Merhaba saygıdeğer okurlarım;

Bugünlerde şahsi işlerim dolayısıyla İstanbul’a gidip gelmek zorunda kaldım. Zorunda kaldım diyorum çünkü vasıtanla gitsen başka dert, vasıtasız gitsen bambaşka dert.

Belediye otobüsüne binmeye kalksan kart almam lazım, kart almam için bir sürü teferruat lazım, simitçiden, su satandan kart alsan oh be ne kolaymış 3 kuruş fazla veriyorsun simit alır gibi kart alıyorsun, ver parayı al kartı.

Gönül rahatlığı ile gideceğin semte yolculuk için kartını kullandığında ya da kullanmadığında o gönül rahatlığı bir anda utanca dönüşüyor.

Çünkü simitçiden aldığın kart boş çıkınca sırada olan kişilerin ve tabi ki otobüs şoförünün bakışları inanılmaz bir hal alıyor.

Parası neyse ödeyip bir başkasının kartını kullanmam da mümkün değil.

Otobüs hareket edince beni ilk durakta indirin ricasına aldıran da yok, yaşlı bir bayanın kartını istediğin kadar kullanabilirsin teklifine kadar. Hem de para teklifimi de kabul etmeyerek.

Yaşlı bayan otobüsün şoförüne yüksek sesle, sen bu otobüsün hem amiri hem de memurusun, sahtekarların verdiği kartla mahcup duruma düşen vatandaşa ilk sen yardımcı olup, konuyu kökünden kesip hal yoluna sokmakta görevin.

İlk durakta vatandaşı, hatta bu beyefendiyi seni nasıl tatmin eder bilemiyorum demesi, şoförün bu örnek sözlere kayıtsız kalması, insanlığın hangi boyutlarda olmasının şahidi ben yine de 3 kuruş para için bu çileyi çeken halkın yardımı, sevgiyi, yardımlaşmayı bir kenara itip kendi ayaklarının üstünde bir yaşam biçimini seçmişte olabilirler, yoksa benim halkımın bu kadar gaddar olabilmesinin imkanı yok.

Yaşlı bayanın yardımsever görüntüsüne özlemle baka baksalar da belli bir sınıfın isteseler de herhangi bir şey yapacaklarına kani değilim.

Demek oluyor ki suç bende, simitçiden, sucudan otobüs kartı almayacaksın, mahcubiyetin sonrası hiçbir kimseden medet ummayacaksın.

Saygılarımla.