Kıymetli okurlarımız; bir süredir bu sütunlar aracılığı ile hayvancılık sektörü üzerine sizlerle bilgiler paylaşıyorum. Bugün ise sizlere sektörün dezavantajları ve bu çözümü konusunda yapılabilecek adımlarla ilgili bilgiler paylaşmak istiyorum.

Tarım ve hayvancılık sektörü, her ülke ekonomisinde önemli bir yere sahip temel alanlardır ve en temel işlevi toplumun besin ihtiyacını karşılamaktır. Hayvancılık sektörü ekonomik açıdan da önem taşımaktadır.

Hayvancılık sektörü, istihdama katkı sağlamakta, ihracat kanalıyla ülkeye döviz girişi sağlamakta, kalkınmaya yardımcı olmakta, milli geliri artırmakta ve et, süt, tekstil, deri, kozmetik ve ilaç sanayine hammadde sağlamaktadır.

Tarım ve hayvancılık sektörü, her ülke ekonomisinde önemli bir yere sahip temel alanlardır ve en temel işlevi toplumun besin ihtiyacını karşılamaktır. Hayvancılık sektörü ekonomik açıdan da önem taşımaktadır.

Hayvancılık sektörü, istihdama katkı sağlamakta, ihracat kanalıyla ülkeye döviz girişi sağlamakta, kalkınmaya yardımcı olmakta, milli geliri artırmakta ve et, süt, tekstil, deri, kozmetik ve ilaç sanayine hammadde sağlamaktadır. Dolayısıyla bölgesel ve kırsal kalkınmayı desteklemektedir.

Hayvancılık, Türkiye’nin neredeyse her bölgesinde yapılan önemli bir ekonomik faaliyet kolu durumundadır. Türkiye’deki hayvancılık sektörünün, işletmelerinin genelde küçük aile işletmesi tipinde olması, daha çok geleneksel yetiştiriciliğin yapılması, mesleki ve kooperatif örgütlenmenin yetersiz olması, enerji ve girdi maliyetlerinin yüksek olması gibi birçok sorunu bulunmaktadır.

Ancak hayvancılığın ülke ekonomisine katkısının büyük olması, temel ihtiyaç maddelerini üretiyor olması, ülke nüfusunun sürekli artış göstermesi gibi nedenler sebebiyle mevcut sorunların çözüme kavuşturulması ve hayvancılık sektörünün geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu doğrultuda hayvancılık sektörüne verilen desteklemeler arttırılıp hayvancılık sektörü teşvik edilmeli, yapısal ve daha uzun vadeli programlarla desteklenmelidir.

Tarım ile uğraşan kırsal nüfus hızla erimektedir. Buna neden olarak bitkisel ve hayvansal tarım faaliyetlerinin karlılığının giderek azalması ve hatta son birkaç yıldır zarar eder hale gelmesi olduğu gibi, sosyal faktörler de ciddi olarak etkili olmaktadır. İletişim araçlarının hızla gelişmesiyle kırsal kesimin günlük yaşam ihtiyaçları ile birlikte sosyal ve kültürel ihtiyaçları da özellikle genç nüfusta önemli ölçüde değişerek artmıştır. Köylerin ve kırsal bölgelerin çağın gerektirdiği yaşam refahının ve sosyal yaşamın gerisinde kalması genç nüfusun hızla şehirlere ve batı bölgelerine göçmesine neden olmaktadır. Batı bölgelerinde yerleşim alanlarının birbirine yakın olması nedeniyle şehir ve kasabalara ulaşımın kısa zamanda sağlanabilmesi ciddi bir göç dalgasına neden olmazken, kırsal kesimden büyük şehir ve batıya göç orta ve doğu Anadolu bölgelerinde ciddi bir sorun halindedir.

Hayvancılığı geliştirmek için zaman zaman yapılan popülist devlet teşvikleri hayvan varlığının çoğalmasını ve daha çok endüstriyel büyük çiftliklerin oluşmasını desteklemektedir. Diğer taraftan da et ve süt ürünlerinin fiyatlarını dengelemek için hayvansal ürün ithalatı yapılmak gibi tutarsız politikalar uygulanmaktadır. Bu şekilde oluşan arz fazlasına bağlı fiyat baskılamaları hayvancılık sektöründeki karlılığı azaltmakta ve sonuç olarak milyonlarca döviz ödenerek getirilen hayvanların önemli bir kısmı kesime gitmektedir. Bu kısır döngü ne ülke ne de yetiştiricinin çıkarına olmamakta sadece ithalat firmalarına yaramaktadır.

Öncelikle Türkiye’deki hayvansal üretim hedefleri gerçekçi çalışmalara göre oluşturulmalı ve hayvan varlığının artırılmasından ziyade hayvancılık işletmelerindeki verimliliğin ve ürün kalitesinin artırılması teşvik edilmelidir. Gerçek anlamda teşvikler hayvansal üretimi karlı kılacak ekonomik ve teknolojik ortamı sağlamaya yönelik olmalıdır. Halen Türkiye’de hayvan başına üretim ortalamaları gelişmiş ülkelere göre oldukça düşüktür. Özellikle küçük ölçekli işletmelerde çağımıza uygun üretim teknolojileri kullanılmamaktadır.

İç pazara yönelik çalışmalara ilaveten ciddi bir dış pazar potansiyeli oluşturulmasına yönelik uzun vadeli projeler oluşturulmalıdır. Hayvansal ürünlerin dış pazarda kabul gören ürün standartlarına sahip hale getirilmesi, katma değeri yüksek olacak yöresel ürünlerin yurt dışına tanıtılması ve markalaşmanın sağlanması gibi çalışmalara ağırlık verilmesi gerekmektedir. Özellikle günümüzde olduğu gibi iç pazarda halkın alım gücünün düştüğü dönemlerde ya da herhangi bir nedenle arz fazlasının oluştuğu dönemlerde dış pazarlar hayvancılığın sürdürülebilirliğini sağlayacak önemli bir etken olacaktır. Ülke ekonomisi açısından da ciddi bir döviz girdisi oluşturacaktır.

Devlet yapısındaki hayvan sağlığı ile ilgili örgütlenme yeniden gözden geçirilmeli özel ve özerk bir yönetime kavuşmalıdır. Hayvanı ithal eden sonra da bu hayvanları beslemek için yem ithal eden, sağlıklarını korumak için aşı ve ilaç ithal eden, sağmak için sağımhane sistemi ve dezenfektan, sütünü korumak ve işlemek için makine ve teçhizat ithal eden bir ülke olmaktan kurtulmak için teknoloji üretimini desteklenmesi gerekmektedir.

Hayvancılığın karlı hale gelmesini ve gelişmesini sağlamak ile ilgili çalışmalar yem bitkileri üretimini geliştirmekten ayrı yürütülemez. Günümüzde yem ham maddelerinin yarıdan fazlası yurtdışından ithal edilmektedir. Bu durum beslenme ile ilgili girdilerin çok yüksek olmasına ve dünyadaki en küçük piyasa ve döviz dalgalanmalarından önemli ölçüde etkilenmesine neden olmaktadır.

Üretim ile ilgili teşvikler coğrafi bölgelere ve bu bölgelerin imkanlarına göre farklı uygulanmalıdır. Tarımsal destekler sadece üretimi artırmak amaçlı değil ülke tarımını planlamak amacıyla da kullanılmalıdır.

Tüm bunların çözümü çağımız teknolojisini yakalamış, katma değeri yüksek ürünlerin üretiminin ve ihracatının geliştiği, doğasına ve ekolojik dengesine sahip çıkan eğitimli ve bilinçli, alım gücü yüksek bir toplum yapısı oluşturacak tedbirler almaktır. Ülke genelinde bu önlemler alınmadıkça, alım gücü düşük bir halk ve arz fazlası oluşmuş bir hayvancılık sektörü bu sorunları her zaman kısır bir döngü şeklinde yaşayacaktır.