Sevdiğin bir insan gittiğinde yolun karşısında yürüyen birini, gece yarısı sokağın başında bekleyen gölgeyi, mahalleye yeni taşınan isimsiz komşuyu, manavdan marul seçen müşteriyi, otobüs şoförünü, seyyar satıcıyı, bisikletle önünden geçeni ona benzetirsin. Bozuk taşlarla örülmüş kaldırımda onunla karşılaşmayı umarsın. Bu neyin inkârı?

Geç kalan pişmanlığın ayak sesleriyle kendine duyduğun coşkulu kızgınlık diner mi böyle?

Doğal akışla kaybolduğum günlerden birinde seni gördüm. Şehirlerarası yolculuk ederken mola yerinde, uzun paltonla duruyordun öylece. Sigara içmediğin halde yakmıştın bir tane. Yakışmıştı uzun ince parmaklarına. Otobüsten kendimi atarcasına inip koşa koşa sarıldım sana. Hayaletmişim gibi ürktün. Dokunmadan kendini kurtarmaya çalıştın, biraz şaşkın biraz da ayıplayarak. Oysaki hayaleti gören bendim. Şaşırması gereken bendim. Üç ay önce senin tabutunun başında ağlayan da elimi yeşil yumuşak örtünün üstünde gezdiren de tek gözyaşı dökmeden hısım akrabayla taziyeleşen de bendim. Elsa da tam yanı başımdaydı o sırada. Havlamadan bekliyordu uslu uslu. Kabullenmiş miydi ya da döner misin diye umutlanıyor muydu, kestirmek zor. Hem gözleri hem bedeni yaşlıydı. Bir ara cenaze arabasının ön sol lastiğine doğru arka sağ bacağını kaldırmış işerken gördüm onu. Uğurlama şekli bu olsa gerek. Muhtemelen evde senin koltuğuna yayılıp kokunla avunuyordur şimdi.

Fedakâr eşin, vefalı çocukların, yaramaz torunların, ölü kardeşlerin, eski arkadaşların, çok konuşan kapıcın, köpeğin, evin, sokağın yani herkes yokluğunu kabullendi; seninle bir ben vedalaşamadım amca. Mola yerindeki yabancı adam senin tanıdık yüzünü taşısa da soğuk bakışları benim kalbimi tam ortadan kesti. Sen aradığında telefona cevap verseydim, arada bir gelseydim yanına; daha çok konuşsaydık, sesli gülseydik, sen çocukluğumu anlatsaydın ve ben anılardan kaçmasaydım. Elini tutup minnetimi bıraksaydım avuçlarına…

Biliyorum, bitiş diye bir şey yok. İnsanların bir şeyleri sonlandırma çabası var. Başlangıcı hatırlamayıp sona koşmaya çalışan, sonra yolunu kaybeden tavşan gibiyim. Kesin olan, gidişine anlam yükleyemediğim sürece sana el sallayamayacağım. Sana benzeyen, seni anımsatan her tanıdık bedene sarılmaya devam edeceğim.

EMEL ZEHRA TUNÇİNAN