GÜNAYDIN/ TÜNAYDIN Değerli Okurlar,

Küçük bir yazı dizisiyle Cumhuriyet’ in kuruluş günlerini hatırlıyorduk. Kaldığımız yerden devam edelim.

Atatürk, Cumhuriyet’in ilânını Nutuk’ta şöyle anlatıyor:

“...Efendiler,

29 Ekim 1923 günü, öğleden önce, Halk Partisi Grubu, Fethi Bey’in başkanlığında toplandı. Hükûmet üyelerinin seçimi görüşmelerine başlandı. Sonunda bana, Genel Başkan sıfatıyla, meselenin halli için parti meclisi tarafından yetki ve görev verildi.

Görüşmeler sırasında, Çankaya’da evimde bulunuyordum. Kemalettin Sami Paşa’nın önergesinin kabul edilmesi üzerine, toplantıya davet edildim. Toplantı salonuna girer girme, doğru kürsüye çıktım ve kısaca şu fikri ve teklifi ileri sürdüm:

- Efendiler, dedim. Hükûmet üyelerinin seçiminde görüş birliğine varılamadığı anlaşılmıştır. Bana bir saat kadar müsaade edin, bulacağım çözüm şeklini arz edeyim.

Başkan Fethi Bey, teklifi oya sundu. Kabul olundu.

Efendiler, bu bir saat içinde, gereken kimseleri, Meclis’teki odama çağırarak, oylara 28/29 Ekim gecesi hazırladığım kanun teklifinin müsveddesini gösterdim ve kendileri ile görüştüm.

29 Ekim 1923 günü öğleden sonra, saat bir buçukta, Parti Genel Kurulu yeniden Fethi Bey’in başkanlığında toplandı. İlk sözü ben aldım. Kürsüye çıktım ve şu konuşmayı yaptım:

- Muhterem arkadaşlar,

Uğraştığımız meselenin çözümünde karşılaşılan güçlüğün sebebi bütün arkadaşlarca anlaşılmıştır, kanaatindeyim. Eksiklik, yanlışlık, takip etmekte olduğumuz usul ve şekildedir. Gerçeği şu ki, yürürlükteki Teşkilât-ı Esasiye kanunumuza göre bir hükûmet kurmaya teşebbüs ettiğimiz zaman bütün arkadaşların her biri tek tek vekilleri ve Vekiller Heyeti’ni seçmek zorunda kalıyor. Hepiniz birden Vekiller Heyeti’ni seçmek zorunda kalmanızda görülen güçlüğün giderilmesi zamanı gelmiştir.  Geçen dönemde de, aynı şekilde güçlükle karşılaşılıyordu. Görülüyordu ki, bu usul bazen birçok karışıklıklara sebep oluyor. Yüksek heyetiniz, bu güçlüğün giderilmesiyle beni görevlendirdiniz. Ben de arz ettiğim görüşlerden hareket ederek, düşündüğüm şekli tespit ettim. Onu teklif edeceğim.  Teklifim kabul edilirse, kuvvetli ve kendi içinde anlaşmış bir hükûmet kurmak mümkün olacaktır. Devletimizin şeklini ve mahiyetini tespit eden ve hepimiz için gaye olan Teşkilât-ı Esasiye kanunumuzun bazı noktalarını açıklığa kavuşturmak lâzımdır. Teklif şudur, dedikten sonra, bilinen tasarıyı okutmak üzere kâtip beylerden birine uzatarak kürsüden ayrıldım.

Teklifimin mahiyeti anlaşıldıktan sonra, münakaşalar başladı.

...İsmet Paşa’dan sonra, rahmetli Abdurrahman Şeref Bey’in konuşmasında şu sözler vardı:

- Hükûmet şekillerini bir bir saymaya lüzum yok. Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir, dedikten sonra, kime sorarsanız sorunuz, bu Cumhuriyet’tir. Doğan çocuğun adıdır. Ama bu ad, bazılarına hoş gelmemiş, varsın gelmesin.

Bundan sonra, Yusuf Kemal Bey, teklifin kabul edilmesi gerektiği hakkında uzun uzadıya bilgi verdi. Düşüncelerini söyledi ve derhal kanunlaşması için gerekli muamelenin tamamlanmasını teklif ederim, dedi.

Abdullah Azmi Efendi’nin, ‘Meselenin önemi meydandadır. Görüşme devam etsin’ diye yükselen itirazına rağmen, görüşmenin yeterliliği kabul olundu. Ondan sonra, teklifimin bütünü ve arkasından maddeleri birer birer okunarak görüşüldü ve kabul edildi.

Efendiler, parti grubu toplantısına son verildi ve hemen Meclis toplantısı açıldı. Saat, öğleden sonra altı idi. Kanun teklifi, Kanun-i Esasi Encümeni (Anayasa Komisyonu) tarafından usulüne göre incelenerek, tutanağı hazırlanırken, Meclis, diğer bazı meselelerle meşgul oldu. Nihayet Başbakanlık kürsüsünde bulunan Başkan Vekili İsmet Bey, Meclis’te şu bilgiyi sundu:”

DEVAM EDECEK

Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.

NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!