GÜNAYDIN/ TÜNAYDIN Değerli Okurlar,

Osmanlı Devleti’nin yıkıntıları içinden yeni ve dinamik bir Türk devletinin doğuşuna, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna önderlik eden devlet adamı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, daima aklın ve bilimin yolundan yürümüştü.

Teokratik devletten çağdaş laik devlete geçişi gerçekleştiren cesur inkılâpçı ATATÜRK, milletini çağdaş uygarlığa ulaştıracak yolun, akıl ve ilim yolu olduğuna inanmış bir liderdi.

ATATÜRK’ ün insan aklına, çağdaş bilime ve teknolojiye verdiği büyük değer, asker olarak, devlet kurucusu ve devlet yöneticisi olarak, düşünce adamı olarak bütün davranışlarının temel taşıdır.

ATATÜRK’ e göre, tarihin en güçlü ve en dayanıklı imparatorluklarından biri olan Osmanlı Devleti’nin, son yüzyıllarda, Batı karşısında zayıf düşmesinin ve gerileyişinin sebepleri arasında en önemlisi olaylara akıl ve bilim gözü ile bakmamasıdır.

Osmanlı’nın son zamanlarında hurafelere, dogmalara, peşin yargılara saplanılmış; aklın ve bilimin önderliğinden hızla ilerleyen medeniyetin dışında kalınmıştı.

Örneğin, Prof. Dr. Enver Ziya Karal, “Osmanlı Tarihi” isimli eserinde,  III. Mustafa hakkında şunları yazıyor:

“Bilim alanındaki çalışmaları ile uyanık bir Padişah gibi görünen III. Mustafa, Avrupalıların başarılarında, yıldızların tesiri olduğuna inanmıştı. Avrupa’da, Fransa, İngiltere, Avusturya, Rusya ve Prusya arasında geçen ‘Yedi Sene Savaşları’ sırasında, en küçük devlet olan Prusya’nın kazandığı zaferlerden hayrete düşmüş; Frederick’ in başarısında olayları önceden görüp haber veren müneccimlerin tesir yaptığına inanmıştı.

Bu inançla Ahmet Resmi Efendi’yi, Elçilikle Prusya Kralı’na yollamış ve ondan üç müneccim istemişti.

Filozof Voltaire’le dost olan, hür düşünceye değer veren Frederick’in Ahmet Resmi Efendi’ye cevabı şu olmuştur:

İyi bir orduya sahip olmak,

Barış zamanında harbe hemen girebilecek şekilde onu talim ettirmek,

Hazineyi dolu tutmak…

İşte benim üç müneccimim. Bunlardan başka müneccim yoktur. Dostumuz Padişah’a böylece bildirmenizi rica ediyorum.” (Osmanlı Tarihi, V. Cilt, s. 60)

Prof. Dr. Enver Ziya Karal, “Selim III’ün Hattı Hümayunları” adlı eserinde aynı konuda şu bilgileri veriyor:

“Padişah Mustafa III, meş’um yıldızların insanların bütün hareketlerinde, cemiyetin irili ufaklı bütün işlerinde müeesir olduklarına kaniydi… Fransızlar olsun, Prusyalılar olsun, başarılarını kuvvetli müneccimlere mâlik olmalarına borçlu idiler. Bu garip inancın sevki ile Mustafa III, İstanbul’daki Fransız Elçisinden müneccimler hakkında malumat istemişti. Elçi Vergene, bu hususta şu dikkate değer satırları hatıratında yazmaktadır:

‘Padişah, Fransızların heyet ilminde bu kadar hayrete değer terakki göstermelerine karşılık, bu terakkiyi ilm-i nücuma teşmil etmediklerine ve seyyarelerin harekâtını gösteren nücum cetvelleri sayesinde gelecek bütün vak’aları evvelden öğrenmediklerine bir türlü kani olmak istemiyordu. Bu kadar acaip bir hurafeyi yıkmak için elimden geldiği kadar beyhude yere çalıştım. Muvaffak olamadıktan başka, Padişah ve vezirlerinin, Fransız Krallığı’nın mükemmel müneccimlere mâlik olduğuna, olacak her şeyden evvelce haberdar edildiğine ve eğer halk bu hususta haberdar edilmiyorsa sadece yabancıların telâşa düşmemesi için haberdar edilmediğine samimi bir şekilde inandıklarını gördüm.”(Selim III’ün Hatt-ı Hümayunları, Ankara, 1942, s. 2)

Değerli tarihçi Ekrem Üçyiğit, “Din ve Biz” adlı eserinde, Fransız Elçisi’nin yazdıklarından haklı olarak şu sonucu çıkarıyor:

“Bütün bunlar 18 nci yüzyılda Avrupa ile aramızdaki zihniyet farkının artık uçurum haline geldiğini gösterir… Rönesans’ın hür ve pozitif kültürü ile yetişmiş Fransız Büyükelçisi, dört bin yıl önce yaşamış Babilli rahiplerin hayret verici etkisinden kurtulamayan Sultan Mustafa karşısında şaşırıp kalmış, üstelik ikna etmekten de ümidini kesmiştir.” (Din Ve Biz, Ankara, 1968, s. 122)

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 30 Ağustos 1924 günü Dumlupınar’da boşuna konuşmamış:

“Yaşamanın şartı uygarlık yolunda yürümek ve başarıya ulaşmaktır. Bu yol üzerinde ilerlemeyi değil de geriye bağlılığı benimseyenler, böyle bir bilgisizlik ve gaflette bulunanlar, evrensel uygarlığın coşup gelen seli altında bir gün boğulmaya mahkûmdurlar.”

Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.

NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!