Yani o anda duygularım donmuştu desem abartmamış olurum. İçimden de şöyle diyordum: ''Yani bu aralar ben de Bahtsız Bedevi'ye döndüm. Geçenlerde de yine böyle bir vaka gelmişti!''

             Ne yapabilirim ki; bizim işimiz dertli ve bahtsız insanlarla uğraşmak... Mutlu bir insanın bu hastanede ne işi olur ki... İçeriye adımını attığında yerimden kalkıp o hastaya doğru hamle yapma gereği duymuştum. Zira yalpalamasından dengesini sağlayamadığı görülüyordu. Bu yüz bana hiç de yabancı gelmiyordu; ama o an çıkaramamıştım. Dikkatlice yüzüne bakıyordum o bayan hastanın. Beyaz başörtüsünün kenarlarında kan lekeleri göze çarpıyordu. Gözlerinin etrafı mosmordu ve yüzünde kedi tırmalamasına benzeyen çizikleri farketmemek mümkün değildi. Elimle koltuğu işaret ediyordum... ''Oturun şöyle...'' Bir eliyle de sağ böğrünü tutuyordu ve arkaya yaslanmayı denediğinde yüzündeki acı ifade travmanın ciddiyetini gösteriyordu. İçimden ''ya bir araba çarpmıştır, ya da yüksekten düşmüştür'' diye düşünüyordum.

            Bakışlarını bana yöneltiyordu... ''Hocam beni tanımadın belli ki!'' Bu ses bana yabancı gelmiyordu. Ayağa kalkıyordu o an. ''Fahriye abla, sen misin! Kusura bakma tanıyamadım bir an. Geçmiş olsun, bir kaza mı geçirdin?'' Bana sarılıp ağlamaya başlıyordu. Evet bu bizim Fahriye abla idi..Çok güzel kete yapan abla...

            ''Fahriye abla şikayetlerin nedir?'' diye sorduğumda derin bir oh çekiyor. ''Nerem sağlam ki!... Su sağ böğrüm amanımı alıyor. Bir de şey... Nasıl söylesem...'' Başını önüne eğiyor. ''Yani idrarım kıpkırmızı dün geceden beri... Kan işiyorum anlayacağın... Bir de sırtım ve boynum çok ağrıyor.'' Tebessüm ediyorum...''Geriye ne kaldı ki!'' Muayene ediyorum...Sağ böğrü ve sırtı mosmor. Sanırsınız ki kırbaç yemiş. Merak edip sorma gereği duyuyorum: ''Fahriye abla aanlatmadın, yoksa sana araba mı çarptı?'' Başını çeviriyor: ''Hayır, zebani çarptı. Onu gayya kuyusuna düşe inşallah!'' Hiçbir şey anlamamıştım... ''Kocam olacak o adam dövdü ne olacak... Elleri kırılasıca!''

            ''Yani Şakir abi mi?''

            ''Elbette o... Başka kocam mı var! Vurucusu vura!''

            ''Fahriye abla özel hayatınız ayrı bir konu, beni fazla ilgilendirmiyor. Seni yatırayım da bir tetkik edeyim. Böbreğindeki herhangi bir yaralanmadan şüpheleniyorum.'' Ve yatırıp tetkik ediyorum... Böbrek parankiminde yaralanma görülüyor ve tedaviye başlıyorum..Yedi günde kanama kayboluyor, ağrıları da geçiyor. Son vizitte eliyle işaret ediyor: ''beni bugün taburcu edeceksin de kocam olacak o adamın beni neden bu hale getirdiğini sormadın!'' Gayriihtiyari gülüyorum... ''Fahriye abla karı koca arasına girmem doğru olmaz. Bu sizin özel ve mahrem hayatınız!''  İtiraz ediyor... ''Sana anlatmak istiyorum, azıcık hatırım varsa ne olur beni dinle!'' İtiraz ediyorsam da hatırı galip geliyor... ''Peki, ama kısa olsun!'' Bir yandan da saatime bakıyorum. ''O akşam eve bir kadın getirdi. Kim olduğunu sorduğumda 'sana arkadaş getirdim' demez mi!''

            Merak ediyorum...''Nasıl yani, sonra!''

            ''Sonrası şu... Meğer bana kuma getirmiş. Tartıştık ve beni feci şekilde dövmeye başladı ve dışarı attı... O geceyi ben bahçede ağaçların altında geçirdim!''

            ''Neyse, yeter'' diyorum, ama devam ediyor. ''Birrkaç ay önce de hani benim gelini sana getirmiştik ya...Hani benim şu halim gibiydi!'' Hafızamı yokluyorum... ''Tamam hatırladım, ama galiba bisikletten düştüğünü söylemiştiniz. Yatırıp tedavi etmiştim!''

            ''Ayıp olur diye bisiklet dedim o zaman gelin için... Aslına oğlum da gelinimi dövmüştü!''

            Şaşırmamak mümkün mü! Elimi omuzuna dokunuyorum...''Fahriye abla ön teker nereye giderse arka teker de onu takip eder'' diyorum ve odadan çıkıyorum.