GÜNAYDIN Değerli Okurlar,

Büyük şairimiz Mehmet Akif Ersoy, vefatından birkaç ay önce, kendisini ziyaret ederek, “ Mesnevî’ nin son cildi Mevlâna’nın değil diyorlar, acaba doğru mu ?” diye soran bir tanıdığına şöyle cevap veriyor:

“ Ben bu hususta salâhiyet sahibi değilim. Onu tasavvuf âlimleri bilirler. Fakat lisan itibariyle son cilt, Mevlâna’dan iki yüz sene sonraki lisandır. Sırf lisan noktasından son cilt Mevlâna’nın değildir, diyebilirim.”

 Mesnevi altı cilttir. Yedinci cilt uydurmadır. Hayrete şayan bir husustur ki, Hazreti Mevlâna’ nın  bu kadar sevildiğini, Mesnevî’nin son derece rağbete mazhar olduğunu gören bazı dalalet sahipleri, milleti kandırmak için o büyük zatın ağzından bir yedinci cilt uydurmuşlardır. Hâlbuki yedinci ciltteki ifade tarzı, Akif’in de dediği gibi, Mevlâna’nın değildir. Ayrıca, konular da İslâmî değildir. Dolayısıyla yedinci cilt uydurmadır. Asıl Mesnevî, altı ciltten ibarettir.

Mesnevî’yi en güzel şekilde derleyip toplayan İngiliz müsteşriki ( Doğu ülkeleri ve en çok da dil ve edebiyatları ile uğraşan Batılı bilgin) Nicholson’ dur.

Ne yazık ki, bazı bilginlerimiz bu konuda yanılmışlardır. Meselâ bunlardan biri de Nahifi’ dir. Mesnevî’ yi Farsça’ dan Türkçe’ ye nazım yoluyla tercüme eden Nahifi’ nin bu yedinci cilt konusunda hataya düştüğünü, maalesef üşenmeden onu da Türkçe’ ye çevirdiğini görüyoruz. Bu Türkçe nüsha 1851’de ta’lik yazı ile Mısır’da Bulak Matbaası’ nda basıldı. Bu kıymetli eseri merhum Doktor Amil Çelebioğlu bugünkü dile çevirdi. Aslıyla beraber Sönmez Yayınevi tarafından 1967 yılında yayınlandı.

Tahran Üniversitesi profesörlerinden Bediüzzaman Firuzenler merhum, bu eserin 7’ nci cildinin Mevlâna ile ilgisi olmadığını ilmi olarak ispat etti.

Bilindiği gibi, Hazreti Mevlâna’ya isnat edilen çok meşhur bir söz vardır:

“ İster mecusi, ister putperest, ne olursan ol, gel” der.

Çok gariptir, ben bu sözü Nicholson’ un divanında bulamadım. Nicholson, gerek Türkiye’de, gerek Pakistan’da, gerek British Museum gibi dünyanın en büyük kültür merkezlerinde araştırmalar yaptı.  Merhum Hasan Ali Yücel de, bizim kütüphanelerde bulunan Divan-ı Kebir’lerin fotokopilerini gönderdi. Onlarda da böyle bir söz yok. Kendisi yıllarca uğraşarak yedi ciltlik bir Divan-ı Kebir hazırladı. Bunun bir cildi rubailere mahsustur. Orada da yok. Diğer yazma kitaplarda da rastlanmıyor.

Evet, bu rubai Hazreti Mevlâna’ya ait değildir. Sadece ona isnat edilmiştir. İşlerine geldiği gibi birçok kimse bu sözü benimsemiştir. Hazretin başka sözü yokmuş gibi, her toplantıda bu daveti yapıyorlar.

X

Yukarıdaki sözler merhum Şefik Can’a ait... Sayın Can, Arapça, Farsça, İngilizce bilen, tanınmış  Mesnevîhan’ dır. Benim de lisedeki öğretmenlerimdendir. Allah’tan rahmet dilerim, nur içinde yatsın. Değerli öğretmenim, “ Mevlâna’nın 6 ciltlik Mesnevi’si vardır. Mevlâna’ya atfedilen ‘Ne olursan ol, gel’  sözü, ona ait olmayan 7’ nci ciltte yazılıdır” diyor.

Ancak, bazı profesörlerimiz de, “ Bu söz zaten ‘Ne olursan ol, gel ‘ değil; ‘Ne olursan ol, vazgeç- tövbe et öyle gel’ anlamındadır “ diyorlar.

 Onu da yarın görelim.

GÜNÜN SÖZÜ:” AYRAN ÇANAĞIM ÖNÜMDE OLDUKTAN SONRA, ANDOLSUN Kİ KİMSENİN BAL ŞERBETİNİ DÜŞÜNMEM. AZIKSIZIM, BÖYLE OLDUĞU HALDE SENİ AZIKLANDIRMAYA ÇALIŞIRIM VE BEN, HÜRRİYETİ KULLUĞA SATMAM.” ( MEVLÂNA)

Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.

NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!