Müze olarak kullanılan evde, her safhada yakın arkadaşlarıyla görüştü, onların fikirlerini aldı ve icraatını geliştirdi.

Mustafa Kemal Paşa’nın bu evde görüştüğü ideal arkadaşlarından biri de Ali Fuat Paşa’ydı. İki arkadaş, 20’inci Kolordu Karargâhı’ nı Konya Ereğlisi’nden Ankara’ya kaydırmayı ve Ankara’yı direniş merkezi yapmayı kararlaştırdılar.

Ali Fuat Paşa, bu görüşmeden kısa süre sonra Anadolu’ya geçti ve 22 Mart 1919 günü, öğleden sonra, Konya Ereğlisi’ne geldi. Buradayken 20’inci Kolordu’nun Ankara’ya nakli kesinleşti. Bunun üzerine kendisi trenle Ankara’ya hareket etti. Kolordu’nun 24’üncü Tümeni ise daha sonra yaya olarak Kırşehir üzerinden Ankara’ya hareket edecekti.

Bu dönemde Ankara, çok uluslu bir imparatorluk toprağı görüntüsünde değil, yüzyıllardan beri sanki bir Türk millî devletinin iliydi. Ankara, hemen hemen katışıksız Türk- Müslüman yerleşim merkeziydi.

Bunun için olsa gerek, İzmir’in 15 Mayıs 1919’da Yunanlılar tarafından işgali üzerine, ilk protesto telgrafları, hemen ertesi günü Ankara ve çevresindeki kazalardan gönderildi. Bu telgraflarda, Ankaralılar İstanbul Hükûmeti’ne olaydan duydukları üzüntüleri bildiriyorlar ve bu hususta yapılacak her türlü fedakârlığa hazır olduklarını bildiriyorlardı.

Esasen Ankaralılar, İstanbul’da çıkan gazetelerde de belirtildiği gibi, İzmir’in işgalinden birkaç gün sonra yaptıkları büyük mitingle de olayı protesto ettiler.

Mustafa Kemal Paşa ise 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a çıkmış, Amasya bildirgesini yayınlayarak kongre hazırlıklarına başlamıştı. 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa, yer yer başlayan millî mücadeleyi teşkilâtlandırmak amacıyla Amasya bildirgesini yayınlamış, Erzurum ve Sivas Kongreleri’ ni toplamış ve bir Heyeti Temsiliye seçilmesini sağlamıştı.

Heyeti Temsiliye, Kurtuluş Savaşı’nın beyni durumundaydı. Ancak, bu beynin bütün ülkeyi kapsayan eylem ve işlemleri çok iyi yürütebilmesi için, sürekli olarak bir yerde bulunması zorunluydu.

Heyeti Temsiliye’ nin Sivas’tan Anadolu’nun her yerini idare etmesine olanak yoktu. Zamanın ulaştırma araçları buna elverişli değildi. İstanbul’dan yazılan uzun telgrafları önce Ankara alıyor, özetleyerek Sivas’a bildiriyordu.

Araya aracı sokmadan İstanbul ve Batı Anadolu ile haberleşmek, irtibat kurmak mümkün değildi. Tek çabuk haberleşme aracı telgraf idi.

Demiryolu Ankara’dan doğuya uzanmıyordu. Merkezler arasında gidip gelmek için en çabuk araç, at veya araba idi. Bu şartlar altında, Sivas’ta oturup telgraf telleriyle büyük bir hareketi idare etmenin olanağı yoktu. Görüne oydu ki, harekât en iyi şekilde Ankara’dan idare edilebilecekti.

Heyeti Temsiliye’ nin batıya gitmesi, Kasım 1919’da, komutanların da katılmasıyla yapılan toplantıda kararlaştırıldı. Taşınma gerekçesi olarak da, İstanbul’a gidecek mebusları aydınlatmak olarak gösterildi.

17 Aralık 1919 günü bir genelge yayınlandı. Burada, Heyeti Temsiliye’ nin gideceği yer kapalı tutularak, “ Heyeti Temsiliye yakında İstanbul’a yakın bir yere taşınacaktır” dendi.

Kısacası, Sivas’tan sonra nereye gidileceği sonuna kadar gizli tutuldu. Oysa Heyeti Temsiliye üyesi Mazhar Müfit’in de belirttiği gibi, Ankara çoktan merkez olarak seçilmişti bile... Yalnız bu zamanla ilân edilecekti.

Heyet, Kayseri yoluyla Ankara’ya gitmek üzere yola çıktı. 27 Aralık 1919 günü, öğleden sonra, Vali Vekili Yahya Galip Bey ile Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını şehrin oldukça dışında karşıladılar.

Dikmen sırtlarından Ankara’ nın ilk ve en güzel göründüğü yerde, yolcular otomobillerinden inerek bir müddet Ankara’ yı seyrettiler. (Keklik Pınarı denilen bu bölgede, bugün Mustafa Kemal Paşa’ nın gelişini simgeleyen bir anıt vardır.)

Sonra hareket edildi. Ankaralılar, Mustafa Kemal Paşa’ yı (Günümüzde Genelkurmay Başkanlığı Karargâh binası önünde, o zamanlar yolun ortasında bir ağaç vardı, karşılama burada yapıldı, daha sonra da buraya o günün anısına bir anıt dikildi. Bir zamanlar bu anıtı yerinde görmüştüm, günümüzde var mı yoksa kaldırıldı mı, bilmiyorum) büyük bir sevgiyle bağırlarına bastılar.

27 Aralık 1919 akşamı, güneş ufka inerken, Mustafa Kemal Paşa, yeni karargâhında artık bir Ankaralı’ ydı. Ankara, 27 Aralık 1919 günü, Mustafa Kemal Paşa’ nın gelişiyle birlikte Heyeti Temsiliye’ nin merkezi olmuştu; 23 Nisan 1920’ de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ nin açılmasıyla millî mücadelenin de merkezi oldu.

Ancak, Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra Ankara ve başkent kelimeleri yan yana anılmaya başladı. 1 Kasım 1922’de, Saltanat kaldırıldı ama Ankara’daki hükûmet İstanbul’a taşınmadı. 17 Kasım 1922’de, son Osmanlı Padişahı Sultan Vahideddin, bir İngiliz zırhlısı ile kaçınca, TBMM Hükûmeti yine Ankara’da kaldı.

Lozan Barış Antlaşması’ndan sonra gelişen durum üzerine, Dışişleri Bakanı İsmet Paşa ve arkadaşları, 9 Ekim 1923 günü, bir maddelik “Türkiye Devleti’nin başkenti Ankara’dır” yasa tasarısını Meclis’e önerdiler.

Yasa tasarısı komisyonlarda fazla beklemeden 13 Ekim 1923 günü, Meclis Genel Kurulu’na geldi ve uzun görüşmelerden sonra büyük çoğunlukla kabul edildi.

Ankara'nın başkent ilân edilmesinden sonraki safha da, esasen son derece ilginçtir. Yabancı devletler, önce bu yeni başkente bir türlü ısınamadılar. Ancak, ATATÜRK son derece kıvrak zekâsı ile bu devletleri teker teker "Türkiye Cumhuriyeti devletinin başkenti, Ankara' dır" fikrine alıştırdı. Yabancı elçilikler de, giderek yoğunlaşan bir tempoyla Ankara'ya taşındılar.

Ankara, bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin başkentidir ve ( günümüzde başkentte bulunan bazı unsurlar siyasî tercihle İstanbul’a taşınsa da) şüphesiz sonsuza dek başkent olarak kalacaktır.