Merhaba saygıdeğer okurlarım,

Yeni yıla girmeden başlayan şiddetli soğuk algınlığı yeni yılda da yakamı bırakmayınca bu haftaki köşe yazımdan ötürü sizlerden özür dileyecekken, bugün elim kalem tutar oldu.

Çok ama çok eskilere dayanan Yalova Termal Kaplıcaları ile ilgili sizin de nazari dikkat çekeceğine inandığım bir anımı sizinle paylaşmak istedim.

Bugün eski yılbaşı akşamlarını ansak da daha doğrusu arar olsak da beyaz mendil sallayan halimizle yuvarlanıp gidiyoruz.

Yalova Termal Kaplıcalarında bir yılbaşı akşamı düşünün, yarım metre kar kaplamış açık havuz kenarlarında kartopu oynayıp sıcak sudan istifade ile gününe gün katan konukların mutluluğu bir başka olurdu.

Termal’e girişteki renkli havuzların görüntüsü de karlar arasından renkli renkli akması da bir başka heyecan sebebi idi. Acaba diyorum havada mı küskün bize.

Konumuza gelince eskiden işletmenin muhtelif birimlerine istinaden resmi bayramlarda, dini bayramlarda ve tabi ki yılbaşı tatillerinde ekstra dediğimiz yardımcı işçiler alınırdı. Bu işçilerin birçoğu restoran bölümüne ait komiler, valeler, vs. gibi.

Bende zaman zaman bu bir haftalık komi açığını kapatmak üzere bir haftalıkta olsa görev alırdım. Dayımın metrotel olması yanında restoranlar müdürü de olması, bana bazı imtiyazlar tanınması kendiliğinden oluşuyordu.

Bu sayede hiçbir komi salonda görev alamazken benim salonda görev almam, daha doğrusu garsonların garsonu Erdinç Hoşgör’ün yanına verilmem bir başka ayrıcalıktı sanırım.

Yılbaşına hazırlanmış muhteşem salonun yemek müziğini balkanların bir numaralı orkestrası Necip Devitçioğlu ve arkadaşları yapıyorlardı. Yemek servisi kremalı mantar çorbası servisi ile açıldı.

Görevli olduğumuz masa salonun tam ortasında orkestra ile karşı karşıya olması da masamızın iki kişilik konukları değerli kişiler olması muhakkaktı.

Garsonumun yanında boşalan çorba kaselerini almasını beklerken, bayan konuğumuzla göz göze geldik. Ben hayatımda bu kadar güzel bir bayanla bir daha göz göze geleceğimi sanmayarak kendimden geçmiştim ki, garsonumun dirsek teması ile kendime geldim.

Boşları bırakmak için arka bölüme geçtiğimde kulağımdan tutan dayım, bütün hışmı ile üstümü çıkartıp hemen eve gitmemi emretti. Soyunma odasındaki merdivenlere çıkıp oturarak ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.

Garsonum Erdinç Hoşgör beni kenara çekerek, “Farkında mısın senden başka salonda komi var mı yok. Bir tek sen varsın niye çünkü dayın metrotel, onun için bütün gözler sende. Peki sen ne yapıyorsun, elimdeki tabağı sana dürterek anca verebiliyorum. Çünkü bayanın gözlerinden kendini alamıyorsun. Peki ısrarla baktığın bayan kim biliyor musun, o zaman ben söyleyeyim. İran Şahı Rıza Pehlevi’nin karısı meşhur Süreyya” deyince, 13 yaşında hayran olduğum, gece gündüz haberleri ile yatıp kalktığım Süreyya’mı derken, dayım garsonuma söyle şunun elini yüzünü yıkasın doğru salona deyince bir kez daha şaşırdım. Beni göremeyince merak edip dayıma sormuşlar, oda hemen geliyor diyerek arayı kapatmış.

Saygılarımla.