O sözü çok severim…’’Davet edildiğin yere erinme, davet edilmediğin yere de yerinme!’’ Asırların süzgecinden geçen bu sözü adeta hayatımın merkezine koymuşumdur ve şiar edinmişimdir. Nitekim değerli bir meslektaşım da beni Neşe-i Muhabbet Korosu’nun konserine davet etme naifliğini gösterip davetiye de ayırınca ‘’erinmek olmazdı.’’ Ve kalbi davete icabet edip o akşam konser salonundaki yerimi alıyordum.

    Bu bir ‘’Nihavend Gecesi Konseri’’ idi. Fakat ‘’nihavend’’in ne anlama geldiğini nerden bilecektim ki! İşte al sana bir müzikal cehalet örneği! Suat Yılmaz hocam beyaz ceketinin altına giydiği siyah gömleğini bir kırmızı kravatla tamamlıyordu. Bir de o beyaz ceketiyle aynı renkte olan saçları müzik adamı olgunluğunun bir işaretiydi adeta…Ee, bu saçlar müzik değirmeninde ağarmıştı elbette…

    Ve Suat hocam nihavendi şöyle tanımlayarak bendeki cehalete bir mum yakıyordu: ‘’Osmanlı’da ruhu dinlendiren, tedavi eden bir makam olarak öne çıkmıştır nihavend makamı!’’ Ve saz ekibi ve koro sahnedeki yerini aldıktan sonra ‘’Nihavend Fırtınası’’ başlıyordu. Gönlümde bir samyeli, bir fırtına estirdiği için bu terimi, bu sıfatı kullanıyorum…Abartı sanmayın…

    ‘’Misk yerini belli eder’’ derler ya…Suat hocam da müzikteki yerini her zaman belli etmektedir. Az daha unutuyordum. Merak edip kaynaklara baktım. Bu nihavend de neyin nesidir, kimin fesidir diye araştırdım. Şöyle tanımlanmakta: ‘’Farsça kökenli nihavend sözcüğü, Klasik Türk Müziği’nde birçok anlam ifade etmektedir. Nihavend seyri, bazen inci gibi bir biçimde baaşlarsa da, hemen inici-çıkıcı hale dönen bir seyirdir!’’

    Biz gelelim konsere…İlk şarkı Dilruba…Hakikaten güzel icra etti amatör sanatçımız. Arkasından şu anons geliyordu: ‘’Ateş olup yaksan da!’’ Diğer adı ‘’Affetmem asla seni.’’ Şaşırıyordum, niye mi! Söyleyeyim, benim Yıldırım Gürses hayranı olduğumu nerden biliyordu Suat hocam! Ben de hastane yolunda, direksiyonda bu şarkıyı hep mırıldanırım da. Hatta yıllar önce bir eğlencede bu şarkıyı karaoke ile söylemiştim, ama belki alay eder tarzda gülenler de olmuştur. Bir de ‘’Son Mektup’’u söyleyerek müzikal işkence yaşatmıştım, ama tazminat davası açan da olmadı. Bu şarkıyı sanırım en çok ben alkışladım o akşam.Arkasından şu şarkı geliyordu: ‘’Biliyorsun bir zamanlar, seni  ne çok sevdiğimi!’’ Şaşırmıyor da değildim, demek ki çok sevdiğim bu şarkı da nihavend makamındaymış!

    Ya gönül dağlayan şu nihaventlere ne demeli!

    ‘’Dışarda bir yaz yağmuru!’’ Ve ‘’Sen benim gönlümde açan bir güldün!’’

    Bu nihavend fırtınasını dinledikçe kendi kendime şöyle demeden edemiyordum: ‘’Bendeki saflığa baksana. Meğer senelerdir nihavend tiryakisiymişim de haberim yokmuş!’’ Suat hocamın niyet okuyan bir cihazı varmış da bana sürpriz yapmış!’’

    Arkasından Can Azerbaycan rüzgarı esiyordu…’’Bir kara gözlü ay balam!’’ Ve ‘’Fikrimden geceler yatabilmirem!’’ Bu şarkılar salonu coşturmaya yetti. Hani ‘’ayrılık ayrılık aman ayrılık/her bir dertten ola yaman ayrılık’’ denildikçe alkış tufanı kopuyordu.

    Bir fıkra serpiştiriliyordu…’’Erzurum’lu faytoncunun, garibimin ekmek teknesi bir faytonu vardır, ama atları da o kadar çelimsiz ve zayıftır ki… Birgün yolcu beklerken bakıyor ki karşıdan şişman mı şişman, iri cüsseli iki adam geliyor. İçinden de şöyle diyor: ‘Bana geliyorlarsa yandım,bu cüsseli adamları benim atlar nasıl taşıyacak!’… Ve düşündüğü gibi o iki adam yaklaşıyor ve soruyor: ‘Boş musun gardaş?’.  Evet cevabını alınca ‘çek Leblebiciler Yokuşu’na’ dediklerinde faytoncuyu derin bir düşünce alıyor..Hem de Leblebiciler Yokuşu..Bir adamlara bakıyor, bir de atlara ve adamlara şöyle diyor: ‘Kardaş şöyle faytonun arkasından dolanıp binin de atlar sizi görmesin!’…’’ Ve alkış tufanı…

    Diğer şarkıları da merak ediyorsunuzdur, söyeyeyim…

    ‘’Huysuz ve tatlı kadın!’’

    ‘’Bir peri masalı kulaklarına!’’

     ‘’Ay beyaz deniz mavi!’’ Bu son şarkıyı da Emel Sayı kadar güzel söyleyen yok gibi düşünüyorum.

     Zaman su gibi akıp gitmişti ve son şarkılardan biri olan ‘’Bir başkadır benim memleketim’’ icra edilirken koro elemanlarının ellerinde sallanan şanlı bayrağımız  bizi coşturmaya yetmişti.

     Ve konserin sonunda yine kendimi yokluyordum: ‘’Meğer ne çok da nihavend sever birisiymişim!’’

     Tebrikler Suat hocam…Tebrikler değerli koro elemanları…

     Ne demişler…’’Marifet iltifata tabidir!’’