Geceyi uykusuz geçiren kadın, sabah ezanı okunmadan yataktan kalkmıştı. Odaya serilmiş yer yatakları birbirine bitişik tek yatak gibiydi. Yorganlar birbirine karışmış, çocuklardan biri bir uçtan öteki öbür uçtan çekiştiriyordu. Kadın “kaderi kırık yavrularım” diye derin bir iç geçirdi. Duvarda asılı gaz lambasını yaktı, sonra kovadan aldığı bir tas suyla elini yüzünü yıkadı.
İkisi kız beş çocuk… En büyük oğlan on bir, en küçük üç yaşındaydı. “Bugün önlerine ne koyarım?” diye düşünüyordu. Henüz otuz sekizinde dul kalmıştı. “Küçük de olsa, tek göz odalı da olsa; şükürler olsun ki bu evimiz var” diye biraz yüreğini ferahlattı.
Eşiğin yanındaki duvarın içine konulmuş tahta rafları dolap ve kiler niyetine kullanıyordu. Kapak yerine basma bezden bir ipe asılı perdeyi açtı. Bez torbanın dibinde kalan son bir avuç simidi tencereye koydu, yağ küpünün dibini, kenarını kaşıkla adeta kazıdı; yine de yarım kaşık kadar yağ zor çıktı.
Kapıyı açıp hayata çıktı. Baharın mis kokusunu derin derin içine çekti. Hava henüz alaca karanlıktı. Mangala baktı, simit aşını pişirmeye yetecek kömür vardı. Kapı eşiğine oturdu, kocası için dualar okudu “haftaya senesi olacak” diye düşündü.
Gün ağarmaya, çocuklar sıra sıra uyanmaya başlamıştı. Sadece büyük oğluyla üçüncü sıradaki okula gidiyordu. Büyük kız okula verilmemişti, öteki kızla oğlan henüz okul çağında değildi.
Hızla yer yataklarını toplayıp yer sofrasını açtı, kalayı gitmiş bakır tabaklara birer kaşık bol soğanlı simit aşını koydu. Çocuklar yerken o bakıyor “bir kaşık kalırsa onu da ben yerim” diye düşünüyordu.
Büyük oğlu her şeyin farkındaydı. “İştahım yok, canım istemiyor” diye sofradan kalktı. Siyah önlüğünü giyip okulun yolunu tuttu. Okulu bırakıp evin geçimine omuz vermek istiyordu ama, şunun şurasında ne kalmıştı… Zaten son sınıftaydı, üç dört ay sonra okul bitecek, diplomasını alacaktı.
Cumartesi öğleden sonraları ve pazar günleri kahvehanelerde çakmaktaşı, sigara kağıdı ve çakmalara benzin satıyor; üç beş kuruş kazanıp anasına veriyordu. Okul bitince bir işe girecek hem sanat öğrenecek hem para kazanıp eve bakacaktı.
Daha önce yaz tatillerinde kamyon ve otobüslere ahşap kasa yapan bir yerde çalışmıştı. Okul bitince aynı işte çalışmak istedi ama haftalığı azdı. Ustası “madem biraz fazla para kazanmak istiyorsun, inşaat işi yapan kalıpçı arkadaşım var onunla konuşayım. Sen yarın yine gel bakalım” dedi.
Kamil ertesi gün ustasının yanına vardığında usta “ben konuştum, Başkarakol'dan vali konağına doğru giderken iki üç yüz metre ileride, sağda inşaat var. İşte o inşaatın kalıp işini yapan Sakıp usta seni bekliyor. Yanına var, hemen işe başla. Sana bizden daha iyi, biraz daha çok para verecek” dedi.
Varacağı yer epeyce uzak olsa da koşarak Sakıp ustayı buldu. Sakıp usta otuz otuz beş yaşlarında palabıyıklı, kara yağız biriydi. Kamil’in önüne bir önlük takıp, kalıptan sökülmüş bir kap dolusu eğri çiviyi; orada duran kocaman kara taşın üstünde doğrultmasını söyledi.
Öğlende topluca zeytin, peynir, soğan ekmek yendiler. Akşam paydosunda usta Kamil’e “yarın yanında iş elbisesi getir, üstünü burada değiştirirsin” dedi. Usta öyle demiş olsa da Kamil’in pantolonu tekti.
Çivi doğrultma işi iki günde bitti. Sonra kalıp üstünde çalışmaya başladı. Önceleri ustasına ve diğer iki kalfaya istedikleri malzemeyi veriyordu ve bir iki hafta kadar böyle sürdü. Cumartesi akşamı ustası haftalığını verirken “gelecek hafta kalıp çakmaya başlarsın, haftalığın da on lira artar” deyince çok sevindi.
Yaz sıcağı bitmiş, ağaçlardan güz gazelleri sarı sarı dökülmeye başlamıştı. Eskilere “kuş uçmaz, kervan geçmez” denilen bu yerlere sanki nur yağmış gibiydi. Bir evin kalıp işi bitmeden öteki sıraya giriyordu. Sakıp usta haftalığa bir onluk daha koymuştu.
Yetiş kalfa üç dört gündür işe gelmiyordu. Kamil merak edip sorunca Sakıp usta “valla sen ondan daha iyi kalfa oldun. Onu gönderdim, şimdi sen kalfa oldun. Ona verdiğim günlük tütün, sigara parasını da sana vereceğim” deyince Kamil hemen itiraz etti. “Ben tütün sigara içmem, paran senin olsun” deyince Sakıp usta cevabını hemen yapıştırdı “sen de o parayla baklava alır eve götürürsün” deyince ‘demek zam illa da tütün cigara içmem için değilmiş’ diye rahatlayıp gülümsedi.
İşler adeta tesbih tanesi gibi sıraya dizilmiş gibiydi ve günler, yıllar hızla geçiyordu. Sakıp usta neredeyse işleri tamamen Kamil’e yüklemişti. Okuyup yazma bilmeyen Sakıp usta hemen her işte “Kamil oğlum hesabı sen yap, fiyatı sen söyle” diyordu.
Sakıp ustanın düzenli bir hayatı, şehrin orta göbeğinde konak misali bir evi ve… ve o evde çok güzel kızı Sakine vardı.
Sakine olsa ola on seki, bilemedin on dozunda, Kamil askerlik yoklamasını yaptırmış, yirmisinde hazır asker sayılırdı. Cumartesi iş paydosundan sonra takımlar toplandı, haftalıklar verildi. Sakıp usta Kamil’in kolundan tutup “hele sen az dur” dedikten sonra “aha bu eli kadı da al, haftaya bönn ananı alıp bize gel. Bu parayla anana üst baş, kendine de bi şeyler alırsan al, yetmezse bir elli daha var olduğunu da bil” dedi.
Durumu üç aşşa beş yukarı anlayan Kamil mos mor olmuştu. Ustasının elini öpüp ayrıldı. Akşam eve varınca saçları iyice ağarmış anasıyla konuştu. Sanki her şey beklendik bir durumdu, bu nedenle çok konuşup, tartışılmadan hazırlık süreci planlandı.
Kamil’in anası elinde bir kutu fıstıklı baklava ile Sakıp ustaların kapısını çaldı. Kapıyı Beşire Hanım açtı, hemen yanında Sakıp usta vardı.
Beşire hanım “hava güzel, aha şurada hayatta oturak” diye, gelenleri gane ‘havuz’ başında kurulu sofraya davet etti ama; yemekte evin kızı yoktu.
Yemek sonrası kahveleri Sakine kız getirdi. Sakıp usta kahvesini alırken “kızım hele sen de şöyle yanıma bi otur, diyeceklerimi sen de duy” dedi.
Sakine kız babasıyla anasının ortasına oturdu ama kaçamak gözle hep Kamil’i süzüyordu. Onun gözünde Kamil; boylu poslu, kara yağız biriydi. Daha önce bir iki kez uzaktan gördüğü bu genci gözü tutmuştu.
Sakıp usta kahveler içilirken Kamil’in anasına dönerek “Elif bacım hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Ben okuma yazması kıt biriyim. Aha bu Kamil oğlan sekiz on senedir benim elim ayağım, gözüm kulağım oldu. Aha şimdi o olmasa ben bi heçim. Allah bu oğlanı size de bize de bağışlasın. Askerliği de geldi. Bunca sene beraber omuz omuza çalıştık. Öz babası olmasam da üstünde emeğim var… ben de biraz babası sayılırım. Elif bacım senin de göynüne yatarsa kızım Sakine’ynen oğlumuz Kamil’i askerlik öncesi everek” derim.
Her şey beklendiği gibi gelişse de Sakine ve Kamil kıp kırmızı kesildi. Sonra Sakıp usta gençlere dönerek “kızım Sakine sen ne dersin, oğlum Kamil sen ne dersin” diye ayrı arı sordu. Gençler başlarını önüne eğip onay verince; Sakıp usta kalkıp her iki genci alınlarından öpüp, Elif hanımın önüne götürdü. Gençler önce Elif hanımın elini öptü, sonra dönüp gözyaşı sel olan Beşire hanımın elini öptüler.
Kamil’le anası kalkacak gibi olunca Sakıp usta, Beşire hanımı kaş göz işaretiyle uyardı. Beşire hanım da Elif hanıma dönerek “bacım aha bu satten sonra nereye varıcın… biz bundan kelli hısım akraba olduk sayılır. Valah billah sizi bırakmam. Allaha şükür yerimiz yatağımız bol. Burada yatar, sabah gidersiniz” diye ısrarcı olunca Kamil; bütün cesaretini toplayıp “tamam da ben sabah kahvaltısında simit aşı isterim, yoksa burada kalmam” dedi.
Dana sonra simit aşını isteğini merak eden Sakine’ye “o sabah karnım çok açtı. Bütün gece açlıktan uyuyamamıştım. Sofraya oturduk, anamın yüzü bembeyazdı. İki gündür ağzına bir lokma girmediğini biliyordum. Kaşığın ucuyla tattım…”canım istemiyor, tok gibiyim deyip, sofradan kalktım. Çabucak siyah önlüğümü giyip okulun yolunu tuttum. O günü hiç unutmadım. Şimdi Allaha şükür durumumuz iyi” diye sözünü zorlukla tamamladı. Gözleri dolu doluydu. “Ben simit aşını çok severim. Sen de haftada bir iki pişirirsen iştahla yeriz” diye Sakine’nin elini sıkıca tuttu.
Değerli okurlar; merak edenler için Gaziantep Usulü Simit Aşı Tarifi ve Gerekli Malzemeler:
- 2 bardak su
- 1 bardak simit (İnce bulgur)
- 1 yemek kaşığı tuz
- 1 yemek kaşığı kırmızı biber
- 1 yemek kaşığı karabiber
- 2 baş doğranmış soğan
- 1/2 (yarım) bardak sıvı yağ
Gaziantep Usulü Simit Aşı Tarifi Fotoğraflı Yapılışı
- İnce doğranmış soğan ile yağ iyice kavrulur.
- Kavrulduktan sonra salça, tuz ve su ilave edilerek bir taşım kaynatılır.
- Sonra kaynayan karışıma simit ilave edilir.
- Normal pilavdan biraz daha sulu iken ocaktan alınır.
- Bir tavada yağ ısıtılıp içine kırmızı biber eklenip yemeğin üzerine dökülür. Yemek servise hazırdır.