Yürüpark AVM'ye girdiyimizde niyetimiz bir kahve içip biraz rahatlamak ve sohbet etmekti. Yani bir nefeslenme yeri desem daha uygun olur. Suat ''biliyorum'' diyordu, ''burayı sen daha iyi bilirsin'' derken sağ eli ile de önden gitmemi işaret etmekteydi. ''Tamam'' diyordum, ''arkamdan gel, en üst katta kahve dükkanı var. Her yemekten sonra benim uğramayı ihmal etmediğim bir mekandır orası.'' Biraz sonra kahveler geldiğinde Suat arkasına yaslanıyor, derin bir ''ah'' çekiyor. ''Yani buraya hoşça vakit geçirmeye geldik, yine de anlat rahatla'' diyorum. Donuk bakışlarla başlıyor anlatmaya...

''Abi geçenlerde ameliyat ettiğin bacım Fitnat'ın başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Bahtsız birisi vesselam!''

''Ne gibi? Bahtsız dedin de böylelerine halk arasında ne denir biliyor musun! Bahtsız bedevi!''

''Aynen öyle... Zavallı bacım eşini 20 sene önce feci bir kazada kaybetti. Ama yaşından beklenmeyen bir olgunluk sergiledi. Düşünebiliyor musun eşi öldüğünde bacım 22 yaşındaydı ve 2 çocuk sahibiydi.''

Sesi titriyor, öyle derin, öyle yanık geliyor ki...''Abi eniştemiz bir fabrikada işçiydi. Altı katlı fabrikanın çatısından su sızıyormuş. Bu arızayı gidermekle görevlendiriliyor ve çatıda çalışmaya başlıyor. Meğer kiremitler gevşemişmiş... Kenardakiler yerinden kayınca o feci düşüş oluşuyor. Tam tepe üstü çakılıyor ve orada can veriyor.'' Bir an duruyor Suat. Bakıyorum ki gözleri nemlenmeye başlamış. ''Abi biz kadere inanan insanlarız. Olayın üzerinden bir hafta gibi bir zaman geçmişti. Aile efradı olarak onun evindeyiz. Kapı çalındı ve bir de baktık ki fabrika sahibi ve iki de müdürü karşımızda...Ama bakışlarından hayli tedirgin olduklarını fark etmemek mümkün değil. İçeri adım atıp atmamakta kararsızlar. Babam içeri buyurun etti!''

'Yani Suat sanırım sizden aşırı bir tepki bekliyorlardı.''

''Aynen öyle!''

''Sanırım sizlerin teslimiyeti, hoşgörüsü karşısında şaşırmışlardır!''

''Ayen abi, anlatacağım o yönünü de... Neyse, başsağlığı diledikten sonra Fitnat'a soruyordu patron.''

''Neyi?''

'Dedi ki bacım bizi mahkemeye verebilirsin. İstersen verme de biz gereken neyse yapalım!''

''Fitnat ne dedi?''

''Abi abarttığımı sanma. Bacım da dedi ki biz kadere inanan insanlarız. Kocamı siz öldürmediniz ya... Ben sizden ne diye davacı olayım! Bakın şu iki çocuğumun karsağında yıllardır sizin verdiğiniz ekmek var. Ben o kadar vefasız mıyım! Asla davacı değilim!''

''Sonra?''

''Sonrası şu... Patron hiç beklemiyordu böyle olgun bir tavrı demek ki...Mendili ile gözyaşlarını siliyordu. Bir süre suskun kaldı, sonra müdürlerine döndü. 'Bacım' dedi, 'sen büyüklüğünü yaptın, şimdi sıra bizde. Söyle bizden ne istersin?'...''

''Gerçekten Fitnat çok büyük bir olgunluk örneği göstermiş.''

'Aynen öyle...Bacım 'hakkımı helal ediyorum, hiçbir şey de istemiyorum' dediğinde onların mahcubiyetini bir görmeliydin!''

Devam ediyor...''Patron müdürlerine dedi ki 'arkadaşlar şimdi sıra bizde'. Ver çay ikramı sırasında patron samimi olarak ne diyordu biliyor musun!''

''Ne diyordu?''

'Diyordu ki 'sandık ki bizi kovacaksınız, bağırıp hakaret edeceksiniz.'... Neyse uzatmayalım, bir hafta sonra bir telefon geldi. Bizi bir adreste bekliyormuş patron!''

'Gerçekten bir roman gibi Suat!'' Başını sallıyor...''Hem de yüreği dağlayan bir roman. Yeni bitmiş bir inşaatın önüne gittik. Bizi bekliyorlarmış, şaşırmıştık. Patron tebessüm ediyordu. Bize sürpriz hazırlamış meğer..Bacıma dedi ki 'çıkacağız yukarı, bu binadaki dairelerden hangisini beğenirsen sana hediye edeceğim.' Biz olmaz dediysek de dinletemedik. Mecburen bir daire beğendi bacım sonunda.''

''Evet, gönlü zengin bir insanmış patron!''

''Abi hem de ne gönül zenginliği... O daireden çıkarken müdürüne ne dedi biliyor musun?''

'Ne dedi?''

'Bu dairenin bütün ev eşyalarını sıfırdan alacağız!''

''Suat patron gerçekten temiz süt emmiş birisiymiş.''

Başını sallıyor...''Bitmedi abi.Çocukların bütün tahsil masrafını karşılamayı üstlendiği gibi hesaba da tazminat olarak yüklü miktarda bir para da yatırdı!''

Duygulanmıştım gerçekten... Saatime bakıyorum... ''Suat zaman su gibi akıp gitmiş bu arada. Karnımız da acıkmaya başladı'' diyorum ve çıkıp garaja yöneliyoruz. Arabada ''Suat'' diyorum, ''ben böyle insanlara 'iz bırakan insan' ya da 'gizli kahraman' derim hep!''

Ve restorana varıyoruz. Nezih ve büyük bir restoran. Hele de dönerin lezzeti...