GÜNAYDIN Değerli Okurlar,

Bugün, biraz tarih sayfalarını aralayacağız.

Bazı olayları asla unutmamak gerekiyor!

23 Aralık 1930 günü, Menemen’de hükûmet merkezinde toplanan bir gurup yobaz, kendi görüşlerine yakın olanların desteklerini de alarak ayaklanmış ve “ Şeriatı kurtarmaya geldik” çığlıkları altında, Kubilay isimli bir genç bir yedek subayı katletmişlerdi.

Bugün, Kubilay anıtlaşmış ve bir “Anıt Adam” olmuştur. Onun ve bekçilerinin  (Hasan, Şevki) adları Menemen’de Yıldıztepe’de gökyüzüne yükselen üç sütunlu anıtın granit taşlarına işlenmiştir. Anıtın arka yüzünde bizlere seslenen bir yazı vardır:

“İNANDILAR, DÖĞÜŞTÜLER, ÖLDÜLER. BIRAKTIKLARI EMANETİN BEKÇİSİYİZ.”

Bize bırakılan emanet ise Atatürk ilkeleri ve inkılâplarıdır.

Kubilay’ı şehit edilişinin yıldönümünde anarken, yakın geçmişi; özellikle günümüz ortamındaki oluşları, yanlışları ve yanılgıları yeterince anlamak, kavramak ve bilmek gerekmiyor mu?

1925-26 yıllarında Türkiye Cumhuriyeti’nde çok köklü değişiklikler yapılmıştı. Şapka geliyor, çağ dışı görüntüler ortadan kalkıyor, tekke ve zaviyeler kapatılıyordu.

Bütün bu sosyal ve siyasî alanda yapılan değişiklikler, beraberinde reaksiyonlar da getirdi. Atatürk, bütün bu reaksiyoner hareketleri bastırmayı başardı.  1927’ den sonra Türkiye’de, Atatürk’ün önderliğinde kurulan bir otorite, istikrarı sağladı ve yavaş yavaş bir sükûnet oluştu.

Türkiye’de, 1929-30 ekonomik buhranından sonra, yeni bir siyasî yapılanmaya gidildi. Atatürk, bu genç cumhuriyetin çok partili bir hayata hazır olup olmadığını anlamak istiyordu.  Yalova’da, yakın arkadaşı Fethi Bey’e yeni bir parti kurdurttu.

Ancak, bu parti, bir süre sonra, giderek tabanda cumhuriyetin yaptığı bütün yeniliklere düşman olan güçlerin bir araya geldiği, özellikle lâik cumhuriyeti tehdit eder hale geldi. Fethi Bey, bunun üzerine partiyi feshetmek zorunda kaldı.

İşte, bu partinin aracılığıyla rejimi yıkmaya çalışacak güçlerin, bu olanağı ortadan kalkınca, bu sefer rejime dolaylı yoldan, kanunî olmayan yollardan saldırmaya başladıklarını görüyoruz. Ancak, bunlar da güçlerinin yetmeyeceğini anlamışlardı. Küçük bir prova denenmek istendi. Ekonomik sıkıntıların en çok yaşandığı Ege bölgesinde bir irtica hareketi provası hazırlandı.

Bu bölgede, birkaç yobaz, köy köy dolaşarak cahil halkı isyana kışkırttılar. 23 Aralık 1930 günü, Menemen’e dışarıdan gelen Derviş Mehmet ve yandaşları, “ Din elden gitti, şeriat isteriz” çığlıklarıyla halkı ayaklandırdılar. 

Menemen’de halkın büyük bir kısmının katılımıyla ayaklanma büyüdü.

Olay duyulunca, Menemen’de yedek subaylık yapmakta olan Kubilay isimli genç bir öğretmene, bir Manga askerle bu çılgınca eylemi önleme görevi verildi. Ne var ki, yobazlar, Kubilay’ın üzerine saldırarak başını bir bıçak ile kestiler. Kesik başı bir sırığın üzerine geçirerek, sokaklarda gösteri yaptılar. Bu arada Bekçi Hasan’la, Bekçi Şevket de olaya müdahale etmek isterken şehit edildiler.

Şüphesiz, genç cumhuriyetteki ekonomik – sosyal -  siyasal değişiklikler bazı menfaat çevrelerinin yeni cumhuriyet rejiminin getirdiği ekonomik politikalardan rahatsız olmaları ve çıkarlarının tehlikeye düşmesi böyle bir çılgınlığa sebep olmuştu.

Atatürk, bu olayı basit bir cinayet olarak görmedi. Bunun doğrudan laik cumhuriyete yöneltilmiş bir ihanet olarak yorumladı ve arkasından en sert tedbirleri aldırdı.

Olay üzerine toplanan Bakanlar Kurulu, Menemen Olayı’ nın cumhuriyete karşı geniş kapsamlı bir ayaklanma olduğu gerekçesiyle Menemen ile Manisa ve Balıkesir’in merkez ilçelerinde bir ay süreyle sıkıyönetim ilân etti. (31 Aralık 1930)

Kurulan Sıkıyönetim Mahkemesi, 34 kişiyi ölüme mahkûm etti. Ayrıca 41 kişiyi de ağır hapis cezaları verildi. Mahkeme olayın siyasi bir yönünün bulunmadığı kanaatine vardı ve Menemen halkının bir başka yere nakledilmesinden de vazgeçti.

Bana göre, bundan çıkarılacak sonuç ve alınacak ders şudur: Devleti ve Cumhuriyet’i yıkmaya çalışana, kim olursa olsun, hoşgörü olamaz, olmamalıdır.

Günün Sözü: “İlk iliği kaçıran, düğmeleri sonuna kadar ilikleyemez!” (Goethe)

Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun!