''Tamam Suat'' diyordum, ''ama kaçta çıkayım buradan?''

            O pazar gününü o kadim dostun davetine ayırmştım. ''Abi seni saat on ikide bekliyorum! Geç kalmayasın, hani Zeytineli'ye yarım saatte gelirsin. Senin arabayı burada bırakırız, benim araba ile Yeşilşehir'e devam ederiz. Buradan da kırk dakikamız var demektir. Hani o et lokantasına gideceyiz ya... Bugün kaçış yok! Hep ertelemiştin ya!''

            O söz aklıma geliyor. Hani derler ya ''davet edildiğin yere erinme, davet edilmediğin yere ise yerinme!'' Evet, ben bu pazar günü ''erinmeyecektim.'' Zira biliyorum ki ''fazla naz aşık usandırır.'' Çünkü aylardır aynı daveti alıyordum ve hep erteliyordum. Suat sonradan ekliyordu...''Sabah kahvaltısını da sıkı yapma abi!''

            Suat ile kalbi dostluğumuz yılların ötesine dayandığından aramızda herhangi bir resmiyet de söz konusu olamazdı elbette. Defalarca göl kenarında et maangal partisi yapmıştık ve hatta o dik yamaçtaki köy lokantasındaki etlerden de tatmıştık. Yıllar içinde o aileden birçok insanı ameliyat etmiştim. Hele de o gönlü zengin babasına prostat ameliyatı yaptıktan sonra kalbi dostluğumuz perçinlenmişti desem abartmamış olurum. Bunları niye mi yazıyorum? Güzellikleri, kalbi dostlukları yazmayayım mı! Kalpten kalbe döşenen o gönül köprülerinin hikayesini anlatmayayım mı! En son ameliyat ettiğim aile üyesi de Suat'ın kız kardeşiydi...Fitnat'tı o...Kontrole geldiğinde ilk sözü şu olmuştu: ''Dünyaya yeniden geldim adeta, teşekkür ederim!''

            Neyse... Gönülleri okşayan o Mayıs pazarında çıkıyorum ve yollarda bir nazlı gelin gibi süzülen o arabamla Zeytineli'ye varıyorum. Her zamanki gibi o kahvehanenin önündeki o dost meclisinin içinden Suat fırlayıp geliyor ve arabayı otoparka bırakıp onun arabasına geçiyoruz. İstikamet Yeşilşehir! ''Murat'' diyorum, ''bu dünyada arkanda bir iyilik kalıyor. Bak şu ilerideki köy Gemiç değil mi?'' Şaşırıyor o anda... ''Evet abi, nerden aklına geldi ki!'' Tebessüm ediyorum...''O köyle ve o köyden bir güzel insanla ilgili bir hatıram aklıma geldi de... Neyse, sonra anlatırım belki!''

            ''Anlat da vakit geçsin!''

            ''Tamam... Biliyor musun hayat 'bir varmış, bir yokmuş'tan ibarettir. İşte senin rahmetli baban şimdi nerede? Bu köyden de Hüseyin amca adında bir kamyoncuyu ameliyat etmiştim. Şen şakrak ve hayat dolu bir insandı!''

            Sözümü kesiyor...''Yani meslektaşım desene!''

            ''Evet, şakacı bir insandı. Zamanla samimi olduk. Bir gün muayenehaneme geldi, hoşbeşten sonra sonra ne dedi biliyor musun!''

            ''Ne dedi?''

            ''Anlatayım... Bugün hasta olarak gelmedim. Bugün geldim ki beraber hemen notere gidelim!'' Şaşırıyor Suat... ''Nasıl yani?''

            ''Hüseyin amca eşini kaybetmişti, evlenecekti. Oğluna ve kızına da güvenmiyormuş. Bütün malını mülkünü bir süreliğine bana satış gösterecekmiş!''

            ''Çok enteresan, demek öyle bir güven vermişsin ki abi... Peki kabul ettin mi?''

            Gülüyorum... ''Suat hiç tatlı aşıma zehir katar mıyım! Elbette teşekkür ettim ve dedim ki 'kızın ve oğlun, hatta damadın beni ayaaklarımdan vurur! Hem de böyle ağır bir sorumluluğun altına giremem, beni mazur gör!''

            ''Abi merak ettim, malı mülkü fazla mıydı bari?''

            Tebessüm ediyorum ve omuz silkiyorum... ''Birkaç daire, 1 dükkan ve göl kenarında da külliyetli miktarda büyük bir tarla!''

            ''Abi inan başkası olsaydı balıklama atlardı ve bir de adamı dolandırırdı!''

            ''Suat'' diyorum, ''aman aman, Allah nasip etmesin... Başkasının alın terine, helal malına nasıl konabilirim! Haram değil mi! Yerin altı var!''

             Suat ufka bakıyor... ''Abi ameliyat ettiğin kız kardeşim Fitnat sana hergün dua ediyor. Onun başına gelenleri bil bilsen!''

           

            ''Ne gibi?''

            Gözlerinin nemlendiğini ve bir süre suskun kaldığını görüyorum... ''Yirmi üç sene önce eşini feci bir iş kazasında kaybetti garibim. İki çocukla kaldı. Düşmez kalkmaz bir Allah!''

            ''Nasıl oldu?''

            ''Bir fabrikada işçiydi. İş sırasında binanın altıncı katından düştü!''

            Bakıyorum ki direksiyonda anlatması sakıncalı... ''Suat istersn şu AVM'ye gidelim de birer kahve içeriz ve anlatırsın'' diyorum.