GÜNAYDIN Değerli Okurlar,

Birkaç gün sonra yeni bir yıla gireceğiz. Bugünkü yazımın (gelecek için çok çok önemli bulduğum için) “KURUMAK” üzerine olmasını istedim. Kurumak… Türkçesi KURUYORUZ!

Şu satırları dışarıda yağmur çiselerken yazıyorum. Konuya şuradan yaklaşalım. Savaş plânları barışta yapılır. Olası tehditler değerlendirilir ve önlem almak için de muhtelif plânlar hazırlanır. Plânlar hazırlanırken en az zaman ve en az para sarfı ile en iyi şekilde yapılması için en iyi hareket tarzları seçilir. Görevler verilir ve bu görevlerin yapılıp yapılmadığı takip edilir. Tehdit değerlendirmeleri devamlı yapılarak plânlar ve görevler güncellenir.

En son yazacağımı en başta yazayım, kuraklık dönemi için önlemleri esas alan plânlar şimdiden hazır olmalı ve gerekenler gerektiğinde beklemeksizin yapılmalıdır- yapılmalıydı. Kuraklık başladıktan ve su sorunu ortaya çıktıktan sonra plân hazırlamanın ve önlem almaya kalkışmanın günü kurtarmaya çalışmaktan başka hiçbir yararı olmaz.

Kuraklık, tarımsal sulama amacıyla yeraltından çekilen su kaynaklarının jeolojik dokuyu nasıl boşalttığını somut biçimde gösteriyor.

Hemen hemen dünyanın her yöresinde gözle görülen kuraklık, artık yalnızca meteoroloji raporlarında değil, uyduların yerçekimi ölçümlerinde de görünür durumda… Akademik veriler, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının sistematik biçimde azaldığını gösteriyor.

Su krizini yalnızca “azalan yağış” ile açıklamak, görülen asıl yapısal sorunu (yönetim rejimini) görünmez kılıyor.

Vahşi sulama, kaçak kuyular, içme suyunun (sanayi, tersane, vb) değişik amaçlarla kullanımı, yüksek kayıp-kaçak oranları ve havza ölçeğini gözetmeyen plânlama anlayışı, iklim sinyalini büyüterek toplumsal kırılganlığı derinleştiriyor.

Bu noktada sorunun merkezinde eksik altyapı değil, yanlış su siyaseti bulunuyor.

Su krizinin tarım bölgelerini, gıda zincirlerini ve suya bağımlı ekosistemlerini sarstığını görüyoruz. Bu değişim, birbirine benzeyen kırılganlıklarını daha görünür kılıyor.

Su açığı yalnızca tarımı veya kırsal alanları etkilemekle kalmıyor; ekosistemlerin dengesini bozarak, gıda fiyatlarını ve kentlerde su güvenliğini etkileyerek, hatta enerji-su döngüsü üzerinden tüm toplumun gündelik yaşamına uzanıyor.

Genelde daha önce “iklimsel güven bölgesi” olarak görülen kesimler de bile kırılganlık hızla artıyor. Dünya kuruyor. Kuraklık giderek artıyor. Suya duyulan ihtiyaç da giderek artacak.

Kuraklık ve seller dönemi yaşıyoruz.

Önce uzun bir kuraklık döneminden sonra şiddetli bir yağmur geliyor, seller bütün hızıyla suyu denize taşıyor, biz de genellikle sadece giden suyun arkasından bakıyoruz.

Yağmur suyunu tutmak, kanal veya kanaletlerle taşkınları yönlendirmek ve depolamak gerekmiyor mu? Sarnıç sistemi neden hiç yok? Neden düşünülmüyor? Derelerdeki taşkınların kaynağından itibaren belirli aralarla setlerle kesilmesi ve yönlendirilmesi gerekmiyor mu?

Sanayi tesislerinin ya da tersanelerin yağmur sularını yeraltı baraj ve depolarında toplamaları gerekmez mi? Ya da neden denizden yararlanmak düşünülmüyor?

Yakın gelecekte yaşanacak kuraklık ve su sıkıntılarını giderebilmek için elde mevcut su varken, barajlarda su bulunuyorken (baraj ve baraja su taşıyan dereler dâhil) gerekli önlemleri gecikmeksizin almak zamanı geçiyor.

Farkında mısınız? Türkiye’ nin gölleri yavaş yavaş kuruyor. Akşehir Gölü, Eber Gölü, Acı Göl, Marmara Gölü, İznik Gölü, Tuz Gölü, Sultan Sazı Millî Parkı ağır hasta, ölüm döşeğinde… Yok olmaya yüz tutmuş durumdalar. Bir akademik açıklamaya göre 240 gölümüzün 186’ sı kurudu. Tatlı su hayat… Yemeden günlerce yaşayabilirsiniz ama içmeden en fazla bir gün yaşarsınız. Tatlı su olmadan hayatınızda önemli saydığınız ne varsa inanın hiçbir önemi yok.

Şu gerçeği kabul edelim. Kimsenin umurunda değil. Toplum çok rahat… Bir futbol maçında top ele değdi mi değmedi mi, pozisyon penaltı mı değil mi, bütün gece tartışılıyor ama kuraklık ve getireceği sorunlar nedense kamuoyunda yeterince yer almıyor.

Gelecek nesilleri sağlıklı bir dünyanın beklediğini asla söyleyemeyiz. Üstelik korkarım gelecek su savaşlarına gebe…

Evet, yönetim kadrolarında sorunun çözümü için çaba gösterenler var, toplum içinde de olumsuz davranışlara tepki gösterenler var ama bunlar yetersiz.

Toplantılar yapılıyor, kararlar alınıyor ama ne yazık ki ortada olumlu bir sonuç göremiyoruz.

Kuraklık; tarım, hayvancılık, sanayi ve sosyal hayatı olumsuz etkileyecek. Öyle böyle değil!

Yağmur suyunun her damlasını tutmak gerek. Bu ise lâfla olmaz. Talimat verdik yapılacak, projesi hazır yapılmasını bekliyoruz, demekle de olmaz. Ne yapılacaksa (ki konunun uzmanlarının nerede ne yapılacağını çok iyi bildiklerini düşünüyorum) bir an önce yapılmaya başlanmalı. Sonra çok geç olacak ve alınan önlemler yeterli olamayacak. Suya duyulan ihtiyaç sadece baraj ve baraja su taşıyan dereler civarına yağan yağmurlarla karşılanamaz. Yağmur dışında pek çok önlem var, bir parça ilgiyle bunlar bulunabilir. Yeter ki konuya önem verilsin.

Örnek mi istiyorsunuz? Yalova’ nın üstünde yağmur bulutları dolaşıyor, dolaşıyor sonra bölgeden uzaklaşıyor. Biz de aşağıdan bakıp yağmur yağsın diye dua ediyoruz. Oysa sadece bulut tohumlama ile barajın yarısı dolardı.

(Yeri geldikçe sıradan sade bir vatandaş duyarlılığı ile konu hakkındaki düşüncelerimi paylaşacağım. Elimden gelen sadece bu!)

Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.

ATATÜRK Diyor ki: “ NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!”

NE MUTLU ATATÜRK’ ÜN İZİNDEN GİDENE!