GÜNAYDIN Değerli Okurlar,

ATATÜRK, Cumhurbaşkanı seçildikten 6 yıl sonra dünya çapında tarihin gördüğü en büyük ekonomik kriz yaşandı. Yani (1929) Büyük Buhran.

Kriz Amerika ve Avrupa'da başladı. Milyonlarca insan işsiz ve evsiz kaldı. Almanlar bile ısınmak için karşılıksız bastıkları paraları yakmak zorunda kaldı. Sanayi ülkeleri, tarım ülkelerine muhtaç oldu.

Bu sırada ATATÜRK ne mi yaptı?

682 no.lu (1925) kanunla (Her Nevi Fidan ve Tohumların Meccanen Tevzi ve Devlet Uhdesinde Bulunan Arazinin Fidanlık İhdası İçin Ziraat Vekâletine ve İdarei Hususiyelere Bilabedel Teffizi Hakkında Kanun) vatanın, bir zamanlar padişahların kişisel malı olan tüm ekilebilir arazilerini, öküzüyle beraber çiftçiye bedava dağıttı.

( Bu Kanun, 26.04.2007 tarihli ve 5637 sayılı Uygulama İmkânı Kalmamış Bazı Kanunların Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun ile yürürlükten kaldırılmıştır.)

Osmanlı döneminde ekenden ekmeyenden, hayvanını kaybedenden bile vergi alınırdı...

ATATÜRK, tüm bu lüzumsuz vergileri kaldırdı. Ekildi, biçildi… Verimli üretim için çağdaş tarım okulları açıldı.

Aşar (öşür) vergisi; Osmanlı döneminde köylülerden, ürettikleri tarım ürünleri için yüzde 10 oranında alınan bir vergiydi.

Osmanlı Devleti’nin temel gelir kalemini oluşturan vergi, arazi para ile sulanıyorsa yirmide bir oranında verilirdi. Arazi mahsulleri, buğday, arpa, pirinç, darı, karpuz, hıyar, patlıcan, yonca, zeytin, susam, bal, şeker kamışı ve meyveler gibi mahsulleriydi.

Yüzde 10 olan bu aşar vergisi, 1800'lerde artmış ve yüzde30'ları bulmuştu. Ayrıca, bu verginin ürün çeşidine ve bölgelere göre farklı oranlarda alındığı, zaman zaman yüzde 50'lere vardığı olmuştu.

Mültezimlerin, bir kazanın âşar gelirlerini artırma usulünü ihale ile üzerlerine aldıktan sonra, kazada tali bölgeler oluşturarak, ikinci derece mültezimlere tahsil ettirme yoluna başvurmaları ve çeşitli usulsüzlükler şikâyetlere yol açmaktaydı.

Bu sistemde üreticinin vergi yükü artmış, uygulamadaki haksız davranışlar halk üzerinde bir baskı ve zulüm aracı haline gelmişti.

Türkiye Cumhuriyeti'nin 1923-1929 dönemi ekonomi politikasına damgasını vuran İzmir İktisat Kongresi'nin oy birliği ile alınmış kararlarından biri de 1925'te aşarın kaldırılmasıdır. Aşar; bütçenin gelir kaleminde önemli bir yer tutmaktaydı. Fakat İzmir İktisat Kongresi'yle özel mülkiyet hakları geniş bir ekonomi modeli tasarlandı ve dolayısıyla Aşar vergisinin varlığı da bir çelişki haline geldi. Yani Cumhuriyet idaresi, Sultan’ın mülkünün sahiplik sıfatını halka intikal ettirince, aşarın alınmasının mantığı da sona ermişti.

ATATÜRK, okuma bilmeyeni millet mektebine çağırdı. Bir an evvel okuma öğrenilsin diye yeni alfabeyi getirdi.

Sonunda Avrupa'ya döndü ve "Malımı alanın, malını alırım." dedi. (Kliring Sistemi: Kliring, ülkeler arasındaki iki yanlı ticaret anlaşmalarının temelde malla ödemeyi öngören bir türü. Kliringde anlaşmalı ülkeler arasında ithalat ve ihracat işlemleri döviz kullanılmadan mahsup ve takas yoluyla ve kliring kurumları aracılığıyla gerçekleştirilir.)

Sanayi ülkelerine yüksek fiyattan tarım ürünü sattı. Kazandığı her kuruş parayla da bir başka fabrika açtı. Bir yandan da sanayiye yatırım yaptı. Yabancıların elinde bulunan fabrika veya tesisleri satın alarak devletleştirdi.

Bu "yüce insanın" ülkesi, tarihin gördüğü en sert küresel buhrandan yara almadan çıktı. Hem de iktisatçısı yokken! Okuma yazma bilmeyen çiftçisiyle yaptı bunu…

***

İnsanlık, bugün ulaştığı mesafeyi, düşünce ve duygularını gelecek üzerine kurmuş ve yaşamlarını bu amaca adamış düşün adamlarına borçludur. Geçmişe takılıp kalanlar ise, hem düşün adamlarının zorluklarını oluşturmuşlar hem de uygarlıkta alınan mesafeyi azaltmışlardır. İnsanlığın ve özellikle geri bıraktırılmış ülke halklarının çektikleri, çekmeye devam edecekleri her türlü acının nedeni bu tür anlayış sahipleridir.

ATATÜRK düşünen, sorgulayan, gelişim ve değişimin peşinde koşan insanları yaşamı boyunca desteklemiş ve onlara sonsuz bir saygı duymuştur. Çıkarlarını kaybetmek endişesiyle her türlü değişime karşı çıkan bencil ikiyüzlülerin ise daima karşısında olmuştur. Kendi çıkarları için halkça yüce kabul edilen dinî ve manevî değerleri istismar edenlerin verebilecekleri zararlar hususunda halkı uyarmıştır. Hatta uyarmakla kalmamış yaptığı devrimlerle buna engel olmaya çalışmıştır.

Değişimin dışında her şeyin değiştiği bu evrende ATATÜRK’ ün aşağıdaki sözleri belki de değişmeyen tek hakikat olarak kalacaktır. Bu anlamda bu sözler Türk ulusu için hem bir uyarı hem yarını kurmak ve yaratmak hususunda de bir ölçüttür. Bu konudaki sorumluluktan Türk ulusunun hiçbir ferdinin kaçma hakkı yoktur:

“ Bu hayat ancak ilim ve fen ile olur. İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her millet ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur.”

“Ben, manevî miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım ilim ve akıldır.”

“Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilim rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar.”

İşte LİDER, işte ATATÜRK!