Süleyman Demirel Türkiye Cumhuriyeti’ni işte böyle tanımlıyor:
“Eğer bana 'cumhuriyet nedir' diye sorarsınız, size cevabım şudur: 'cumhuriyet benim işte!' İslamköy’den çıkmış bir köylü çocuğunu cumhurbaşkanı yapan, cumhuriyettir. Cumhuriyet budur. Bunu büyük Atatürk’e borçluyuz."
1965-1993 yılları arasında yedi farklı hükümette toplam 10 yıl 5 ay süreyle başbakanlık, 1964-1980 yılları arasında Adalet Partisi, 1987-1993 yılları arasında ise Doğru Yol Partisi Genel Başkanı olarak görev yaptı.
1990’lı yıllar, dünya siyasetinde büyük dönüşümlerin yaşandığı ve ülkemizin de bundan etkilendiği bir dönem oldu.
Bu dönemde sol değerlerin etkisini kaybetmesi ve refah devleti uygulamalarının geri plana itilmesiyle birlikte serbest piyasa ekonomisi, gelişmekte olan ülkeler için temel çözüm olarak sunuldu.
İç siyasi istikrarsızlık ve ekonomik kırılganlıklar nedeniyle Türkiye, bu dönemi sancılı bir şekilde yaşarken; 17 Nisan 1993 günü Cumhurbaşkanı Özal beklenmedik bir şekilde öldüğünde; 20 Kasım 1991 de kurulan DYP-SHP koalisyon hükümeti görevi başındaydı.
Merkez sağ ile merkez solun bir araya geldiği bu koalisyon hükümetinde Süleyman Demirel Başbakan, Erdal İnönü’de başbakan yardımcısı ve devlet bakanıydı.
Uğur Mumcu, Adnan Kahveci ve Eşref Bitlis’in şüpheli ölümleri, sabotajlar ve yine Bingöl, Sivas-Madımak, Erzincan-Başbağlar gibi terör olayları bu döneme damgasını vurmuştu. Özellikle PKK eylemleri koalisyonun başlıca mücadele alanlarından biriydi.
Alevî vatandaşları hedef alan Gazi Mahallesi ve Sivas olayları koalisyon hükümetini ciddi şekilde yıpratan gelişmelerdi.
Mevcut hükümet PKK terörü, faili meçhul cinayetler, yüksek enflasyon ve işsizlik, gelir dağılımındaki dengesizlik, yolsuzluklar, bütçe açığı vb. sorunlara çözüm getirmeye çalışıyordu ama… Cumhurbaşkanı Özal’ın ölümü üzerine cumhurbaşkanlığı sorunu gündeme geldi.
Süleyman Demirel, 16 Mayıs 1993 TBMM’de yapılan 3.tur oylamada Türkiye Cumhuriyeti’nin 9. Cumhurbaşkanı seçildi ve bu görevini 16 Mayıs 2000'de tamamladı.
Beklenmedik bu gelişmelerin sonucu olarak Türkiye’nin siyasi yapısı, siyasi parti yönetimleri de hızla değişiyor yeni siyasi liderler doğuyordu.
Türkiye’nin 49. Hükümetinin başbakanı Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanı seçilmesiyle; DYP Kongresi 13 Haziran’da olağanüstü toplanarak Demirel’in yerine Tansu Çiller’i yeni genel başkan olarak seçti.
50. Türkiye Hükûmeti veya I. Çiller Hükümeti Doğru Yol Partisi Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Tansu Çiller'in başkanlığında, 25 Haziran 1993 tarihinde; Erdal İnönü’nün koalisyonun devamına karar vermesi üzerine yeni DYP-SHP koalisyon hükümeti olarak, 49. Hükümetin kaldığı yerden yeniden çalışmaya başladı.
Çiller Türkiye'nin ilk (ve şimdiye kadarki tek) kadın başbakanı oldu. Ancak kısa süre sonra; Türk siyasi tarihinde ilk defa bir Genel Başkan kendi isteği ile görevinden ayrılıyordu. Erdal İnönü partisinin liderliğini Murat Karayalçın’a devrediyordu.
50. hükûmet temelde 49. hükümetle aynı hükümet olmasına rağmen liderler değişikliği; bakanlar dahil birçok değişikliğe de neden oldu.
Tansu Çiller liderliğindeki hükümet ortakları büyük ölçüde; özelleştirme, Kürt sorunu, eğitim ve kamu kurumlarının hantallığının giderilmesi konusunda uyum içindeydi.
Koalisyonun en önemli sorun alanlarından biri de hiç şüphesiz ekonomiydi. Bu dönemde ekonomik göstergeler kötüye giderken; koalisyonda öne çıkan siyasal anlaşmazlıklarla birleşince sistemde istikrarsız bir sürecin yaşanmasına neden oldu.
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) hükümete ekonominin kötüye gittiği uyarısı yapıyor, Çiller Hükümeti 1994 yılında iki kez Türk Lirası’nda devalüasyona gidiyordu.
Bu süreçte ANAP, bazı yerli ve yabancı bankaların devalüasyonu önceden haber aldığını ve düşük kurdan yüklü miktarda döviz aldıklarını söyleyerek meclis araştırması önergesi verdi.
İkinci devalüasyon ise 5 Nisan 1994 de yaklaşık %39 oranında gerçekleşti, hükümet ücret ve maaşlarda kısıtlayıcı önlemlere gitti. Bu atmosferde DYP-SHP koalisyonu sanki sallanır gibiydi.
Sakıp Sabancı ve Vehbi Koç, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, 1982 Anayasası’nın 119. Maddesine dayanarak olağanüstü hal ilan etmesini ve ekonomiye el koymasını teklif ettiler. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise bu teklife sıcak bakmadı.
Bu olumsuz tabloda Türkiye, 27 Mart 1994’te yerel seçimler için sandığa gitti. Necmettin Erbakan’ın Refah Partisi (RP) seçimlerden üçüncü parti olarak çıkmasına rağmen büyükşehirlerde (Merkez sağ ve merkez solun parçalı yapısının sonucu olarak %22,4 oranıyla birinci parti oldu. Ankara’da Melih Gökçek, İstanbul’da Recep Tayyip Erdoğan belediye başkanlıklarını kazandı.
Siyasal İslamcılığın iktidar yürüyüşünün başlangıcı olarak kabul edilebilecek bu seçimlerin önemli bir sonucu; ülkede yaşanan Kürt sorununa bir de siyasal İslamcılığın eklenmesi oldu.
Aynı dönemde Deniz Baykal tarafından tekrar açılan Cumhuriyet Halk Partisi ile SHP, 18 Şubat 1995’te CHP adı altında ve Hikmet Çetin’in liderliğinde birleşti.
50. Türkiye Hükümeti veya I. Çiller Hükûmeti, Doğru Yol Partisi ile Sosyal Demokrat Halkçı Parti arasında kurulan koalisyon hükümeti,18 Şubat 1995 tarihi itibarıyla Cumhuriyet Halk Partisi olarak, 5 Ekim 1995 tarihine kadar görev yaptı. Dönem içinde Çiller hükümeti, dış politikada atağa geçerek 6 Mart 1995’te AB ile yürütülen müzakereler kapsamında Gümrük Birliği antlaşmasına imza koydu.
Başbakan Tansu Çiller 50. hükümetin sona ermesiyle bir azınlık hükûmeti kurmayı denese de bu 51. hükümet güvenoyu alamadı.
Tansu Çiller, Deniz Baykal'ın erken seçim önerisini kabul etti ve sonrasında 27 Ekim 1995'te, TBMM Genel Kurulunda, milletvekili erken genel seçiminin 24 Aralık'ta yapılmasına ilişkin önerge mecliste kabul edildi.
Seçim Kanunu'nun çıkmasından sonra, Çiller'in başbakanlığında kısa ömürlü 52. Türkiye Hükûmetinde Baykal Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı.
Bu hükümetinin en önemli işi, TBMM’den 21 maddelik ilk sivil anayasa paketini geçirmesi oldu. Bu değişiklikle 1982 Anayasası’nın başlangıç kısmındaki 12 Eylül 1980 darbesi ile ilgili ibareler kaldırıldı.
Ayrıca Memurlara sendika kuma hakkı verilirken Derneklerin ve sendikaların siyaset yapmasını engelleyen maddeler değiştirildi. Seçmen yaşı 18’e indirildi. Milletvekili sayısı 550’ye çıkarıldı. Siyasi partilere üye olma yaşı 18’e çekildi.
Türkiye bu şartlar altında 24 Aralık 1995 seçimlerine gitti. Sonuçlar DYP için büyük bir hezimet olurken, koalisyon süreçlerinde hükümetlerde yaşanan çatışmalar RP’ne yaradı ve parti %21 oy ile seçimlerden birinci olarak çıktı.
ANAP yaklaşık %20 oy ile ikinci parti, SHP ile birleşen CHP beklenen etkiyi yaratamadı ve yaklaşık %11 oy ile ülke barajını kıl payı aşabildi.
Sol kanatta ise DSP, %15 oy ile solun birinci partisi ve RP’nden sonra seçimlerin en dikkat çeken partisi oldu.
Merkez Sağ’ı paylaşan ANAP ve DYP birbirleriyle rekabetin dozunu kaçırınca, radikal sağ diye nitelenen RP ve MHP’ye oy kaptırdılar. Burada ANAP’ın Büyük Birlik Partisi (BBP) ile yaptığı seçim ittifakının da DYP’ye karşı üstünlük sağlamaya yetmediğini görüldü.
Merkez Solda da durum farklı değildi. CHP ve DSP arasındaki bıktırıcı rekabet solun tüm oylarının bu iki sol partiden birine yönelmesine engel olmuştu.
Seçimlerin ardından hükümeti kurma görevi, birinci parti olması sebebiyle RP’ye verildi. Ancak hiçbir parti bu süreçte RP ile koalisyon kurmaya yanaşmadı. Bunun en önemli nedeni, RP’nin söylemlerinin gerici bulunması ve bu durumun toplumun geniş kesimleri ve askerler tarafından tepkiyle karşılanmasıydı.
RP’nin koalisyon kurma çabaları sonuçsuz kalınca, ANAP ve DYP, banka-finans çevreleri, TÜSİAD ve ayrıca ordunun zorlamasıyla merkez sağda dönüşümlü başbakanlık formüllü bir azınlık koalisyon hükümeti kurmak zorunda kaldılar.
Cumhurbaşkanı Demirel Mesut Yılmaz’ı hükümeti kurmakla görevlendirdi. 53. Türkiye Hükûmeti, II. Yılmaz Hükûmeti veya ANAP-DYP (ANAYOL) koalisyon hükümeti, 6 Mart 1996-28 Haziran 1996 tarihleri arasında görev yaptı.
Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz’ın birbirini suçlaması ve ayrıca muhalefetin de bu tartışmalara katılmasıyla hükümet içindeki gerginlikler arttı. Son olarak, Anayasa Mahkemesi’nin güvenoyunu iptal etmesi öncesinde, DYP’nin koalisyondan çekilme kararı alması, Anayol hükümetinin sonunu getirdi.
Bu sürecin ardından RP ve DYP arasında bir yakınlaşma, sol kesimde ise bir tam tersi yakınlaşma ve koalisyon ihtimali görünmüyordu.
RP-DYP hükümeti, başbakanın iki yılda bir değişmesini öngören koalisyon protokolüne dayanıyordu. Buna göre Türkiye’nin ilk İslamcı başbakanı olan Necmettin Erbakan ile daha önceden Türkiye’nin ilk kadın başbakanı olan Tansu Çiller sırayla başbakan olacaklardı.
54. Türkiye Hükümeti, RP-DYP (REFAHYOL) koalisyonu olarak 8 Temmuz 1996’da kuruldu ve 30 Haziran 1997’ye kadar görev yaptı.
Refahyol diye de anılan hükümetin kuruluşundan kısa süre sonra, 3 Kasım 1996’da Susurluk’ta bir otomobilin kamyona çarpması şeklinde trafik kazası meydana geldi. DYP Milletvekili Sedat Edip Bucak, Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ ve Abdullah Çatlı’nın kaza yapan araçta bulunmaları ve bunların dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’la olan ilişkileri ‘Susurluk Skandalı’ olarak kamuoyunda uzun süre konuşuldu.
Başbakan Necmettin Erbakan’ın, Müslüman ülkeler arasında ticari ittifaka (D-8) dayanan bir ortaklık kurma çabası, dini yapılanmalarla yakın ilişkiler kurması ve söylemlerini dini öğeler üzerine inşa etmesi, askerleri rahatsız ediyordu.
Necmettin Erbakan’ın Başbakan sıfatıyla katıldığı 28 Şubat 1997 tarihli Millî Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında; kurulun asker kanadı “28 Şubat Kararları” diye de anılacak kararları masaya getirdi ve hükümetten bunları hayata geçirmesini istedi.
Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş ülkeyi iç savaşa sürüklediği iddiasıyla RP’nin kapatılması için dava açtı.
11 Haziran’da da Genelkurmay’ın “Batı Çalışma Grubu” olarak adlandırılan birimi tarafından gazetecilere bir brifing verildi.
Bütün bu gelişmeler sonucunda, Başbakan Necmettin Erbakan 18 Haziran’da görevini Çiller’e devretmek üzere istifa etti.
Ancak 28 Şubat süreciyle birlikte MGK’nın aldığı kararlar doğrultusunda Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümeti kurma görevini DYP lideri Tansu Çiller’e değil, ANAP lideri Mesut Yılmaz’a verdi.
(REFAHYOL koalisyon hükümeti Tansu Çiller’in ‘TEDAŞ, TOFAŞ ve örtülü ödenek’ dosyalarıyla; RP’nin ‘Süleyman Mercümek’in kayıp Bosna yardım’ dosyasının kapatılmasının karşılığında kurulmuş olduğu iddiaları ortaya atıldı.
Daha sonra “postmodern darbe” olarak adlandırılacak 28 Şubat sürecinde RP kapatıldı. Necmettin Erbakan ve bir grup parti yöneticisine de siyaset yasağı getirildi.
İBB Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ise Siirt’te okuduğu dizeler nedeniyle 1999 yılında 4 aylık hapis cezası verildi.
Mesut Yılmaz’ın hükümeti kurma çabaları gösterdiği bu dönemde; Türk siyasetindeki yozlaşma dikkat çekici boyutlardaydı ve Mesut Yılmaz’ın, cep telefonu ile milletvekili transferi yaparken çekilen görüntüleri kameralara yansıdı.
55. Türkiye, III. Yılmaz Hükümeti veya ANASOL-D Hükûmeti, Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Demokrat Türkiye Partisi koalisyonu 30 Haziran 1997-11 Ocak 1999 tarihleri arasında görev yaptı. Bu dönem içinde:
* Genel Kurmay bünyesinde kurulmuş olan Sivil Çalışma Grubu’nun Mart 1998’de hazırladığı türban raporuna göre ‘türbanın kılık kıyafetle ilgili mevzuata aykırı olduğu’; kamu görevlileri ile öğrencilerin, devlet daireleri ile okul ve üniversitelerden oluşan eğitim kurumlarının kapalı mekanlarına türbanla girmenin disiplin suçu oluşturacağı ifade edildi.
* Dönemine damgasını vuran en önemli skandallardan biri de, Türkbank ihalesi oldu. Sonunda, Meclis’te Türkbank ihalesine ilişkin verilen gensoru önergesinin kabul edilmesiyle hükümet düştü.
Bu gelişmelerin ardından, DSP lideri Bülent Ecevit, ANAP ve DYP’nin dışarıdan desteklediği 56. Türkiye Hükümeti veya IV. Ecevit Hükümetini kurdu. 11 Ocak 1999-28 Mayıs 1999 tarihleri arasında görev yapan, kısa ömürlü bu hükümetin en önemli siyasi başarısı ise PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilmesi oldu.
Bu gelişme, Bülent Ecevit’in kamuoyundaki popülaritesini artırırken DSP’nin de 18 Nisan 1999 seçimlerinde ciddi bir yükseliş yakalamasına zemin hazırladı.
Yapılan seçimde ANAP, DYP ve CHP ciddi oy kaybına uğradı. Seçmenin ekonomi ve siyasi yozlaşma nedeniyle merkez sağ ve merkez sol partilerden uzaklaştığı gözlemlendi.
Seçimlerden %22 oy alarak sandıktan birinci çıkan DSP’nin ardından en büyük sürprizini yaklaşık %18 oy alan MHP yaptı, ikinci parti olmayı başardı.
Seçimlerin önemli bir diğer sürpriz sonucu; yaklaşık %9 oy alan CHP’nin meclis dışında kalması oldu.
DSP ve MHP’nin 18 Nisan 1999 seçimleri sonrasında kurmak istediği koalisyonun daha geniş tabanlı olması amacıyla ANAP da koalisyona dahil oldu.
Yaklaşık 3 yıl devam eden 57. Türkiye Hükümeti, V. Ecevit Hükümeti veya DSP-MHP-ANAP ANASOL-M Hükümeti; ilk ciddi sınavını 17 Ağustos 1999’da meydana gelen 7,8’lik “Marmara Depremi” ile verdi. Depremin insani boyutunun yanı sıra ekonomik zararı da çok büyük oldu.
Hükümet görev süresi boyunca İrtica ile Mücadele, Marmara Depremi, Cumhurbaşkanlığı Seçimi, Genel Af, Özelleştirme, Ekonomik Kriz ve AB Uyum Yasaları gibi konularla meşgul oldu ve 28 Mayıs 1999 - 18 Kasım 2002 tarihleri arasında görev yaptı.
DSP-MHP-ANAP hükümetinin kamuoyunca tepki çeken uygulamalarından biri Rahşan Ecevit’in gündeme getirdiği “Genel Af” yasası oldu.
Kamuoyunda oluşan tepki nedeniyle Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından veto edilse de hükümet “Rahşan Affı” ya da “Şartlı Salı Verme ve Erteleme” yasasını 22 Aralık 2000’de çıkarmayı başardı.
Öte yandan 2000 yılının en önemli olayı Cumhurbaşkanlığı Seçimi idi.
Hükümeti oluşturan partiler veya muhalefet partileri mecliste tek başına Cumhurbaşkanını seçecek güce sahip değildiler. Bu noktadan hareket eden Başbakan Bülent Ecevit; Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in görev süresini 5 yıl uzatmak ve arkasından cumhurbaşkanının 5 yıl süreyle seçilmesini içeren 5+5 anayasa değişikliği teklif etti.
Bu olmayınca; Ecevit-Bahçeli-Yılmaz üçlüsü Emekli Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer’in, Cumhurbaşkanı adayı olması noktasında anlaştılar. Muhalefetin de desteği ile Ahmet Necdet Sezer, TBMM’de 5 Mayıs 2000 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin 10. Cumhurbaşkanı seçildi.
Türkiye’de 90’lar hem iç hem de dış siyasette önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemdir.
Türkiye’de:
· Siyasi istikrarsızlık ve koalisyon hükümetleri (Demirel’in 7 yıllık Cumhurbaşkanlığı döneminde tam 8 hükümet kuruldu.),
· Ekonomik krizler, özelleştirme politikaları,
· Büyük depremler (Marmara ve Düzce),
· Katliamlar ve faili meçhul cinayetler gibi birçok toplumsal ve siyasi olay yaşanmış,
· 90’lar Türk siyaseti açısından önemli kararların alındığı ve dönüşümlerin yaşandığı,
· Kürt sorununun etkilerinin derinden hissedildiği,
· Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinde önemli adımların atıldığı bir dönem olmuştur.
· Siyasi alanda, bir kadının ‘Tansu Çiller’ liderlik ettiği ve başbakan olduğu bu yıllar, aynı zamanda siyasal İslam’ın yükselişe geçtiği bir olarak da dikkat çekmektedir.
Dünyada:
· Sovyetler Birliği’nin dağılması,
· Kosova Savaşı,
· Körfez Savaşı ve
· Bosna Savaşı *
· Türkeş Türk çocuğu, Ecevit halk çocuğu, Erbakan Müslüman çocuğu, biz o... çocuğu muyuz?
·
Bu gibi küresel olaylar, dünya siyasetinde derin etkiler yaratırken Türkiye’yi de doğrudan etkilemiştir.
Süleyman Demirel’in unutulmaz sözleri:
· Türkeş Türk çocuğu, Ecevit halk çocuğu, Erbakan Müslüman çocuğu, biz o... çocuğu muyuz?
· İktidarın değişeceğini anladığı gün trafik polisinin bile tutumu değişir.
· 39 yaşında Başbakan oldum. Ana muhalefet lideri İnönü'ydü. Yeminle söylüyorum; onunla görüşmeye giderken dizlerim titrerdi. Ben alt tarafı Çoban Sülü… O ise Garp Cephesi kumandanı, Cumhuriyet'in İkinci Adamıydı.
· Bana Türkiye’nin durumunu bir kelimeyle anlatın derseniz "iyidir" derim. İki kelimeyle anlatın derseniz "iyi değildir" derim.
· Bize plan değil, pilav lazım.
· Dünkü güneşle bugünkü çamaşır kurutulmaz.
· Aslana hüviyet sorulmaz demişler. Kimlik taşımam.
· Ege bir Yunan gölü değildir. Ege bir Türk gölü de değildir. Binaenaleyh, Ege bir göl de değildir.
· Galibiyetin sahibi çoktur, mağlubiyetin sahibi yoktur. Yenilgi yetimdir.
· Mizah bir yumruktur, ne zaman kime vuracağı belli olmaz.
· Meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz.
· Memlekette petrol vardı da şerbet yapıp biz mi içtik?
· Yağmur yağarken "ben ıslanmam" diyemezseniz.
· Devlet bazen rutinin dışına çıkabilir.
· Bulut buluttur, bulutun akı da buluttur garası da, binaaneleyh, üzerine gonuşmaya değmez.
· Elektriğin komünisti olur mu? Yazın biz Bulgaristan'dan elektrik alıyoruz. Kışın Bulgaristan bize elektrik veriyor.
· Dün dündür, bugün bugündür.
· Yollar yürümekle aşınmaz.
· Tamam Kürtlere kötü davranıyoruz da, sanki Türklere iyi mi davranıyoruz.
· Camiye siyaset girerse ibadet kalmaz, mahkemeye siyaset girerse adalet kalmaz.