Cumhuriyetimizin yüzüncü yılını yaşıyoruz ya; tam da bu yüzüncü yılda cumhuriyeti, cumhuriyetimizin değerlerini ve bir adım daha ötesi Atatürk ilkelerini içselleştirmiş olmak bir yana; bu ilke ve değerlerle kavga halinde olan bir yönetimle ikinci yüzyıla girmiş olmak çok acı verici.
Alenen şeriat isteyen yığınlar eylem yapıyor, cumhuriyetimizin koruyucu güçleri sadece seyrediyor. 
Ülkemiz yönetiminin en tepe noktası Sn. Cumhurbaşkanımız Anayasa Mahkemesi Karlarından işine gelenine “biz hukuk devletiyiz” diye alkış tutuyor, işine gelmeyen kararlar için “ben bu kararı tanımıyorum” diyor ve gerçekten de tanımıyor. Ben bir yurttaş olarak ikilemde kalıyorum. “Biz gerçekten bir hukuk devleti miyiz?” 
Ülkemizin maddi varlıkları, bizzat Atamız kurduğu stratejik önemdeki fabrika ve tesisler hem de yabancılara satılıyor. Vatan toprağı, limanlar, evler, hanlar üstelik promosyon olarak T.C. vatandaşlığı verilerek satılıyor. Daha ötesi uluslararası kırmızı bültenle aranan mafya babaları, baronlar bu fırsatı kaçırmıyor. Ülkemiz kara para aklama cenneti, kara para patronları T.C. yurttaşı oluyor. Bu leke elbette T.C. pasaportuna ve kimliğine yapışıyor.
Mevcut yönetime koalisyon değerlendirmesi yapmak sanırım yanlış olmaz. Koalisyon ortaklarına bakacak olursak; büyük ortak islami değerleri giderek daha çok öne çıkaran dinci bir parti ve Sn. Cumhurbaşkanımız aynı zamanda bu partinin genel başkanı… Küçük ortaklar da genelde din ekseninde olmasına karşın; bu ortaklardan biri tam islami şeriat yanlısı olup bu istemini açık ve net bir şekilde meclis kürsüsünden bile beyan ediyor. Koalisyonun orta boy ortağının parti adında ön vurgu milliyetçilik… İşte tam da kafama takılan bu…
Milliyetçiliği parti isminin en önüne koyan bir parti, böyle bir yönetime nasıl destek olur? Ülke toprakları karış karış satılır, şeriat istemli ortak; sokaklar bir yana meclis kürsüsünden “şeriat isterük “ diye haykırır, Sn. Cumhurbaşkanımız “biz her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık” der, yetmez bölücü terör örgütü üyelerini sınırda davul zurnayla karşılar ama bizim milliyetçi partimiz bunu görmez, duymaz. Niye ki derseniz; tüm partililer tam kadro Gn. Başkanları Bahçeli’nin bahçesinde “çay piskevüt” partisindedirler de ondan…
İşte bizi adım adım islami rejime doğru sürükleyen bu koalisyonun sürmesine en büyük desteği veren sözde milliyetçi partimizin genel başkanı; rejim değişikliği için bir gün “bu Anayasa Mahkemesi hemen kapatılmadır” diyor. Ertesi gün “büyük ortağımızın Anayasa değişikliği teklifini tam olarak destekliyoruz” diye beyanat veriyor.
Çok ciddi bir rejim tehdidi varken halk; yokluk, açlık sıkıntısında yani canı derdindedir. Bana göre bu “yoksullaştırma” da rejim deştirme projesinin bir parçası, bir ayağı olsa gerek.
Muhalefetimiz ise “muhalefete muhalefet” yarışında. Dün millet önünde kol kola olan bu partiler (yine bana göre) rejim değişikliği büyük projesi kapsamında milliyetçi ve ülkücü kanadın muhalefetteki parçası esir alınmış gibi görünüyor. 
Muhalefetin ana partisi, partinin simgesi olan altı ok ilkelerini güçlü bir şekilde ortaya koyup, halka mal etme ve savunma durumunda değil. Altı oklu parti; iç çekişmelerden nasıl ve ne zaman kurtulacak ve Atatürk’ün kurucusu olduğu bu parti, yine Atamızın kurduğu bu ülkeyi ve cumhuriyet rejimini nasıl ve ne zaman savunacak?
Yüksek Seçim Kurulunun seçimlere girmesine izin verdiği siyasi parti ve bağımsız adaylar; yapılan seçimlerde meclise girme hakkı kazanıyor, koalisyon “ittifak ortaklar” bu vekilleri mecliste görmek istemiyor ve daha ötesi bunun için Anayasa Mahkemesini suçluyor.
Değerli okurlarım merak edenler için;
TÜRKÇÜLÜK VE TÜRK OCAKLARI, TURANCILIK, MİLLİYETÇİLİK, ÜLKÜCÜLÜK ve ATATÜRKÇÜLÜK konularındaki kendimce araştırmalarımın sonuçları aşağıda sizlerle paylaşmadan önce haddim olmadan Sn. Dost Ahmet AKYOL Beyin uzmanlık alanına girdiğim için özür diliyorum. Bu yazım için düzeltme, yorum, ilave açıklamaları vb. olursa elbette çok sevinirim.
TÜRKÇÜLÜK VE TÜRK OCAKLARI
"Türk milletini sevmek ve yüceltmek" olarak tanımlanan Türkçülük ülküsüne bağlı olanların kurduğu "Türk Ocağı" resmen 25 Mart 1912'de kurulmuştur. Fakat onun kuruluşuna ilişkin çalışmalar 1911 yılında başlayıp gelişmiştir. 
1922'de "Milli mücadele" zaferlerle sonuçlanınca Türk Ocağı'nın çalışmaları yeniden canlanır. Kapatılan şubeler yeniden açılır ve Mustafa Kemal Paşa'nın desteği ile bunlara birçok yenileri katılır. Cumhuriyetin ilanından sonra başlatılan inkılapların başlıca destekçisi ve yayıcısı Türk Ocakları olur. 
Ocağın 10 Nisan 1931 günü yapılan son (olağanüstü) kurultayında, derneğin 264 şubesi ile birlikte tüzel kişiliğini feshetmesine karar verilir.
TURANCILIK 
Turancılık veya Pan-Turanizm, tüm Ural-Altay kavimlerinin birliğini savunan siyasi görüştür. İlk olarak Macarlar, Finler, Estonlar ve Rusya içindeki Fin-Ugor kavimleri ile beraber Tunguzlar, Moğollar ve Türklerin bir araya getirilmesi olarak ortaya çıkmıştır. 
Türkçü ve Turancı olan Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları isimli eserinde Turancılığın; Macarları, Moğolları, Tunguzları, Finuvaları içine alan bir kavimler karması olmadığı görüşünü belirterek; Turancılığı Türk halkları ile sınırlandırmış ve Türkçülük ile aynı anlamda kullanmıştır. Turancılık bugünkü Türkî devletlerde bu şekilde benimsense de esas olarak Fin tarihçi Matthias Alexander Castrén tarafından Ural-Altay kavimlerinin birliğini sağlamak amaçlı ortaya atılmış bir görüştür.
Atatürk için ırkçılık temelli bir Türkçülük ve Turancılık, Osmanlı'nın yıkılışına neden olan bir fikirdir ve hayatı boyunca her zaman Turancılığa karşı net bir tavır koymuştur.
MİLLİYETÇİLİK
Milliyetçilik, 19.yüzyıl başlarından itibaren Avrupa'da, 20. yüzyıldan itibaren ise tüm dünyada egemen politik düşünce tarzı haline gelmiştir. Bu dönemde dünya politik haritası; milliyetçilik ilkelerine göre biçimlendirilmiştir. 
“Milliyetçilik ya da Ulusçuluk, belirli bir milletin çıkarlarını, özellikle egemenliğini ve özyönetimini kazanmayı, daha sonra bunu ilelebet sürdürmeyi amaçlayan ideolojik fikir hareketi” olarak tanımlanabilir. 
Türk milliyetçiliği ise:
Atatürk'ün doğduğu dönem, Osmanlı İmparatorluğunun yıkılış dönemidir ve Milliyetçi fikirlerin yavaş yavaş sesini yükselttiği bir dönemdir
Bu dönemde Türk Milliyetçiliği ile Osmanlıcılık iç içedir. Yani bugünkü manada bir Türkçülük yoktur. 
Atatürk'ün Milliyetçilik anlayışı, ulusalcı, laik ve barışçıl bir karakterdedir. Atatürk, Türk Milliyetçiliğini şöyle tanımlamaktadır:
''Gerçi bize milliyetçi derler. Fakat biz öyle milliyetçileriz ki, bizimle işbirliği eden bütün milletlere saygı gösterir ve uyarız. Onların bütün milliyetlerinin gereklerini tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz, herhalde bencil ve gururlu bir milliyetçilik değildir. '' 
ÜLKÜCÜLÜK
Terim olarak Ziya Gökalp'ın kullandığı "millî mefkure” ve Nihal Atsız ve Türkçülerin kullandıkları "millî ülkü" 1950-1953 yılları arasında Türk Milliyetçileri Derneği tarafından kullanılmıştır. 
Türk Ocağı bünyesinde yer alan ve Türkçülük akımını millî politika olarak yerleştirmek isteyen Nihal Atsız ve arkadaşlarının 3 Mayıs 1944 günü tutuklanmasını protesto eden binlerce gençten oluşan büyük bir grup, Ankara adliyesinden Ulus meydanına kadar yürür. O devirde Nihal Atsız'ın yanına gelip gitmekte olan genç bir üsteğmen olan Alparslan Türkeş de tutuklananlar arasındadır.
1965'te Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin (CKMP) yöneticisi Alparslan Türkeş'in Atatürk'ün ilkelerini temel alan ve kapsayan görüşlerinin toplanarak yayımlandığı Dokuz Işık'ta  ulusal kalkınma modeli için "üçüncü yol" ve "ülkücü yol" terimleri kullanılmış ve ancak Turancı bir yaklaşım yürütülmüştür.
Alparslan Türkeş, Cumhuriyet Halk Partisi'ni (CHP) kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün milliyetçi ilkelerinden çok uzaklaşmakla eleştirdikten sonra, CHP Atatürk'ün ideolojik çizgisinden sapmasaydı MHP'yi kurmayacağını iddia etti. Ancak; Ülkücülüğün Atatürk'ün Milliyetçilik anlayışıyla ortak noktaları olsa da İslam sentezciliği konusunda birbirinden ayrışmaktadır. Atsız'a göre Cumhuriyet devrimlerinin çoğu batı taklitçiliğidir. Türk Tarih tezine saçmalık gözüyle bakmıştır. Yurtta sulh, cihanda sulh sözü Atsız'a göre sefil bir umdedir.
Bir Ülkücü, Atatürk'ü sevebilir, saygı duyabilir.  Sevip, saygı duymalıdır da.  Ancak bu her Ülkücü için geçerli olmayabilir. Çünkü 1970 li yıllarda Kadir Mısıroğlu, Necip Fazıl gibi Atatürk düşmanı yazarların kitaplarını okuyan Ülkücü gençlerde bu Atatürk karşıtlığı; Atatürk düşmanı fikirlerle zehirlenmiş olmanın bir sonucudur. 
Atatürk'ün Milliyetçilik anlayışının temelinde Fransız devrimi vardır.                                                      Ülkücülüğün temelinde ise Osmanlı dönemindeki muhafazakarlık.
ATATÜRKÇÜLÜK
Atatürkçü olmak Atatürk ilke ve inkılaplarına sahip çıkmak onları korumak geliştirmek ve yaşatmakla olur.
Atatürkçülük, temel esasları bizzat Atatürk tarafından belirlenen; devlet hayatına, düşünce hayatına, ekonomik hayata, toplumun temel kurumlarına, devletin rejim ve işleyişine ilişkin gerçekçi düşünce ve ilkelere verilen addır. Atatürkçülüğün temel amacı, Türkiye’nin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmasını ve inkılapların (devrimlerin) sürdürülmesini sağlamaktır. Atatürkçülüğü oluşturan düşünceler ve ilkeler birbirleriyle bağlantılıdır. Bu nedenle Atatürkçülüğe, Atatürkçü Düşünce Sistemi de denilmektedir.
Atatürkçü Düşünme Sistemi‘nin rehberi akıl ve bilimdir. Bu anlayış doğrultusunda Türk toplumunun çağdaşlaştırılması amaçlanmıştır. Temelinde milli küttür ve evrensel değerler vardır. Vicdan ve düşünce özgürlüğüne saygılıdır. Milli birlik ve bütünlük en önemli unsurları arasındadır. Seçme ve seçilme gibi vatandaşlık haklarını gerçekleştirerek milleti devlet yönetiminde söz sahibi yapmıştır. Değişim ve dönüşümü esas aldığı için dinamik ve modern bir yapıya sahiptir.