GÜNAYDIN Değerli Okurlar,

17 Aralık 1273 günü, büyük tasavvuf şairi, düşünür; Mesnevî adlı didaktik epik şiiriyle tasavvuf düşüncesini ve edebiyatını büyük ölçüde etkileyen Mevlâna Celâleddin Rumî, vefat etmişti.

Bugün, Mevlâna ve eserlerinden söz edeceğim.

Mevlâna, 1207 yılında Güney Türkistan’da Belh’ te doğmuştu; babası Sultan-ı  Ulemâ lâkabıyla anılan Bahaeddin Veled idi.

Bahaeddin Veled, Moğol işgalinden kısa bir süre önce, ailesiyle birlikte Belh’ ten göç etti.

Aile Bağdat, Küfe, Mekke, Medine, Kudüs, Şam, Halep ve nihayet değişik Anadolu şehirlerinden sonra Konya’ya geldi.

Bahaeddin Veled’in ölümünden sonra, onun müritleri yani tasavvufî hakikatleri ondan öğrenen ve ona bağlı kimseler, Mevlâna’nın etrafında toplandılar.

Mevlâna, bir süre sonra Halep ve Şam’a gitti. Buralarda eğitimini tamamladı ve tekrar Konya’ya döndü.

1244 yılında, Mevlâna 50 yaşlarındayken, Konya’ya Şems-i Tebrizî diye tanınan Tebrizli Şemseddin Muhammed geldi. Bu olay, Mevlâna’ nın hayatında büyük bir değişiklik meydana getirdi. İki mutasavvıf, aylarca birlikte yaşadılar; zikir ve ibadetle meşgul oldular. Celâleddin, öğrencilerini ve ailesini bir yana bıraktı. Ancak, çevrenin baskısı üzerine Şems, Konya’dan ayrıldı. Bir süre sonra, Celâleddin’ in bu duruma çok üzüldüğünü gören oğlu Sultan Veled, Suriye’ye giderek Şems’i geri getirdi. Ne var ki, bir süre sonra Şems-i Tebrizî öldürüldü.

Mevlâna Celâleddin Rumi, bunun üzerine Şems-i Tebrizi’ye karşı olan muhabbetini de işlediği 48 bin beyitlik Divan-ı Kebir’i yazmaya başladı. Bu divanı Şems’e izafeten Divan-ı Şems diye de anılmıştır.

Mevlâna’nın başlıca eserleri: Mesnevi, Divan-ı Kebir, Fihi ma Fih, Meclis-i Sab’a ve Mektubat’ tır.

Fihi ma Fih: Mevlâna’nın sohbetlerinin not edilmesiyle meydana gelmiş, Farsça mensur eserdir. Fihi ma Fih’ te, tasavvufî dünya ve ahiret görüşleri hikayelere bağlanarak anlatılmış, Mevlâna’ nın  akıcı üslubu, eseri bir kat daha  zenginleştirmiştir.

Mecalis-i Sab’a: Mevlâna’nın yedi vaazı veya öğüdünün not edilmesiyle meydana gelen Arapça- Farsça mensur eserdir.

Mektubat da mensurdur. Yani düz yazı ile yazılmıştır. Mevlâna’nın Selçuklu Devleti ileri gelenlerine, başta Sultan olmak üzere vezirlere, emirlere, dostlarına, herhangi bir konu ile ilgili olarak yazdığı 145 mektup sureti bir araya getirilerek hazırlanmıştır.

Mevlâna’nın en büyük ve ölümsüz eseri, 6 ciltlik Farsça manzum olarak yazılmış Mesnevî’ dir. Mesnevî, adını Divan Edebiyatı’ndaki bir nazım şeklinden almıştır.

Hazreti Mevlâna’ya ait olduğu bile tartışmalı olan, hatta bazı araştırmacılara göre Mevlâna’nın sözü olmadığı sabit olan, “ Yine gel, yine gel” anlamına tercüme edilen meşhur rubai ise tartışma konusudur. Prof. Dr. Erkan Türmen ile Prof. Dr. Orhan Karmış, rubainin tercümesinin “yine gel” olarak değil, “vaz geç- tövbe et” anlamında kullanılması gerektiğini ileri sürmektedirler.

Prof. Dr. Orhan Karmış’ın konu hakkındaki açıklaması şu şekildedir:

“Bu kelimeyi ‘Tekrar gelmek’, ‘Asla rücu etmek’, ‘dönmek’ anlamında tercüme etsek bile, bu sözler Mevlâna’ ya ait olsa bile, Hz. Mevlâna hiçbir zaman putperest ve kâfirlere bu olduğun hal üzere gel demek istemiyor. Tövbeni bozmuş olsan da, imandan küfre dönmüş olsan da tekrar imana gelmen şartıyla İlahî rahmet kapıları sana açılabilir, demek istiyor.”

 Prof. Dr. İlber Ortaylı da, konu hakkında şunları söylemektedir:

“Ne olursan ol, yine gel sözü, Mevlâna’ya ait değildir. Çünkü o, XVII. yüzyılda yazılmış bir şiir... Mevlâna öldükten sonra söylenmiştir. Konya’ da dergâhın kapısına da, Mevlâna’nın şiiri olmadığını yazdılar.”

Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.

NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!