O öğle paydosunda asistan odasına girdiğimde asistan arkadaşım, daha doğrusu sırdaşım ve de kalbi dostum hamit'in arkası bana dönüktü ve pencereden dışarıya bakıyordu. İki dirseğini de pencere mermerine dayamıştı ve arada bir de sağ eliyle boynunu sıvazlamaktaydı. Onun huyunu, mizacını, karakterini ve hayattaki değer yargılarını ve ön kabullerini iyi bildiğim için bu vücut dilini az çok okuyabilmekteydim. Elimde niyet okuma cihazı yoktu, ama bizde de az çok feraset kavramı gelişmiştir yani...Öyle bir derin düşüncelere dalmıştı ki kapı gıcırtısı ile arkasını bile dönmemişti. Hani derler ya insanın birçok arkadaşı olur, ama surdaşı ve kalbi dostu ikiyi geçmez...

            Ben onun vücut dilini okuyordum da sanki o benim düşüncelerimi okumuyor muydu sanki! Ve biz bir konu hakkında konuştuğumuzda şu düşünce ikimizin de kalbine ve vicdanına kazınırdı ve bir parantez açmaya gerek görmezdik. O da şuydu ve sessizce ikimizin vicdanı arasındaki şifreydi ve biz onu hissederdik. Karşılıklı göz göze gelmek yeterliydi adeta... ''Bu sır ikimizin arasında mezara kadar gider. Vicdanımıza emanet!'' Ve bilirdik ki o köstebek ''sureti haktan'' görünürdü ve konuşulanları Saygın Hoca'nın kulağına üflerdi. Hani eskiler derler ya ''her sakallıya dede deme!'' Veya ''her hıyar satanın arkasından bir avuç tuz alıp seğirtme!''

            Hani ''misk yerini belli eder'' derler ya, Hamit de sanki o gün yerini belli etmişti. Yavaşça yaklaşıp omuzuna dokunduğumda dönüyordu... ''Emi ya parmaklarının ucuna basarak mı geldin, hiç farkında değilim!''

            Omuzundan tutup silkeliyordum... ''Maraş'ın yiğit delikanlısı, yine bir şeye canın sıkılmış belli ki! Anlat bakalım!'' Geçip karşımdaki koltuğa oturduğunda yarı açık kapıyı kaşları ve gözleri ile işaret ediyordu...''Anladım, kapatayım... Yani diyorsun ki yerin kulağı var!''

            Arkasına yaslanıyordu... ''Emi yer masum, lakin iki ayaklı şeytanların kulağı var'' dediğinde gülüyordum. ''Anladım, bizim Maruf biraz önce koridorda telaşla koşturuyordu. Hastabakıcı ile koğuşa girdiklerini gördüm. Prostat kanıyormuş, merak etme epey uğraşırlar!''

            Derin bir nefes alıp boynundaki teri siliyordu ve başlıyordu anlatmaya...''Hani dün ameliyat günümüzdü ya... Kendime bir nefrektomi vakası hazırlamıştım. Hastayı boyadım ve o başasistan o sırada ne dedi biliyor musun!''

            ''Az çok tahmin ediyorum onun ani manevralarını, söylesene!''

            ''Bana eliyle işaret ediyordu birinci cerrah tarafında durmamamı. Gel bu tarafa, vakayı kıdemsize yaptıracağım demez mi!''

            ''Eee?''

            ''Yani başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Abi vakayı ben hazırladım, izin verirseniz ben yapayım dediysem de para etmedi!''

            ''Yani haliyle kuzuyu kurda kaptırdın. Zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtına kardeş!''

            Kalkıp odada bir uçtan bir uca dolaşıyordu...''Bak'' diyordum, ''bu haksızlığı bana çok yaptı o tırsak... O sözü çok severim, söyleyeyim mi?''

            ''Merak ettim!''

            ''Bir yazar diyor ki 'hak ile zorbalık arasında tuhaf bir benzeşme vardır.'..Yapacağın bir şey yok kardeş'' dediğimde itiraz ediyordu.

            ''Birşeyler yapmam lazım. Gidip Saygın Hoca'ya şikayet edeceğim!''

            Kalkıp omuzuna dokunuyordum...''Zararlı çıkarsın, filler fareleri dinlemez. Sen onların nezdinde dışkapının mandalısın! Özgül ağırlığın kadar konuşacaksın'' diyordum.

            Bakışlarını bana doğrultuyordu... ''Yani diyorsun ki cürmün kadar yer yakarsın!''  Başımla onaylıyordum.  Ayağa kalkıp volta atma sırası bendeydi. ''Bak kardeş, ikimiz de monşer çocuğu değiliz ya! Mesele bu! Ama diğer hocalarımız asla böyle bir ayırım yapmaz!'' Onu rahatlatmak için anlatıyorum...''Geçenlerde aynı haksızlığı bana da yaptı, alıştım artık. Hani o haksızlıkları toplasam burdan köye yol olur!''

            Hamit atılıyor heyecanla... ''Düşündüm de kimsesizlerin  de kimsesi vardır. Öyle teselli buluyorum emi!'' Göğsüne dokunuyorum...''Bak sana bir özlü söz söyleyeyim mi'' dediğimde bakışlarını bana dikiyor...''Söyle!''

            ''Söylüyorum...'Öksüzün karnına vurmuşlar, vay arkam demiş'...''

              Gülüyor...''Emi sende de amma sözler varmış. Nerden buluyorsun bu sözleri!''

              ''Halkın içinden geliyorum ve geldiğim yeri de unutmadım kardeş. İşimiz olmaz yabancı çeşmelerle!''

              O sırada kapı açılıyor ve içeriye başka bir meslektaşımız girince susuyoruz elbette. Hani tedbiri elden bırakmamak lazım... ''Her kuşun eti yenmez '' derler ya...

               Hamit ayağa kalkıp kapıyı iyice kapattıktan sonra etrafa da iyice bakınıyor. Belli ki sır çeşmesinden birşeyleri paylaşacak bvenimle... ''Bak'' diyor, ''rahmetli dedem derdi ki oğul eşek tavlanmakla eti yenmez. O kişi de geçen gün ameliyatta ne yaptı biliyor musun!''

                Ve ona karşı yaptığı davranışı anlatıyor. Ben ise burada dile getirmeyip halının altına süpürmeyi daha uygun buluyorum...

                Sahi sayfanın sonuna gelmişim! Ben bunları niye yazdım? Onu da bilmiyorum. ''Kızım sana diyorum, gelinim sen anla!''