Yaşadığımız kentin doğası, evleri, caddeleri, sokakları, kurumsal yapıları ve kültürel yapısı ne kadar önemli olsa da kentin yaşayan, yaşatan sesi; o kentin insanı ve bu insan varlığının duyarlılığıdır.

Merkezi veya yerel yönetim tarafından doğal, kültürel veya fiziki yapısından biri veya birden fazlası tahrip edilirken o kentin insanı sessiz ve suskun kalıyorsa, o kenti elbette sahipsiz kabul etmek durumunda oluruz. Ülkeler ve ülkemiz için de aynı değerlendirmeyi yapabiliriz.

Peki; oylarıyla seçtiği gerek merkezi ve gerekse yerel yöneticilerine sahip çıkmayan, arkasında durmayan bireyleri nasıl bilinçli bir yurttaş ve bilinçli bir partili olarak kabul edebiliriz?

Tepkisiz yurttaş ya tam cahil, ya çıkarcı “satılmış”, ya sindirilip baskılanmış ya da hepten korkaktır. Tümden tepkisiz ve sessiz bir tolum düşünülemeyeceğine göre; tepkisiz toplumlarda özgürlükler kısıtlanmış, sesler kısılmıştır.

Haddimizi aşmaya özenle yaklaşarak şöyle diyebiliriz.

“İktidardan her zaman şikayet edilir. Hatta oy verenler bile bazan göstermelik, bazan da gerçekten şikayet edip yakınırlar.” Diyebiliriz.

Ülkemizde “parlamenter, anayasal ve sosyal hukuk devleti” tanımı ve uygulanmasında sıkıntı varsa bu konuda sözü ve eylemi olması gereken kurumlar, partiler, yazılı, sözlü/görüntülü basınımız var. Yazılı ulusal basında sağlı sollu kocaman köşe yazarlarımız var. Elbette biz; yerimizi ve haddimizi bileceğiz ammaa… benim yurttaş olarak sorumluluğum ne olacak, sesim hiç mi çıkmayacak?

Ben Atatürk’ün kurduğu hür ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin olanaklarının kısıtlı olduğu ve henüz daha kırklı yaşlarında üniversite seviyesinde okuma olanağı bulduysam; bu ülke ve yaşadığım kent için söylenecek sözüm, gerektiğinde de eylemim olmalı diye düşünüyorum. Laf uzayınca “sadede gel” denir ya, biz de sadede gelecek olursak… Kısaca ve özet olarak:

Bu sorumluluk ve yurtseverlik duygusuyla şimdi asıl konumuza gelelim.

30 Mart2014 yerel seçimlerinde muhalefet partisi CHP adayları seçimi az farkla kazandı. İktidar olan AKP bu sonuca itiraz etti ve 1 Haziran 2014 de yeniden yapılan seçimde CHP oylarını biraz daha artırarak seçimi tekrar kazandı. Ancak iktidarın bu sonucu hazmetmesi pek kolay olmayacaktı.

Belediye yönetimini devralan CHP ekibi hemen çalışmalara başladı ama, İçişleri Bakanlığının kılıcı hep tepelerindeydi. Müfettişin biri gitmeden yeni müfettiş ekibi geliyordu. Böylesi baskılı beş yıllık dönen tamamlandı. Gelindi 31 Mart 2019 yerel seçimlerine.

İktidar partisi merkezi yönetimin tüm araç ve olanaklarını seferber etse de kentimiz halkı CHP adaylarını yeniden seçti. İktidar partisi başarısız il yönetimini hemen değiştirdi.

Seçimi kazanan ve koltuğunu koruyan ekip daha güçlü bir çalışma süreci başlattı, ancak sonucu hazmedemeyen iktidar partisi pusuda bekliyor, fırsat kolluyordu. Bu bekleyiş pek uzun sürmedi. 6 Şubat 2020 günü Yalova Belediye yönetimi geçmişi 2014’den önceye ulaşan bir yolsuzluğu tespit ediyor ve hemen savcılığa suç duyurusu yapılıyor, aynı anda İçişleri Bakanlığından da müfettiş talep ediliyor.

Bu yolsuzluğu tespit eden ekibi kutlamak ve alkışlamak gerekliyken; yolsuzluğun ortaya çıkmasında büyük emeği ve çabası olan Başkan Yardımcısı Halit Güleç 10 Şubat 2020 günü gözaltına alınıyor ve sonrasında da tutuklanıyor. Daha Şubat ayı bitmeden de Başkan Vefa Salman açığa alınıyor. Takdir ve alkış yerine intikamcı ve daha ötesi lekeleyici ve karalayıcı bir süreç hızla devreye alınıyor.

Ulusal ve yandaş basında boy boy resimler ve “Yalova Belediyesinde milyonluk-milyarlık yolsuzluk, zimmet, vurgun” başlıkları ve vur vurabildiğince denilebilecek yargısız infaz kampanyası aylar bir yana, ustaca yıllara yayılıyor.

Ağır Ceza Mahkemesindeki dosyasına üç farklı bilirkişi; mevcut yönetimin temiz olduğuna dair rapor sunuyor.

CHP Genel Başkanı İçişleri Bakanı S. Soylu’ya “Belediye başkanımız ve ekibi ile ilgili devletin müfettiş raporları, bilirkişi raporları Başkanımız ve Başkan yardımcımız için zimmet suçu yok, temizler diyor. Sizin elinizde bir belge, bir bilgi varsa, bana verin ki; bende bu kişileri partimden atayım” diyor.

Ülkemizde yargı bağımsız da; ortada uygulanmayan Anayasa Mahkemesi kararları duruyor. Merkezi yönetim hoşuna gitmeyen kararları açık ve net şekilde tanımadığını ve tanımayacağını ilan ediyor. Anayasal bir düzen diyoruz da, yurttaş olarak ona ne kadar sahip çıkıyoruz…

Biz yine de Yüce Türk Adaletine güvenerek beklerken 28 Aralık 2023 tarihinde yapılan duruşmada Başkan Vefa Salman ve Başkan Yardımcısı Halit Güleç ZİMMET ve EVRAKTA SAHTECİLİK suçlarından berat ederek aklandılar. Sadece görevi ihmalden ceza aldılar ve yiye görevi ihmalden Mart 2014 dönemi öncesinin AKP’li Belediye Başkanı olan Yakup B. Koçal’da ceza aldı.

Sonuç olarak bu olayın düşündürücü ve sorgulayıcı yanı:

Vefa Salman-Halit Güleç ekibi Yalova Belediyesini yaklaşık altı yıl yönettiler. Bu süre içinde rutin olarak altı ay arayla işin uzmanı müfettişler tarafından incelendiler. Ayrıca şu veya bu bahaneyle yapılan baskın müfettiş incelemelerini bir kenara koysak bile, altı yılda on iki kez uzman müfettişler uzun incelemeler yapıyor bu yolsuzluğu ve zimmeti ve dahi sahteciliği göremiyor. Oysa bu konuda uzman oldukları için bu görevde bulunuyorlar. Yargı ve bu müfettişlerin bağlı olduğu üst yönetim bu görevlilere “zimmeti ve sahteciliği neden görmedin” diye hesap sormuyor, cezai hiçbir işlem yapılmıyor?

Vefa Salman’ın veteriner, Halit Güleç’in iş insanı olduğunu biliyoruz. On iki kez detaylı inceleme yapan, temiz raporu yazan müfettişlere dokunulmuyor.

Kendi yönetimlerinin çok öncesinde kurulmuş olan zimmet ve sahtecilik çarkını bulup çıkaran ekip (Vefa-Halit) neden bu kadar karalandı, neden lekelendi ve Halit Güleç nede cezaevinde tutuldu?

CHP Genel merkez yönetimi bu olay karşısında çok duyarlı olurken; CHP İl Yönetimi neden pasif bir duruşu tercih etti.

Yalova halkı eğitim düzeyi bakımından ülkemiz kentleri içinde çok önde bir yere sahip. Bu kentin insanlarının vermiş olduğu oya sahip çıkma ve seçmiş olduğu yöneticilerin arkasında durma konusunda cesareti neden bu denli zayıf ve kırık?

“Balık baştan kokar” diye bir özlü sözümüz var. Yoksa bu söz doğrultusunda şöyle mi düşünsek…

Tepkisiz, suskun, sindirilmiş ve baskılanmış bir toplum haline geldik. Günümüzün gerçeği bu. Öyleyse “Yalova da bu ülke gerçeğinden ve genel görünümünden payına düşeni aldı” deyip kenara çekilemeyiz.

Yalova Atatürk’ün kenti. Biz o miras ve özel kentin insanlarıyız. Farklı olmak zorundayız.

Haydi Yalova;

Önümüzde yine yerel seçim var. Yasal dayanaktan yoksun uygulama ve siyasi ayak oyunlarıyla iktidar tarafında gasp edilen belediyeyi; yeniden haklı ama mağdur olan tarafa kazandıralım.