GÜNAYDIN değerli Okurlar,

Önceleri teokratik Osmanlı Devleti’ nde mektepler- medreseler, hocalar ve talebeler vardı;

Günümüzün çağdaş, demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ nde ise okullar, öğretmenler ve öğrenciler var.

Bugün kısaca Osmanlı eğitim düzenini hatırlayalım.

Osmanlı Devleti’ nde XIX. yüzyılın ortalarına kadar yani reform hareketlerine kadar iki çeşit okul daha doğrusu mektep bulunmaktaydı. Bunlar sıbyan(sübyan) mektepleri (mahalle mektepleri) ve medreselerdi. Bir de devletin kudretini korumaya kabiliyetli kapıkulu sınıfını yetiştirmek için saray mektebi olan “Enderun Mektebi” bulunuyordu.

Sıbyan mektepleri çoğunlukla cami ve/veya mescitlerin yanında yapılıyordu. İsteyen hayırseverler de sıbyan mektebi açtırabilirdi ve yönetimini vakıf eliyle sağlayabilirdi. Selatin camilerinde, külliye özelliği taşıyan yerlerde veya diğer önemli insanların yaptırdığı ibadet yerlerinde de bu mektepler bulunuyor; mektebin hocaları medrese eğitimi almış kişilerden seçiliyordu.  4-5 yaşındaki çocuklar "amin alayı" töreniyle mektebe başlıyor; bu mekteplerde dine dayalı bir eğitimle özellikle eski yazı okuyup yazma öğretiliyordu.

Medreseler ise parasız ve yatılı eğitim veren kuruluşlardı. Bunların en büyük özelliği dilin Arapça olması ve derslerin hemen hepsinde din bilgileri okutulmasıydı.  Medreselerin kurulduğu yıllarda tıp, matematik ve astronomi gibi bilimler de yer alıyordu ama medrese bunların okunmasında da skolâstik (kısaca ilmi dine ya da felsefeye bağlayan) metodu kullanıyor, Müslüman uygarlığının yetiştirdiği büyük bilginlerin sözlerini tekrarlamak ilim yapmak sanılıyordu.

XVII. yüzyıldan itibaren medreseler bütün müspet bilimleri bünyesinden atmış sadece dinî eğitime yönelmişti.

Osmanlı Devleti'nin devrinde ilk medrese Orhan Bey zamanında 1330 yılında Orhan Gazi Medresesi adıyla İznik'te kurulmuştu. Daha sonra Osmanlı Devleti'nin sınırları genişlemesiyle beraber Bursa ve Edirne başta olmak üzere pek çok şehirde medreseler açıldı. İstanbul'un fethinden sonra üst seviyedeki eğitim kurumları başkentte yoğunlaştı.

1463-1471 yılları arasında kurulanlara Fatih medreseleri ya da Sahn-ı Seman medreseleri; 1550- 1557 yılları arasında kurulanlara da Süleymaniye medreseleri deniyordu.

Osmanlı Devleti'nin ilk tıp mektebi olan Darültıp, Darüşşifa ve diğer bazı bölümler olan Darülakakir (Eczane), Darüzziyafe, Tabhane ve İmarethane ilk kez Süleymaniye medreselerinde yer almıştı. (Dâr= Arapça yapı, yurt demektir. )

Başlangıçta bütün eğitim faaliyetlerinin yapıldığı kurum olan medreseler, Tanzimat Döneminde yeni mesleki mekteplerin açılması ile sadece din eğitimi verilen mektepler haline getirildi. Osmanlı devletinin son döneminde medreselerin ders programında ve teşkilat yapısında yeni düzenlemeler yapıldı.

Bu arada mutlaka hatırlamak gerekir; kendilerini her türlü yenilik hareketinin dışında tutan ve tamamen bilimin dışında kalan medreseler, giderek memleketin bilim ve yargı hayatına egemen oldular. Yargının en yüksek makamı olan Şeyhülislâmlık ve daha aşağılara doğru Kadılık, Müftülük ve Naipliklere sadece medreseliler atanır oldu. II. Abdülhamit devrinde çıkarılan bir kanunla, medrese öğrencileri askerlik yapmaktan affedilince buralar tam bir asker kaçağı yuvası haline geldi. Her derecede mektep hocasını da medreseler yetiştirdiğinden memleketin okur - yazar sınıfını (ulema) gerek öğretim, gerek eğitim bakımından medrese biçimlendiriyordu. Yenilik hareketleri her ne kadar iyi duygularla yapılmış olsa da gerek medresenin baskısı, gerekse yeterli olmamasından dolayı ihtiyaca cevap verememiş ve hızla yıkılmaya giden Osmanlı Devleti’ nin sağlıksız kurumları olma niteliklerini sürdürmüşlerdi.

1914 yılında Darü-l hilafeti-l Aliyye adı altında birleştirilen medreseler, Millî Mücadeleden sonra 03.03.1924 tarih ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun birinci maddesi olan "Türkiye dâhilindeki bütün müessesat-ı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekaleti’ne merbuttur" ifadesi ile Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlandı ve zamanın Millî Eğitim Bakanı Vasıf Bey de 13.03.1924 tarihli genelgesiyle medreseler üzerindeki tasarruf hakkını kullanarak medreseleri kapattı.

Konu üzerinde durmaya devam edeceğiz.

Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.

NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!