Bazı kötü rüyalar uyanınca bitmez. Bazı yolların ve kimi hüzünlerin tükenmediği gibi. Keder, sahil boyu yürüyüş yaptığında sonlanacak bir şey değil. Saide ismiyle müsemma olmayan bu ruh haliyle nicedir böyle dolanıyor hayatın içinde. Günler 24 saat değil ona göre. Saatler bilinmeyen farklı zamanları saklıyor aslında. Düşündükçe açılan dakikalar, artan saniyeler... Duvarlara çarpan kelimelere, yere düşen cümlelere sahip. Taşındığı yeni mahallenin cıvıltısı, modern eşyalarla döşediği dairesi, cins kedisi, süslü giysileri de kapatmıyor yarayı. Giden gitti, geç bulduğunu erken kaybetti. Şimdiki gibi kan ter içinde uyandığı kör sabahlar, tekrar eden kabuslar kaldı elinde. Adamın yüzü yok, sessizce odasına girip elindeki silahla kalbine nişan alıyor, tam ateş edecekken uyanıyor. Sonra? Sonrası uyku düşmanlığı, kahvenin yarenliği. Bitmek bilmeyen hafta; başıbozuk pazartesi, sallanmayan salı, habersiz çarşamba, görünmeyen perşembe…

Güneş güne başlamadı henüz. Vücudu kadar beyaz sabahlığını giydi Saide. Üçüncü kattaki evinin salonuna girdi. Pencereye yaklaştı. İyiden iyiye incelen parmaklarıyla perdeyi araladı. Gecenin günü kucaklarken giydiği gri elbiseyi izledi. Geniş caddeye bakan salonundan, işe yetişmeye çalışan kadınları-erkekleri, okula giden çocukları takip etti. Sıkışmış şehirden gökyüzüne baktı uzun uzun.

-Bebek altıncı haftasında. Birkaç test yapılması lazım.

-İyi ama değil mi?

-İyi iyi. Rutin şeyler, merak etmeyin.

Her sabah gelen karga yine kondu pencerenin dışına. Ağaç kalmadı ki. Sen de haklısın. Ekmek kırığı arıyorsun. Bu saatlerde birlikte kahvaltı ediyoruz. Alışkanlık oldu haliyle.

Saide mutfağa telaşsız adımlarla yürüdü. Bir dilim bayat ekmeği karga için hazırladı. Salona döndü. Pencereyi açtığında serin hava yüzüne çarptı. Besledi kuşu.

-Test sonuçları çıktı Saide Hanım. Bebeğin organ oluşumu sağlıklı değil. İleri yaş hamileliklerde bu tür olumsuzluklarla karşılaşıyoruz maalesef.

-Nasıl yani? Bu tam olarak ne demek?

- Vakit kaybetmeden gebeliği sonlandırmalıyız. Üzgünüm…

Karga kahvaltısını ettikten sonra Saide’ye bakmadan uçup gitti. Yarın aynı yere gelecek nasılsa. O sırada uyanan kedi Saide’nin bacaklarına dolandı. Uzun tüyleri, bal gözleriyle pet shoptan seçilen, garantili kedi. Sevilmek için satın alınmış, görevi bu. Saide kucağına aldı tüy yumağını. Okşadı usulca. Gülümsedi belli belirsiz. Dün konuşmuştu onunla, bugün suskundu.

-Canınız yanmayacak korkmayın. Kısa sürecek.

-Korkmuyorum. Bebeğim korkuyor ama. Biliyorum…

Saide kucağında isimsiz kediciği ile salonun en karanlık köşesindeki ahşap sandalyesine çöktü. Uyandıktan sonra aşağı yukarı otuz adım atmış olmalı. Ama tüm gece çalışmış gibi yorgundu. Yeni ve tozsuz eşyalarla dolu bu ev karanlık bir buzdağını andırıyor. Heybetli, soğuk, ürkütücü, yalnız…

İlaç kokusu, göz yakan aydınlık, talimat alan hemşireler, keskin görünen aletler, fısıltılı konuşmalar, damarında hissettiği iğne, birazdan hissetmeyeceği acı, sonrası boşluk…

Yeşil giysisi, desenli başlığı, beyaz eldiveni ve korkunç maskesiyle yaklaşan biri. İçini parçalayan, yaşamını ikiye bölen, yüzü olmayan adam…