GÜNAYDIN Değerli Okurlar,

Lâiklik, terim olarak din ile dünya, özellikle din ile devlet işlerinin ayrılması anlamını taşır.

Fakat Atatürk lâikliğinin daha geniş ve kendine özgü bir anlamı vardır.

Türkiye Cumhuriyetinde lâiklik ilkesi, kişilerin vicdan ve ibadet hürriyetlerini sağlamak ve korumak, dinî faaliyetlerin iman ve ibadete inhisar ettirilmesini, dünyevî müesseseleri ve faaliyetleri bilimsel ve en ileri teknolojiyi yol gösterici olarak yürütmeyi sağlamak, dinin hakkını dine, devletin hakkını devlete vermek amaçları ile uygulanan, dini devletten ayıran bir ilkedir.

Lâiklik ilkesi, Türk devletinin diğer ilke ve esaslarını bütünleyerek güçlendirir. Dinin dinî olmayan hususlardan ayrılmasını saptayacak esasların uygulanmasını gerçekleştirerek dinin özüne dönmesini, bu suretle kişilerin “bütün sadeliği ile dindar olmalarını sağlar.”

Atatürk, devlet idaresinde, bütün kanunların, nizamların ve usullerin din kurallarına değil, bilimsel esaslara ve en ileri teknolojiye, yurt ile dünya ihtiyaçlarına göre düzenlenmesini ve uygulanmasını öngörür. Böylelikle, bilimsel esaslar ve modern teknoloji, yaygın ve etkili bir biçimde kullanılarak, Türk toplumundaki bütün müesseselerin çağın gereklerine uygun bir şekilde değişip gelişmesi sağlanır.

Atatürk, dinin kötüye kullanılmasına ve gaipten haber verilmesine karşı olmuştur.

Nitekim Atatürk’ ün, “ Bizim yolumuzu çizen; içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk milleti ve bir de milletler tarihinin bin bir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız neticelerdir.” sözleri, lâikliğin dayandığı temelleri göstermektedir.

  Atatürk, devlet işlerinde dine dayandırılan kuralların etkisi olmadan, müspet ve insanlıkla ilgili bilimleri egemen kılmak istemektedir. Yani Atatürkçü görüşte lâikliğin gerçek anlamı; iman ve ibadet dışındaki, siyaset dâhil, bütün devlet hayatı, fikir hayatı ve ekonomi hayatımıza, müspet ve sosyal ilimler yol gösterici olacaktır.

Ayrıca şu noktayı da önemle belirtmek gerekir. Atatürk lâikliği, dine akılcı yoldan yaklaşır. Böylece insan aklının soracağı sorulara, yine insan aklının bulacağı cevapları benimser. Ancak bunun dışında insan aklının cevabını veremeyeceği sorulara insan ile Allah’ ı birbirine bağlayan dinde cevaplar bulunacağı fikrine de müdahale etmez. Böyle bir yaklaşım, dinde taassubu ve hurafeler (boş inançları) önler.

Kendi dinlerinden başka dinlere, inananlara veya inanmayanlara karşı, insanlarda hoşgörüyü geliştirir. Lâiklik, din ve mezhep kavgalarını önler. Millî birlik ve beraberliğin sağlanması için şarttır. Gerçek din, böyle bir ortam içine doğru olarak öğrenilir. Bu bakımdan Atatürk lâikliği, din müessesinin vazifesini tam olarak yapmasına imkân verir.

Bu açıklamaların ortaya çıkardığı gerçek şudur: Atatürkçülük’ te ifade edilen lâikliği dinsizlik manasına almak çok yanlıştır. Atatürkçülük’ te lâiklik dinin hakkını dine, devletin hakkını devlete verir ve böylece din ve devleti kesin olarak birbirinden ayırır. Bu suretle din, sadece iman ve ibadete hasredilirse, hem din ve vicdan özgürlüğü güvence altına alınır, hem de dinin bilim ile çelişkiye düşme ihtimali önlenir.

Böylece de devlet işlerinde aklın gösterdiği yoldan yürümek gerçekleşir.

Bu arada küçük bir de ilâve yapalım: Lâiklik, lâisizm ve sekülerizm birbirinden farklıdır. Lâisizm, bir felsefe ve ideolojidir; lâikçiliktir. Lâikçilik, lâiklikle ilgisi olmayan bir baskı rejimi yaratır.

Sekülerizmin de lâiklikle ilgisi yoktur; bir ideolojidir; gerçekte dünyevîlik ve dünyevîleşmişlik demektir; ilmi istismar ederek dine hiç yer vermemek, 'din zaten devrini tamamlamış, ortadan kalkmıştır' demektir. Bunun da laiklikle ilgisi yoktur.

GÜNÜN TESPİTİ: “İnanç, insan ile Allah arasındadır; ticarete, siyasete, yargıya yansımamalıdır!”

Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.

“NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!”