AHMET NECDET SEZER KÖŞKTEKİ HAKİM

25 Nisan 2000 TBMM'de grubu bulunan beş siyasi partinin genel başkanları, Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer'i cumhurbaşkanlığına aday gösteren öneriyi imzalayarak TBMM'ye sundu.

Ahmet Necdet Sezer 1983-1988 yılları arasında Yargıtay üyeliği, 1988-1998 yılları arasında Anayasa Mahkemesi üyeliği, 1998 yılında Anayasa Mahkemesi başkanlığına seçildi.

Ahmet Necdet Sezer 5 Mayıs 2000’de Anayasa Mahkemesi başkanı iken, TBMM'de yapılan 3.Tur oylama sonunda Türkiye Cumhuriyeti'nin 10. cumhurbaşkanı seçildi.

Cumhurbaşkanlığı döneminde 2001 ekonomik krizinin etkilerini önlemeye ve yetkilerini anayasal sınırlar içinde kullanmaya özen gösterdi.

Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde aktif ve dinamik rol üstlenen 57'inci Türkiye, V. Ecevit veya ANASOL-M (DSP-ANAP-MHP) Hükümeti, 28 Mayıs 1999 – 18 Kasım 2002 tarihleri arasında görev yaptı.

Sezer, 2000 yılı haziran ayında hükümetinin 28 Şubat kararları içinde yer alan irticai faaliyetlere katıldığı saptananların memuriyetten çıkarılmasını kolaylaştıran kanun hükmünde kararnameyi önce uzun süre bekletti. Hükümetin iki kez yazılı açıklama yapıp "Anayasa'ya uygun" dediği kararnameyi, 8 Ağustos'ta ‘hukuk devleti ilkesine aykırı’ olduğu gerekçesiyle iade etti.

Ecevit'in 'yetkisini aşmakla' suçladığı Sezer, kararname 14 Ağustos'ta 14 sayfalık bir gerekçeyle ikinci kez kendisine gönderilince İstanbul programını kesip Ankara'ya döndü.

Ecevit ile yaptıkları görüşmeye rağmen ikna olmayınca kararnameyi 21 Ağustos'ta ikinci kez Hükümete iade etti. Ecevit de kararnameyi yasa tasarısı olarak TBMM'ye sevk etmek zorunda kaldı.

Daha sonra Sezer, üç kamu bankasının özelleştirilmesini öngören kararnameyi de iade etti. Bu iadeler ANASOL-M koalisyon hükümeti arasında krize sebep olmuş ve koalisyon lideri Ecevit "Cumhurbaşkanının Bakanlar kurulu ile diyaloğa kapalı olması, kurulumuzda kaygıyla karşılanmakta ve ekonomik istikrar tehlikededir" açıklaması yaptı.

Sezer, önce veto ettiği Rahşan Affının aynı haliyle Meclis'te kabul edilerek tekrar önüne gelince 21 Aralık 2000'de yasayı onayladı.

Deprem, banka hortumlamaları, kötü yönetim vb. sebeplerin etkisiyle DSP-MHP-ANAP hükümetinin IMF’den yardım arayışlarına girdiği bir atmosferde Türkiye, siyasi krizin tetiklediği ağır bir ekonomik krizi yaşamaktaydı.

19 Şubat 2001 tarihli MGK toplantısında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in yaşanan tartışma sırasında Başbakan Bülent Ecevit’e anayasa kitapçığını fırlatması olayı Türkiye siyasi tarihinde eşine az rastlanır bir krize neden oldu.

Olayın Ecevit'in ağzından duyulmasından saatler sonra Türkiye, tarihinin en ağır ekonomik krizlerinden biriyle karşı karşıya kaldı. Borsa endeksi düştü, repo faizleri tarihin en yüksek seviyelerine fırladı. Döviz kurları ve faizler tırmanışa geçti, istihdamda da derin ve bedeli ağır bir tablo ortaya çıkmıştı.

Ekonomik krizin aşılması amacıyla Kemal Derviş, dönemin başbakanı Bülent Ecevit'in davetiyle, uzun yıllar görev yaptığı Dünya Bankası'ndan ayrılarak Türkiye'ye dönmüş ve 57'inci hükümette görev almıştı.

Kemal Derviş tarafından hazırlanan ve “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” adı verilen program, toplumun büyük kesiminin kemer sıkmasını öngörüyordu.

Bunun sonucu olarak süreçte yaşanan ekonomik sıkıntılar toplumsal bunalıma dönüştü. Bu noktada örneğin bir esnafın Başbakanlık önünde yazar kasa fırlatarak hükümeti protesto etmesi, halkın yaşadığı ekonomik zorlukları simgeleyen en önemli olaylardan biri oldu.

“Derviş yasaları” olarak da anılacak ve yoğun bir siyasal ve toplumsal muhalefete rağmen Meclis’ten hızlıca geçirilen kanuni düzenlemelerin Türk ekonomisini, küresel sisteme entegre amacı taşıdığını ve bunda da başarılı olduğunu söylemek gerekir.

Uluslararası Tahkim Yasası’nın kabulü, Telekom ve Kamu Bankaları’nın özelleştirilmesi, Merkez Bankası’nın Bağımsızlığı, doğalgaz piyasası yasası, tütün ve şeker yasası vb. Ecevit hükümeti tarafından kabul edildi

Diğer taraftan, AB uyum yasaları çerçevesinde idam cezasının kaldırılması, kamuoyunda MHP’ye yönelik eleştiriler doğurdu ve tartışmalara neden oldu. Özellikle kararın Abdullah Öcalan’ın idam edilmesini önlemek amacı taşıdığı yönündeki iddialar, MHP’nin tabanında rahatsızlık yarattı.

Koalisyonun dağılma süreci, AB uyum yasaları konusundaki görüş ayrılıkları ile hızlandı. DSP, AB reformları konusunda ısrarcı bir tutum sergilerken, MHP bu konuda isteksiz davrandı. MHP’nin iktidar ortağı olmasına rağmen muhalefet tarzında eleştiriler getirmesi, hükümetin içinde çatlaklara yol açtı.

Yaşanan gergin günler Başbakan Bülent Ecevit’in sağlık durumunu etkilenmişti. 2002'de Ecevit'in sağlık durumunun kötüleşmesi ile ilgili tartışmalar başladı. Bu tartışmalar üzerine Başbakan yardımcısı Devlet Bahçeli, 7 Temmuz 2002'de aldığı kararla 3 Kasım 2002'de seçim yapılmasını istedi.

Kemal Derviş 2002 yılının ağustos ayında istifa ederek 8 Temmuz 2002'de, Ecevit'in sağ kolu olarak bilinen Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan, İsmail Cem, Zeki Eker ile birlikte Yeni Türkiye Partisi'nin kuruluş çalışmalarına katıldı.

Ancak bu partiye katılmayarak Cumhuriyet Halk Partisi'nden (CHP) milletvekili adayı oldu ve 3 Kasım 2002 seçimlerinde CHP'den İstanbul milletvekili seçildi. 9 Mayıs 2005 tarihinde milletvekilliğinden istifa ederek Birleşmiş Milletlerdeki görevine geri döndü.

15 Temmuz 2002 de bir basın açıklaması yapan Bahçeli “Siyasi hayatımızda çok hızlı gelişmelerin yaşandığı çalkantılı bir dönemden geçilmektedir. Türkiye artık dönüşü olmayan bir erken seçim sürecine girmiştir” diyordu.

22 Temmuz 2002 seçimleri öncesi; DSP'nin meclisteki milletvekili sayısı 128'den 64 düştü ve TBMM'de milletvekili sayısı sıralamasında 4. parti oldu. DSP'den ayrılanların çoğu Yeni Türkiye Partisi'ne geçti.

22 Haziran 2001’de Anayasa Mahkemesi Fazilet Partisi'nin kapatılmasına karar verdi. Bağımsız kalan milletvekilleri, yeni parti kurma çalışmalarını "gelenekçiler" ve "yenilikçiler" olarak adlandırılan iki kanatta sürdürdü, “yenilikçi kanat”, Tayyip Erdoğan liderliğinde 14 Ağustos 2001'de, Adalet ve Kalkınma Partisi'ni kurdu ve Tayyip Erdoğan, parti genel başkanlığına seçildi.

3 Kasım 2002 tarihinde yapılan erken genel seçimler, Türk siyasal hayatında köklü değişikliklerin yaşanmasına zemin hazırlamış, kırk iki yıl aradan sonra ilk kez iki partili bir meclis oluşmuş, son on yıla damgasını vuran çok partili koalisyonlar dönemi de sona ermişti.

Erdoğan "Biz gömleğimizi değiştirdik" ifadesiyle muhafazakarlardan büyük tepki aldı. Buna rağmen Adalet ve Kalkınma Partisi, 3 Kasım 2002 seçimlerinde %34,28 oranında oy alarak birinci parti oldu. MHP %8,35, ANAP %5,12 ve DSP %1,22 oy alarak tamamen TBMM'nin dışında kaldılar. Halk bu üç partiyi adeta cezalandırmıştı.

Adalet ve Kalkınma Partisinin tek başına iktidara gelmesinden sonra, AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da siyaset yasağı yüzünden seçimlere katılamaması nedeniyle Cumhurbaşkanı Sezer 58. Türkiye Hükümetini kurmak üzere Kayseri Milletvekili Abdullah Gül’ü görevlendirdi.

2002’de Erdoğan’ı ziyaret eden dönemin CHP lideri Baykal, “Kanaatim, bir insanın siyasi suç niteliğinde mahkum olmasının; ömür boyu siyasetten mahrum edilmesine gerekçe olmamalıdır” dedi.

Yeni kurulan Gül hükümeti döneminde Erdoğan'ın siyasi yasağının kaldırılması için Türkiye Büyük Millet Meclisine yasa teklifi sunuldu.

CHP’nin de destek verdiği bu yasa değişikliği TBMM tarafından oy çokluğuyla kabul edilse de Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer yasayı "öznel, somut ve kişisel" olduğu gerekçesiyle veto etti.

Daha sonra aynı yasa değiştirilmeden mecliste tekrar kabul edildi ve Cumhurbaşkanı Sezer, yasa değişikliğini bu kez onayladı.

Bu yasanın kabulüyle Erdoğan'ın milletvekili seçilmesi için yasal bir engel kalmadı. Seçimlerde Siirt milletvekili seçilen Fadıl Akgündüz'ün milletvekilliğinin düşürülmesinin ardından Siirt'teki seçimlerin tekrar edilmesi kararlaştırıldı. Seçimlerde Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ilk sıradaki adayı Mervan Gül'ün adaylıktan çekilmesiyle; Erdoğan partinin birinci adayı olarak Siirt seçimlerine girdi ve oyların %85'ini alarak Millet Vekili seçildi.

Erdoğan'ın milletvekili seçilmesinin ardından Başbakan Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı Sezer'e istifasını sundu. Sezer bu kez hükümeti kurma görevini Erdoğan'a verdi. Erdoğan başkanlığında 59. Hükümet 14 Mart 2003’de kuruldu.

Türkiye’yi geren yönetsel sorunların başında Cumhurbaşkanı-Başbakan çekişmesi geliyordu. Cumhurbaşkanı Sezer laik, Kemalist hukuk düzenini savunuyor; Başbakan R. Tayyip Erdoğan ise Siyasal İslam temelli bir düzeni istiyordu ve çatışmada buradan çıkıyordu.

Sezer, Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde; önceki hükümet yani Bülent Ecevit'in 57. Hükümeti ile kıyaslandığında veto mekanizmasını biraz daha fazla çalıştırıyordu.

Sezer atı buçuk yıllık çalışma süresinin yarıdan fazlasını beraber geçirdiği Erdoğan hükümetinin 445 adet üçlü kararnamesini, 3 yıl öncesinde ise 270 atamayı veto etmişti.

AKP'nin vekalet formülü

Kamuda 670'i aşkın kritik makam vekaletle yönetiliyordu. Veto sebebiyle vekaletle yürütülen görevler arasında Gelir İdaresi Başkanlığı, TRT Genel Müdürlüğü, BOTAŞ Genel Müdürlüğü, Sermaye Piyasası Kurulu Başkanlığı da bulunuyordu.

AKP ise üçlü kararname gerekse bile; Bakanlar Kurulu kararı ile yapmak istediği atamalar veto edilince, 'vekil bürokrat' dönemini başlattı, kritik makamları vekaleten yönetme formülünü seçti.

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in görev süresi dolarken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığına aday olması ihtimali üzerinde bir dizi tartışma sürüp gidiyor. Eşi Emine Erdoğan'ın türbanlı olması nedeniyle Erdoğan'ın uygun bir aday olmadığı sık sık dillendirilirken, üst düzey kamu yönetimi makamlarına son üç buçuk yıldır "vekaleten" atamaların yoğunlaşması gözden kaçıyordu.

Erdoğan cumhurbaşkanı seçildiği taktirde, vekaletle yönetilen birçok üst düzey göreve hemen asaleten atamalar yapması bekleniyor, bu nedenle yeni cumhurbaşkanının kim olacağı, asaleten atamalar açısından da önem taşıyor ve Çankaya mücadelesinin gizli bir başka yönünü oluşturuyordu. Birçok kritik makamda vekaleten görev yapan bürokratlar asaleten atanmak için, halen beraber çalıştıkları Erdoğan'ın Köşk'e çıkmasını bekliyordu.

Ankara'da bir ilk: Cumhurbaşkanı Sezer görevine devam ediyor.

16 Mayıs 2007'de görev süresi dolmasına rağmen, Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun toplantı yeter sayısı 367 olduğu tezini ortaya attı.

İlk tur oylama 27 Nisan 2007'de yapıldı. O dönem mecliste iki parti vardı, CHP oylamaya katılmadı. Toplam 357 oy kullanılırken, Abdullah Gül 352 oy aldı. Oylamanın hemen ardından CHP "367 iddiasıyla" seçimi Anayasa Mahkemesi'ne götürdü.

AYM 1 Mayıs'ta verdiği kararla, cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında Meclis Genel Kurulu'nda en az 367 milletvekilinin bulunması gerektiğine hükmetti ve Meclis'teki birinci tur oylamayı iptal etti.

6 Mayıs'ta yapılan iki yoklamada da CHP milletvekilleri Genel Kurul salonuna girmedi, toplantı yeter sayısı (367) bulunamadı ve 11. Cumhurbaşkanı seçilemedi.

AKP Cumhurbaşkanının seçilememesi üzerine erken seçim kararı aldı ve 27 Haziran 2007 seçim tarihi olarak belirlendi. İktidar partisi yapılan bu genel seçimde, oyların yüzde 47'sini alarak 341 koltuk elde etti. CHP 112 koltuk kazandı. Bu seçimde barajı aşan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) 71 vekille meclise girdi. Bağımsızların sayısı ise 26 oldu.

Seçimden sonra AKP'ye sürpriz destek de MHP'den geldi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "AKP kimi isterse aday gösterebilir. Biz Meclis'e gireriz, 367 sorunu yaşanmaz" açıklamasıyla kriz çözüldü.

İlk turda 341, ikinci turda 337 oy alan Abdullah Gül; 448 milletvekilinin katıldığı seçimin üçüncü turunda 339 oyla 11'inci Cumhurbaşkanı seçildi.

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in 16 Mayıs’ta sona ermesi gereken görev süresi, 11'inci Cumhurbaşkanı'nın seçilememesi ve seçimlere gidilmesi nedeniyle fiilen uzamıştı. Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı seçildiği 28 Ağustos 2007 tarihine kadar Türkiye'nin onuncu cumhurbaşkanı olarak görev yaptı.

Veto hakkını en çok kullanan cumhurbaşkanı olan Sezer, görev süresi boyunca toplam 67 yasa, 22 bakanlar kurulu kararı ve 729 müşterek kararnameyi iade etmişti.

Sezer'in cumhurbaşkanlığı olağanüstü süreçten geçen Türkiye'de; ekonominin siyasetin, basının, hukukun, demokrasinin, bilimin normale dönmesi gerektiği hep arzu ediliyor, Sezer bu konularda duyarlılık gösteriyordu.

Siyasal İslamcılığın iktidar yürüyüşünün başlangıcı olarak ifade edeceğimiz bu seçimlerin önemli bir sonucu da kurulu düzenin mevcut çoklu krizine, Kürt sorunundan sonra bir de siyasal İslamcılığın eklenmesi oldu.

Değerli okurlar;

Türkiye’nin siyasi yapılanmasında yaşanan önemli olaylar ve siyasi liderler konusunda yapmış olduğum araştırma sonucu edinebildiklerimi, kısa ve öz olarak sizlerle paylaşmaya çalıştım. Bu yazımla “dizimi” sonlandırırken sizlere esenlikler diler, sayılar sunarım.