Bu başlığı görünce şöyle düşünebilirsiniz: ‘’Hasta çocuk da nerden çıktı? Acaba kızıl veya kızamık gibi bir hastalık mı anlatılacak?’’

Hayır hayır, bunların hiçbirisi değil, sadece yıllarca sabırla okuyageldiğim tıbbi anı kitaplarını karıştırırken hoşuma giden anıları köşemde paylaşırım. Okumak bir sabır işidir elbette…Okumazsanız edebi torbanızdaki azık fakirleşir ve yazma yeteneğiniz de birgün gelir ki yalpalamaya başlar.

O sözü çok severim…’’Sabırla koruk helva olur, dut yaprağı atlas!’’ Okuya okuya kelime hazineniz zenginleştiği gibi yazma yeteneğiniz de gelişir. Okumuş olduğum anı kitaplarından beğendiğim anıları köşeme taşıyorum. Bugün de ‘’ne yazsam acaba?’’ diye düşünürken o anı kitabı gözüme çarpıyordu ve şöyle bir bakarken yazının başlığındaki anı hoşuma gitmişti: ‘’Hasta Çocuk.’’ Bu bölümü okuduğumda karar vermiştim: ‘’Yazmaya değer!’’ Ve işte yazıyorum…

‘’Hasta Çocuk’’ şiiri, yaşanmış bir olayın öyküsüdür. Şairin, hastalanan bir öğrenciye, okul doktoru tarafından gereği kadar ilgi gösterilmemesi karşısındaki isyanı niteliğindedir. Bakın, Mehmet Akif Ersoy, en sonunda muayene için bu çocuğu kendi eliyle götürdüğü okul doktoruna nasıl bir serzenişte bulunuyor:

‘’Bence doktor, onu siz bir soyarak dinleyiniz.

Hastalık, değil çünkü öyle ehemmiyetsiz.

Nezle-i sadriye mi illet? Nrde?

Çocuğun hali fenalaştı son günlerde.

On gün evevl vizite çıkarken talebe,

O da gelmişti, fakat nöbetler galebe çalarak,

Vermedi biçareye bir dem rahat.

Dedi oğlum niye geldin, haydi git yat.

O günden beridir, zaf-ı tezayüd ediyor.

Şüpheler, doğrusu , gittikçe teeyyüt ediyor.

Uyku yokmuş, geceleri hep öksürüyormuş.

Ateşin olmuyormuş azıcık dindiği.’’

Okul doktoru, verdiği cevapla kendini savunmaya çalışır:

‘’Ben zaten biliyordum işin ne kadar vahim olduğunu. Bana ihtara ne hacet a beyim, şimdi bunu?’’

Büyük şair, bir süre Bursa’da ‘’Halkalı Ziraat Mektebi’’nde müdürlük yapmış. Öğrencilerinden biri, sık sık viziteye çıkıyor, fakat hiç iyileşemiyormuş. Okul doktoru ciddi bir muayene yapmadan nezle-i sadriye, yani göğüs nezlesi teşhisi ile savıyormuş. Çocuğun gittikçe ağırlaşan durumu okul müdürünün dikkatini çekmiş ve sonunda müdür, çocuğu doktora kendisi götürmüş. Dikkatlice yapılan muayeneden sonra çocuğun verem hastalığının son safhasında olduğu saptanmış. O devirde,bu kadar ilerlemiş olan bu çocuğun hastalığının tedavisi de mümkün olamıyormuş. Ölümü yaklaşan çocuğun ailesine gönderilmesine karar verilmiş. Tren istasyonuna gönderilmek üzere faytona bindirilmiş ve arkadaşlarıyla birlikte, Mehmet Akif Ersoy da onu uğurlamaya gitmiş. İşte büyük şair, bu olayı mısralarıyla anlatıyor. Yukarıya sadece giriş bölümü alınan ve oldukça uzun olan bu şiirirn sonunda, büyük şair ne diyor:

‘’Çek oğlum doğruca istasyona!

Yok yok, götür onu taaa…

Bir yerde bırak ki gureba,

Kimsenin onlara aldırmadığı bir sırada,

Uzanıp ölmeğe bir şilte bulurlar orada…’’

O, çocukluğundan beri doktor olmak istiyordu. Bu nedenle olmalı, bu şiir onu çok etkiledi. Bir gün doktor olursa öğrencilerin, askerlerin ve cezaevlerindeki mahkumların ve özellikle de kimsesiz ve fakir insanların sağlık durumlarıyla yakından ilgileneceğine, onlara değer vereceğine ve onları özenle muayene edeceğine daha lise yıllarında and içti. Bu nedenle bu şiir, onun için yaptığı hekimlik andı kadar önemli ve değerli oldu.