GÜNAYDIN Değerli Okurlar,
Siyaset, bütün insanları ilgilendiren bir konudur. Her memlekette her insan kültür seviyesi ne olursa olsun, milletinin ve dünya milletlerinin siyasetini kavramak için gayret sarf eder.
Atatürk’ e göre siyaset kavramları arasında ön plânda gelen değer, haktır. Hak, kişiler için olduğu gibi milletler için de temelli bir varlık garantisidir.
Kişiler arasındaki münasebetler hakka dayanmadığı vakit, barbarlık ortalığı kasıp kavurur, devletler arasında ortak bir hak kavramı kabul edilmediği vakitte de siyasette anarşi sürer.
Atatürk, kişilerin devlet topluluğunda devletlerin de devletler ailesindeki çalışmalarının daha açık, daha şümullü bir hak şuuruna doğru gelişeceğine inanmaktadır. Fakat o, devletler halinde teşkilâtlanmış insan topluluklarının münasebetlerinde bir devletin hak sahibi olması için bünyece kuvvetli bulunmasını da gerekli görmüştür. Kuvveti, hakkın şartı olarak kabul etmiştir. Fakat hakkın kuvvete üstün olduğuna da inanmıştır.
Kurtuluş Savaşı’ nın başlarında Mustafa Kemal Paşa’ nın hak ve kuvvet arasında mevcut münasebeti şu sözlerle belirtmişti:
“ Her halde âlemde bir hak vardır ve hak kuvvetin üstündedir. Şu kadar ki, milletin haklarını anlamış olup müdafaa ve muhafazası emrinde her türlü fedakârlığa hazır olduğuna dair bir kanaat vermek lâzımdır.”
Atatürk’ ün hak ile kuvvet arasında kurduğu bu ilişki/ bağlantı kurtuluş savaşımızın sağlam temellerinden birini teşkil eder.
Atatürk, Türk Milleti’ nin yasal isteklerini dünyaya tanıtma ve kabul ettirmede daima kuvvete dayandırmıştır.
Atatürk, yeni Türkiye devletinin kurulmasında olduğu gibi, bu devletin bağımsızlığını yabancı devletlere tanıtmak yolunda da hak ve kuvvet prensiplerine dayandı. Türk milletince, Birinci Dünya Savaşı’ nın galip devletlerine karşı açılan savaş, önceleri onlar tarafından ortaya atılmış olan hak düsturuna uygundu. Birleşik Amerika devletlerinin kurulmasında temel ödevini gören insan haklarında, Fransız büyük ihtilâlinin ortaya attığı prensiplerde, Birinci Dünya Savaşı’ nın sonlarına doğru, ABD Cumhurbaşkanı Wilson’ un yayınladığı 14 maddelik beyannamede, milletlerin kendi kendilerini idare etmek hakkı kutsal hak olarak tanınmıştı. Halbuki Birinci Dünya Savaşı’ nın sonunda Osmanlı Devleti’ ne kabul ettirilen Mondros Ateşkesi ve daha sonra ona imzalatılan Sevr Antlaşmasıyla Türk milletinin siyasi hakları ayaklar altına alınmış oluyordu. 
Türk Milleti işte bu olaya karşı ayaklanmıştı. Atatürk de dünya efkârı umumiyesinin asırlarca kutsal tanıdığı bu hak prensibine dayanarak, Türk Milleti’ nin millî davasına istikamet verdi.
Bugünlük de bu kadar.
Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.