GÜNAYDIN Değerli Okurlar,

Türkiye Cumhuriyeti’ nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, millî eğitim konusuyla ilgilenmesi daha Kurtuluş Savaşı sıralarında ilgilenmeye başlamıştır.

16- 21 Temmuz 1921 tarihleri arasında Ankara’ da, izlenecek yeni eğitim politikasının esaslarını tespit etmek üzere, bir “Maarif Kongresi” ni toplamış olması bunu açıkça gösterir. Onun bu ilgisi, Kurtuluş Savaşı’ ndan sonra daha da güçlenir.

Atatürk’ ün eğitim görüşleri incelenirse görülür ki, o da, diğer eğitim reformcuları gibi şu iki işi yapmaktadır:

Geleneksel eğitim sistemini yetersiz bulmakta, eleştirmekte ve bunun değiştirilmesini istemektedir.

Bunun yerine konmasını istediği yeni eğitim sisteminin ana ilkelerini tespit etmektedir.

Fakat Atatürk’ ü diğer eğitim reformcularının çoğundan ayıran önemli bir yönü, onun bu iki işlemi belirli bir zaman sırası içinde değil, birbirine paralel olarak yapmasıdır.

Atatürk’ e göre geleneksel eğitim sistemi, Türk Milleti’ nin gerilemesinde en önemli etken olan eğitim sistemidir.

Atatürk, bu geleneksel eğitim sistemini, daha 16 Temmuz 1921’ de Ankara’ da toplanan Maarif Kongresi’ ni açış konuşmasında şöyle değerlendirir:

“Bugüne kadar takip olunan tahsil ve terbiye ( eğitim ve öğretim ) usullerinin milletimizin tarihi tedenniyatında (gerilemesinde) en mühim (önemli) âmil  ( etken)  olduğu kanaatindeyim. Onun için bir millî eğitim programından bahsederken, eski devrin boş inançlarından ve yaradılış niteliklerimizle hiç de ilgisi olmayan yabancı fikirlerden, doğudan ve batıdan gelebilen bütün etkilerden tamamen uzak, millî karakterimiz ve tarihimizle uyumlu bir kültür kastediyorum. Çünkü millî dehamızın tam olarak gelişmesi ancak böyle bir kültür ile sağlanabilir. Herhangi bir yabancı kültür, şimdiye kadar takip edilen yabancı kültürlerin yıkıcı sonuçlarını tekrar ettirebilir. Kültür (fikri kültür) ortamla uyumludur. O ortam milletin karakteridir.”

Atatürk’ e göre mektep- medreseyi kapsayan geleneksel eğitim, bir kelime ile millete “yabancı” olan bir eğitimdir.

Atatürk’ün geleneksel eğitime yaptığı eleştiriler, başlıca üç ana noktada özetlenebilir:

Geleneksel eğitim, hem kuruluş sistemi ve hem de özü yönünden millî değildir. Bu eğitim millî dil, millî tarih, millî sanat yani topyekûn millî kültürün gelişmesine uygun değildir. Bunun gelişmesini engellemektedir. Bu ise, millî benlik duygusunun zayıflamasına yol açmıştır.

Geleneksel eğitim, bütünüyle bilimsel zihniyete kapısını kapatmıştır. Onun gözü bu dünyaya değil, öbür dünyaya çevrilmiştir. Bu sebeple de “çağın gereklerine ve toplumun ihtiyaçlarına cevap vermek” ten uzak bulunmaktadır.

Geleneksel eğitim ve öğretim yöntemleri, yaratıcılığı engelleyici niteliktedir. Yalnızca ezberciliğe dayanmaktadır. Bu ise, “yapıcı ve yaratıcı yeni nesiller” in yetişmesini sağlamaktan oldukça uzak bulunmaktadır.

Bugünkü yazımızı yine Atatürk’ ün eğitime verdiği önemi gösteren bir sözüyle sonlandıralım:

“Yeni Türkiye Cumhuriyeti’ nin yeni nesle vereceği terbiye, millî terbiyedir. … Hayatta en hakiki yol gösterici ilimdir, fendir!”

Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.

NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!